Tartışmalı Kurultayın üzerinden neredeyse 2 yıl geçti. Bu sürede Kılıçdaroğlu’na yakın kesim ve isimleri onore etmek ve partide aktif görevlere getirmenin pek çok yolu hayata geçirilebilirdi. Ama bu yolu tercih etmedi parti liderliği. Kendimize hakkaniyetle şu soruyu soralım: Bu koşullar altında ve yaşanan onca şeyle birlikte Kılıçdaroğlu’nun siyasete devam etmek istemesi gerçekten de ahlaksızca mı?
CHP yönetiminin üzerinde Demokles’in Kılıcı gibi sallanan kurultay iptal davası politik harareti yeniden yükseltti. Parti içinde Ekremcilerle Kemalciler arasında ciddi bir kavga olduğu, tarafların birbirlerini ağır bir dille itham ettikleri sır değil. Mevcut CHP liderliğine daha fazla sempati besleyen ve (veya) Kılıçdaroğlu’nun dönmesini istemeyen kesimlerin eski genel başkana yönelttikleri en büyük suçlama ise “işbirlikçilik”. Bu argüman özelinde CHP’de neler oluyor sorusuna soğukkanlı bir şekilde yanıt vermeye çalışalım.
Azımsanmayacak kadar kalabalık bir kesim, akademide ve basın çevrelerinde etkili bazı organik aydınlar Kılıçdaroğlu’na “hain, işbirlikçi, sarayın adamı, AKP’nin ajanı veya kontrollü muhalefet aparatı” demekte. Onlara göre Kılıçdaroğlu genel başkanlık dönemlerinden itibaren yürüttüğü siyasetle AKP’nin iktidarda kalmasına yardımcı olmuş bir siyasetçi. Bu aralar yine aynı şeyi yapıyor. Kurultay iptal davası aslında Kılıçdaroğlu’nun geri dönme planı. Davadan çıkacak olumlu bir kararla mevcut yönetimi tasfiye edecek. Ancak İmamoğlu-Özel liderliğinin yargı yoluyla geri gelen Kılıçdaroğlu’na direneceği kesin gibi. Bu durumun varacağı yer iyimser tahminle parti içinde büyük bir kavga ve kaos, kötümser bir okumayla ise Ekremcilerin partiden ayrılıp başka bir siyasi oluşum örgütlemesi.
Peki, Kılıçdaroğlu gerçekten de işbirlikçi mi? Türk siyasi hayatını takip edenler kolaylıkla fark edecektir ki bu “hainlik” suçlaması hiç de yeni değil. Muhalif kesimler konjonktüre göre içlerinden birini belli aralıklarla hain ilan ediyor. Daha önce Devlet Bahçeli, Meral Akşener, Muharrem İnce, genel başkanlığı döneminde Kemal Kılıçdaroğlu, hatta yürüttüğü normalleşme siyaseti nedeniyle Özgür Özel işbirlikçi olmakla itham edilmişti. “Kılıçdaroğlu aday olmasın” diyen Meral Akşener’e sosyal medyada ve muhalif medyaya yapılan linçi hepimiz hatırlıyoruz. Aday olmak isteyen Muharrem İnce’nin nasıl itibarsızlaştırıldığı ise daha dün olmuş gibi aklımızda. Bu eğilim patolojik bir şey. Kılıçdaroğlu’na başarısız demekle ona hain demek arasında fark var çünkü. İlkinde bir olguyu tespit ediyor, ikincisinde ise bir aktörü ahlaken gayrimeşru ilan edip ona yönelik her türlü politik infaz, karalama kampanyası ve linçi meşrulaştırıyorsunuz.
Kılıçdaroğlu şüphesiz ki hain değil. Zamanında sarayın işbirlikçisi ilan edilen Meral Akşener ve Muharrem İnce de hain değildi. Muhalefetin bu kötücül dili aşması lazım. Peki, Kılıçdaroğlu’nun yürüttüğü siyasetin politik başarı ve politik ahlak gibi kıstaslar bakımından tartışılması mümkün mü? Şüphesiz ki evet. Ama bu yola girdiğimizde karşılaştırmalı bir analizde ısrar etmek, Kılıçdaroğlu için koyduğumuz yüksek ahlak standartlarını Özel ve İmamoğlu’nu değerlendirmek için de kullanmak gerekir.
Kılıçdaroğlu 13 yıllık genel başkanlığı döneminde sayısız seçim yenilgisi aldı. Parti içi muhalefeti etkisiz hale getirdi. Önder Sav’dan Muharrem İnce’ye kadar ona karşı çıkan herkes tasfiye edildi. Ayrıca milletvekili ve belediye başkan adaylarını genelde merkezden belirledi. Ön seçime izin veremeyerek partiyi aşağıdan yukarıya demokratik hareketliliğe ve eleştiriye kapattı. Tüm bunlar olurken şimdi değişimciler ekibinin saflarında olan tüm siyasetçilerden, İmamoğlu’na yakın bir yerde duran kanaat önderleri, organik aydınlar ve köşe yazarlarından ciddi bir şekilde destek aldı.
Partiyi ve ülkeyi felakete sürüklediği 2023 seçimlerinde bu kesimler Kılıçdaroğlu aday olsun diye her şeyi yaptılar, itiraz edeni susturdular, karşı çıkanı Alevi ve sol düşmanlığıyla suçladılar. Şimdiki genel başkan olan Özgür Özel siyasi hayatı boyunca Kemal Kılıçdaroğlu’na bir kez bile itiraz etmedi. Onun politik tercih ve görüşlerini kamuoyu önünde eleştirmedi. Kılıçdaroğlu aday olduğunda gözyaşları içinde çılgınlar gibi alkışlıyordu ona her şeyi veren genel başkanını. Sonuç olarak gelmek istediğimiz yer belli. Kılıçdaroğlu politik bir hataysa bile karşımızda kolektif bir hata var. Politik başarısızlık ve antidemokratik uygulamalarla geçen 13 yıla aslında ortak olan kesimler Kılıçdaroğlu’nu tarihin çöplüğüne gönderip yola devam etmek istediler. Bu istek kelimenin en hafif tabiriyle haksız, yakışıksız ve incitici bir davranış tarzı.
Kılıçdaroğlu tartışmasının büyüyüp gitmesinin bir diğer nedeni parti içi iktidar kullanımı ve kaynak dağıtımındaki tek yanlı tutumdur. Kurultayı kazanan değişimci ekip partiyi İmamoğlu’nun partisi haline getirdi. Açıkça vaat etmesine rağmen belediye başkan adaylarını belirlemede ön seçim kuralını uygulamadı. Kurultayda Kılıçdaroğlu’nu desteklemiş pek çok iyi CHP’i siyasetten dışlandı. Ötekileştirme siyaseti cumhurbaşkanlığı adaylığı için de söz konusuydu. İmamoğlu tutuklandığı için hikayenin nasıl başladığını unutuyor insanlar. Ama aslında ön seçim yoluyla cumhurbaşkanı adayını belirleme İmamoğlu’nun kendisinden daha popüler bir adayı, yani Mansur Yavaş’ı siyaseten tasfiye etme girişimiydi.
Yerel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimi aday belirleme yöntemleri, PM listeleri, genel başkan yardımcılığı tercihleri vb. pek çok adım açık bir şekilde şu gerçeği önümüze koyuyor. İmamoğlu-Özel ikilisi kendilerini desteklemeyen herkesi tasfiye etmeye kalktı. Ne Kılıçdaroğlu’yla ne de Mansur Yavaş’la anlaşma yolunu denediler. Siyasetin kuralı açıktır: Uzlaşmanın olmadığı yerde çatışma kaçınılmaz hale gelir.
Tartışmalı Kurultayın üzerinden neredeyse 2 yıl geçti. Bu sürede Kılıçdaroğlu’na yakın kesim ve isimleri onore etmek ve partide aktif görevlere getirmenin pek çok yolu hayata geçirilebilirdi. Ama bu yolu tercih etmedi parti liderliği. Kendimize hakkaniyetle şu soruyu soralım: Bu koşullar altında ve yaşanan onca şeyle birlikte Kılıçdaroğlu’nun siyasete devam etmek istemesi gerçekten de ahlaksızca mı? Nedir peki ahlak? Herkesin İmamoğlu’nu desteklemesi ve hiç kimsenin İmamoğlu-Özel yönetimine karşı çıkmaması mı?

Yorum Yazın