MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat
estheteclinic haber üstü reklam

İstanbul’u bırakalım bir “yabancı” planlasın… Hatta yönetsin!

Ana SayfaKentİstanbul’u bırakalım bir “yabancı” planlasın… Hatta yönetsin!
İstanbul’u bırakalım bir “yabancı” planlasın… Hatta yönetsin!

İstanbul’u bırakalım bir “yabancı” planlasın… Hatta yönetsin!

09 Şubat, 2024, Cuma 21:40
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Mimar, şehir plancısı, sanatçı… ne olursa olsun ille de “Türk olsun” dediğinizde iktidar alanının içinde yer aldığını anlıyorsunuz. Milliyetçilik işte böyle ters görüntü veren bir şey. Yalnızca milliyeti tanımlamıyor aynı zamanda iktidarın bir uzvu hâline getiriyor. Böylece o alan bağımsız düşünceye kapatılıyor. Şehir planlama kamusal niteliğini kaybediyor, kamu gücünü kendi özeline taşıyan kişilerin eline geçiyor. Yıllar önce şaka olsun diye “İstanbul’u yabancılar planlasın” deyivermiştim.Sonra da saymıştım: Fransızlar, İngilizler, Hollandalılar, İtalyanlar, İspanyollar, Japonlar… Kimler olursa.Nasıl bir tepki aldığımı tahmin ediverin:Vay hain!Sözlerimin nasıl anlaşıldığını da tahmin etmeye çalışayım:Buradaki plancılar çok yetersiz. Planlama işinden hiç anlamıyorlar. Bu yüzden şehir planlama işleri yabancılara verilsin!Oysa alegorik ifadenin belki sorunu daha iyi ifade etmeye yardımcı olabileceğini, meselenin üzerinde belki insanları daha fazla düşündürebileceğini tahmin ediyordum.Nasıl olsa ben dedim diye öyle olacak değil. Ama farklı deneyimlerle köprüler kurmak da galiba hiç fena bir fikir değildi.Nitekim nesneleştirici, şiddet içeren, kitleleri bunun karşısında "imar arzulayan" kölelere dönüştüren, sürekli ters görüntü veren, akılcılaştırma fırsatlarını sağlıyormuş gibi yaparken lağveden bir planlama pratiğine tabi olmayı sorgulamaya çalışıyordum.Derdim mesela Japonya’daki yerle temas kuran, karşılıklı öğrenmeye dayanan risk azaltma deneyimlerinin buradaki insanlar için neyin iyi, neyin kötü olduğunu bildiğini zanneden, tepeden buyuran ve bu yaptığıyla da karşıtını, hile ve kurnazlıkları motive eden, iktidar bağımlısı, sekülerleşmemiş şehir planlama pratiklerinden farkının altını çizmekti, yalnızca.Ayrıca bu ülkelerdeki sembolik sınıfların, uzmanların nasıl şehirlere yaklaştığını görmek de hiç fena olmazdı, herhâlde.Baktım şakacıktan söylediğim şeye insanlar itibar ediyorlar, bana “vay hain” ya da “bizi satan şerefsiz” diyerek ciddiye alıyorlar, düşman muamelesi yapıyorlar, kendime güvenim attı.Oysa benim bu öneriyi getirmenin nedeni çok başkaydı:Buradaki plancılar, mimarlar falan çok yetersiz oldukları için değil. Bugün Floransa’da en değerli anıtı mesela bir “yabancı”nın restore ettiğini görüyorsunuz. İtalya’da mimar veya restoratör olmadığı için mi?Demek ki profesyonel alandaki açıklık meselesinin işaret ettiği mesele çok farklı.İstanbul’u yabancılar planlasın. Hatta bir pilot deneyim olarak Adalar’ı bir Hollandalı Belediye Başkanı yönetsin!Eski belediye başkanlarından biri (Kadir Topbaş) İstanbul Uluslararası Sanat Bienali’nin küratörünün “Türk olması gerektiğini” söylemişti, tam da o sene rahmetli Fulya Erdemci bu görevi üstlenmişken. Ne demek istediği aslında gayet açıktı. Kültür A.Ş.’nin genel müdürü gibi kendisi atamak istiyordu, Bienal’in yöneticisini.
Abdülhamit’ten Atatürk’e ülkenin neredeyse bütün yöneticileri benim bu dediğimi yapmış ya da yapmaya çalışmış. Yabancı bilim insanlarını, uzmanlarını İstanbul’a davet etmişler. Onlara belediyelerden sağlık kuruluşlarına, üniversitelerden silahlı kuvvetlere kadar her yerde sorumluluk vermişler.
Yaşadığım Adalar ilçesinde de belediye başkanı olacak kişinin “Adalı” olması gerektiğini söylüyordu, tanıdığım birçok kişi. Kulağa da çok hoş geliyordu, doğrusu. Adalar’ın sorunlarını bilen, insanlarını tanıyan bir kişi olmasını kim istemez?Burada da benim muzırlığım tuttu. Hele bir de “Adalı”nın ne anlama geldiğini biraz daha yakından görünce. Şimdiki Belediye Başkanı Erdem Gül beyefendi de bu yüzden atanmamış mıydı, tepeden? Bu yüzden bir samimi sözlerin kimi zaman da kendi kendisini sömürgeleştiren bir arzuya işaret ettiği gibi bir hisse kapıldım.Nasıl olsa beni kimsenin dinleyeceği yok. Bu yüzden “Adalar’a Hollandalı bir belediye başkanı olsun” deyiverdim. Baktım hiç de fena olmayacak, bir de Adalı bir Hollandalı’yı hayal ettiğimi söyledim.Dedim ya, ben öyle istedim diye öyle olacak değil. Ama gene de farklı deneyimlerle köprüler, ilişkiler kurmak, onların nasıl yaptıklarını da öğrenmeye çalışmak galiba hiç fena bir fikir değil.Abdülhamit’ten Atatürk’e ülkenin neredeyse bütün yöneticileri benim bu dediğimi yapmış ya da yapmaya çalışmış. Yabancı bilim insanlarını, uzmanlarını İstanbul’a davet etmişler. Onlara belediyelerden sağlık kuruluşlarına, üniversitelerden silahlı kuvvetlere kadar her yerde sorumluluk vermişler. İstanbul ne de olsa bir imparatorluk başşehri. “Kötü olsun da gene de bizim olsun” diye bir dertleri yok. Ayrıca iyi bir yönetici, halkının da iyiliği için ne gerekiyorsa onu yapar. Halkının kamu-özel karışımı, oligarşik ilişkilerle rehin alınmasını istemez.
Şehirlerin neoliberal koşullara, yağmalara direnç kazanması, sömürgeleştirilmemesi için bilgi üretiminin bağımsızlaşması vazgeçilemeyecek en temel ilke.
Mesela mimar, şehir plancısı, sanatçı… ne olursa olsun ille de “Türk olsun” dediğinizde iktidar alanının içinde yer aldığını anlıyorsunuz. Milliyetçilik işte böyle ters görüntü veren bir şey. Yalnızca milliyeti tanımlamıyor aynı zamanda iktidarın bir uzvu hâline getiriyor. Böylece o alan bağımsız düşünceye kapatılıyor. Şehir planlama kamusal niteliğini kaybediyor, kamu gücünü kendi özeline taşıyan kişilerin eline geçiyor.Çoğunlukla da kamusal alanı alanı kapatanlar kamu kurumlarının adını kullanan, imkanları ile kariyer yapan, kamu gücüyle rıza imal eden, kamuya ait bilgileri kamuya satan uzmanlık çevreleri.Bu kamusal niteliği ortadan kaldıran bir çelişki ama kamu adına kendi özellerini temsil ediyorlar. Bu da kamusal niteliğin imhasıyla, kural koyma vasfının ortadan kalkmasıyla sonuçlanıyor. Şehirler yağmaya açılıyor, şehir halkı rehin alınıyor.İşte böyle oksimoron bir durum yaratıyor, iktidarla örtüşerek tekelci konumlarını milliyetçilik kisvesi ile muhafaza etmeye çalışan, kamu kuruluşlarının, şirketlerinin gücünü kullanan “sekülerleşmemiş”, iktidar bağımlısı uzmanlar… Şehirlerin neoliberal koşullara, yağmalara direnç kazanması, sömürgeleştirilmemesi için bilgi üretiminin bağımsızlaşması vazgeçilemeyecek en temel ilke.Kamu gücünü kullanarak rıza imal etmeleri falan... Ama bu canlı olana ve olmayana uygulanan şiddet şehirler için sanki cinayet işlemek gibi... Antroposentrik dediğimiz şiddetin ve onun karşısındaki kural tanımazlığın arkasında bu karanlık düğüm noktaları var.
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

e-bülten sağ blok
Yeni Arayış
    Yeni Arayış

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Şirin: Bu kitabı alamayacak babalara ücretsiz ulaştırmak istiyorum
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel İsrail-İran ve Ortadoğu
    Burak Can Çelik
    Burak Can Çelik İsrail-İran geriliminde yeni perde: Son gelişmeler ve bölgesel yansımalar
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal İsrail-İran Savaşı’nın dinamikleri ve Türkiye
    Mehmet Hasgüler
    Mehmet Hasgüler Bir AİHM kararı: Kara haber mi müjde mi?
    Gülseren Aydın
    Gülseren Aydın Meltem Arıkan oyunlarına feminist bakış
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç BOP tıkır tıkır işliyor: Sessiz kartlar, derin hesaplar
    Hakan Şahin
    Hakan Şahin İsrail’in İran Saldırısı Türkiye’ye Neler Söylüyor?
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş Yetimhane dünyanın en ilginç mimari koruma projelerinden biri olabilir
    Turgay Bozoğlu
    Turgay Bozoğlu Nükleer gölge ve ekonomik fırtına: Yeni bir krize hazır mıyız?
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Bir dostu ölü götürmek
    Bahar Akpınar
    Bahar Akpınar Penelope’nin örgüsünden bugünün kadınlarına: Oyalanmanın, hatırlamanın ve direnmenin ritmi
    Bekir Ağırsoy
    Bekir Ağırsoy 1988-89 En Güzel Futbol Sezonu(muz) (2): Başka türlü bir şey
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Ferdi Zeyrek’in cenaze töreninin çoklu anlamı 
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Kopya çekmedim, sadece kendi algoritmamı kullandım!
    Buse Ayazma
    Buse Ayazma Duygusal zekalarımız savaşsın isterdim ama…
    Betül Özdemir Güran
    Betül Özdemir Güran Ötekiyle aynı arasında nefes aralığı: Cehennemden aşka bir yolculuk
    Mesut Balcan
    Mesut Balcan Acının estetiği ve gerçekliği: Werther'den Müslüm Baba'ya uzanan çığlıklar ve acının ortak dili 
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    tanpınar haber altı
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı