Konuşmak, bir çocuğun sadece derse katılmasını değil, dünyaya katılmasını sağlar. Voice 21’in ortaya koyduğu Oracy yaklaşımı, bu becerinin doğuştan gelen bir yetenek değil, sistemli biçimde geliştirilebilecek bir öğrenme alanı olduğunu gösteriyor. Türkiye’de lise düzeyinde konuşma becerileri sınav formatında değerlendirilmektedir ve bu durum yönetmeliklerle desteklenmektedir. Ancak uygulamada bu sınavların kalitesi, öğretmen eğitimi, zaman planlaması ve okul kültürüne bağlı olarak büyük değişkenlik göstermektedir.
21. yüzyıl bireylerinden beklenen beceriler arasında etkili iletişim, eleştirel düşünme ve topluluk önünde kendini ifade edebilme önemli bir yer tutmaktadır. Bu noktada, yazma ve okuma kadar temel olan bir diğer beceri, konuşmadır. Eğitim sistemleri, uzun yıllar konuşmayı “kendiliğinden gelişen” bir beceri olarak görmüş; ancak son yıllarda özellikle İngiltere merkezli Voice 21 gibi girişimler, oracy kavramını savunarak konuşma becerilerinin sistematik olarak öğretilmesi gerektiğini gündeme taşımıştır.
Oracy Nedir?
Oracy, öğrencilerin konuşma ve dinleme yoluyla düşüncelerini anlamlı şekilde ifade etme ve başkalarıyla etkili iletişim kurma becerisidir. Yalnızca ne söylendiği değil, nasıl söylendiği de önemlidir. Bu beceri; yapılandırılmış düşünce sunumu, aktif dinleme, diyalog kurma, özgüvenli konuşma ve sosyal etkileşim gibi çok boyutlu unsurları kapsar. Okuryazarlık ve sayısal beceriler kadar temel olan oracy, öğrenmenin olduğu her yerde var olmalıdır.
"Oracy" kavramının Türkçede doğrudan bir karşılığı bulunmamaktadır. Bu terim, İngiltere’de geliştirilen özgün bir eğitim kavramı olarak, İngilizce’deki literacy (okuryazarlık) ve numeracy (sayısal okuryazarlık) kavramlarıyla birlikte düşünülür ve eğitimin temel yeterlilik alanlarından biri olarak kabul edilir.
Türkçede bu kavrama karşılık olarak çeşitli ifadeler önerilmiştir: “sözlü ifade yetkinliği”, “konuşma ve dinleme yeterliliği”, “sözlü dil okuryazarlığı” ya da daha kapsayıcı biçimde “sözlü iletişim becerileri”. Ancak “oracy” sadece konuşmayı değil, aynı zamanda etkin dinlemeyi, karşılıklı iletişimi, ikna becerisini, yapılandırılmış düşünce sunumunu ve özgüvenli sözlü katılımı da kapsayan çok katmanlı bir yetkinlik alanıdır.
Oracy Nasıl Öğretilir?
Oracy, tıpkı okuma ve yazma gibi sistemli biçimde öğretilebilen ve değerlendirilebilen bir beceridir. Bu yetkinliğin gelişimi rastlantılara bırakılamaz; bilinçli, planlı ve çok yönlü bir yaklaşımla desteklenmelidir.
Bu doğrultuda:
* Tartışma, rol oynama, sunum gibi yapılandırılmış etkinlikler düzenli olarak derslere entegre edilmelidir.
* Öğrencilerin konuşmalarını hazırlarken ön araştırma yapmaları, not almaları ve örneklerle desteklemeleri teşvik edilmelidir.
* Değerlendirme sürecinde, yalnızca sonuç değil süreci de kapsayan açık ve anlaşılır rubrikler kullanılmalıdır.
* Öğrencilere farklı sözlü ifade türleri (örneğin bilgi aktarma, ikna etme, açıklama, hikâye anlatma) tanıtılmalı ve bu türler arasında geçiş yapabilme becerisi kazandırılmalıdır.
* Dinleme, oracy'nin ayrılmaz bir parçası olarak ele alınmalı; öğrenciler yalnızca konuşmaya değil, anlamaya ve tepki vermeye dayalı etkin dinleme becerileriyle de desteklenmelidir.
Voice 21 Yaklaşımı
Voice 21, 2015 yılında İngiltere’de kurulmuş, kâr amacı gütmeyen bir eğitim organizasyonudur. Amacı, konuşma becerilerinin (oracy) okullarda sistematik biçimde öğretilmesini ve değerlendirilmesini sağlamak ve böylece tüm öğrencilerin seslerini duyurabilecekleri adil ve destekleyici öğrenme ortamları oluşturmaktır.
Bu kapsamda Voice 21;
* Öğretmenlere oracy pedagojisi üzerine mesleki gelişim programları sunar.
* Müfredat planları ve yapılandırılmış sınıf etkinlikleri geliştirir.
* Konuşma becerilerinin değerlendirilmesi için rubrikler sağlar.
* “Oracy Schools” adı altında okullara özel danışmanlık süreçleri yürütür.
* Okullar arasında deneyim paylaşımını destekleyen ağlar oluşturur.
2023 yılı itibarıyla Voice 21 ağına dahil olan okul sayısı 1300’ü aşmıştır. 10.000’den fazla öğretmene eğitim verilmiş, 400.000’den fazla öğrenciye ulaşılmıştır. Etki alanı başta Birleşik Krallık olmak üzere, Avustralya, ABD, Kanada, Hollanda ve İsveç gibi ülkelere doğru yayılmaktadır. Cambridge Üniversitesi gibi saygın kurumlarla iş birliği içinde akademik araştırmalar da yürütülmektedir.
Voice 21 gibi yapılandırılmış rubriklerle desteklenmiş, sistemli ve tüm branşlara yayılmış bir Oracy yaklaşımı, mevcut konuşma sınavlarının niteliğini artırmak açısından da önemli bir katkı sağlayabilir. Eğitim ortamları, öğrencilerin sesini duyurabildiği, söz almanın bir ayrıcalık değil bir hak olarak görüldüğü alanlar hâline geldiğinde, hem bireysel gelişim hem toplumsal dönüşüm mümkün olur
Türkiye’de Durum
Türkiye’de konuşma becerileri öğretim programlarında kendine yer bulmakla birlikte, uygulamada çoğu zaman yüzeysel kalmaktadır. Özellikle ortaokul ve lise düzeyinde bu beceriler, genellikle belirli etkinliklere (örneğin münazara) sıkıştırılır; günlük ders pratiğinin parçası haline gelmez.
İlkokulda öğrencilerin duygu ve düşüncelerini ifade etmesi beklenir, ancak sınıf içi uygulamalar genellikle kalıp cümlelere ve “önce kim söylemek ister?” düzeyinde, ezbere dayalı örneklere indirgenir. Örneğin, birinci sınıfta yapılan sesli okumalar çoğunlukla doğru okumaya odaklanır; tonlama, vurgu ve anlam aktarımı gibi kritik unsurlar göz ardı edilir.
Ortaokulda, Türkçe derslerinde konuşma etkinlikleri yer alsa da genellikle bireysel hikâye anlatımı ya da kısa sunumlarla sınırlı kalır. Grup içinde düşünce paylaşımı, karşılıklı tartışma ya da savunma gibi üst düzey sözlü beceriler nadiren işlenir. Örneğin, bir 6. sınıf öğrencisinin fen dersinde deney süreci üzerine sözlü analiz yapması ya da grup içinde çözüm yolları tartışması yaygın bir uygulama değildir.
Lisede ise konuşma becerileri beklenti düzeyinde artar ama destek düzeyinde azalır. Öğrencilerden sunum yapmaları, münazara gibi etkinliklere katılmaları beklenir; ancak bu etkinlikler çoğunlukla değerlendirilmez, sistemli geri bildirim yapılmaz. Bir 10. sınıf öğrencisi tarih dersi sunumunda genellikle slayt okuyarak süreci geçirir, konuşma doğallığı ya da dinleyiciyle etkileşim neredeyse hiç gerçekleşmez.
Değerlendirmeler genellikle öğretmenlerin kişisel gözlemlerine dayalı yürütülür. Bu da öğrencinin gelişimini izlemeyi, eksiklerini fark etmeyi ve güçlü yönlerini pekiştirmeyi neredeyse imkânsız hale getirir.
Konuşma becerileri büyük oranda Türk Dili ve Edebiyatı dersine bırakılmış durumdadır. Oysa etkili konuşma tüm disiplinlerin ortak ihtiyacıdır. Bir matematik dersinde öğrenci çözümünü sözlü olarak aktarabilmeli; bir biyoloji dersinde grup sunumlarıyla analizlerini yapabilmeli; bir beden eğitimi dersinde takım stratejilerini tartışabilmelidir.
Öğretmen eğitimi bu sürecin zayıf halkasıdır. Ne lisans programlarında ne de hizmet içi eğitimlerde konuşma becerisi öğretimine yeterince yer verilir. Çoğu öğretmen bu beceriyi “zamanla gelişir” varsayımıyla yönetir.
Neden Daha Fazlasına İhtiyacımız Var?
Konuşma becerileri yalnızca akademik bir yeterlilik değil, bireyin toplumsal katılımının ve özgüveninin temelidir.
* Dil bir güçtür. İnsan, düşündüğünü ifade edebildiğinde görünür hale gelir.
* İş dünyası konuşarak ilerler. Sunumlar, mülakatlar, fikir tartışmaları hep sözlü yeterlilik gerektirir.
* Eğitimde eşitlik sözle başlar. Ev ortamında bu beceriyi kazanan çocuklarla, tek şansı okul olan çocuklar arasında uçurum oluşur.
* Demokrasi, sözle yaşar. Tartışma kültürü, karşılıklı saygı, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarıdır.
Konuşma becerilerini geliştirmek sadece pedagojik öncelik değil, aynı zamanda hayati bir meseledir.
Ne Yapmalı?
Program Düzeyinde: Konuşma becerileri tüm branşlara entegre edilmeli; yalnızca bireysel konuşmalar değil, grup tartışmaları ve iş birliğine dayalı sözlü etkinlikler de müfredata yerleştirilmelidir.
Öğretmen Eğitimi:Hizmet içi eğitim programlarına oracy pedagojisi dahil edilmeli, başarılı okul uygulamaları paylaşılmalı ve öğretmenlerin bu alandaki donanımı güçlendirilmelidir.
Değerlendirme: Rubrik temelli, öğrencinin sürece katıldığı, öz değerlendirme ve akran geribildirimi içeren araçlar yaygınlaştırılmalıdır.
Okul Kültürü: Sabah konuşmaları, öğrenci kürsüleri, münazara kulüpleri gibi uygulamalar desteklenmeli; öğrencilerin sesi okulun karar alma süreçlerine yansıtılmalıdır.
Konuşmak, bir çocuğun sadece derse katılmasını değil, dünyaya katılmasını sağlar. Voice 21’in ortaya koyduğu Oracy yaklaşımı, bu becerinin doğuştan gelen bir yetenek değil, sistemli biçimde geliştirilebilecek bir öğrenme alanı olduğunu gösteriyor. Türkiye’de lise düzeyinde konuşma becerileri sınav formatında değerlendirilmektedir ve bu durum yönetmeliklerle desteklenmektedir. Ancak uygulamada bu sınavların kalitesi, öğretmen eğitimi, zaman planlaması ve okul kültürüne bağlı olarak büyük değişkenlik göstermektedir. Bu nedenle, Voice 21 gibi yapılandırılmış rubriklerle desteklenmiş, sistemli ve tüm branşlara yayılmış bir Oracy yaklaşımı, mevcut konuşma sınavlarının niteliğini artırmak açısından da önemli bir katkı sağlayabilir.
Eğitim ortamları, öğrencilerin sesini duyurabildiği, söz almanın bir ayrıcalık değil bir hak olarak görüldüğü alanlar hâline geldiğinde, hem bireysel gelişim hem toplumsal dönüşüm mümkün olur.

Yorum Yazın