MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Hüzünler şehrinde bir akşamüstü

Ana SayfaGenelHüzünler şehrinde bir akşamüstü
Hüzünler şehrinde bir akşamüstü
20 Kasım, 2023, Pazartesi 19:05
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Tuğba Muslu
Tuğba Muslu

Doğduğum, büyüdüğüm şehirde, bir hüzün sarmalının içinde dolaşırken, insanın olup bitenler karşısında kendisini bu hüzünden soyutlayamayacağını düşündüm bir kez daha. Ama yine de umut etmek, dünyanın yitip gitmemesi için mücadele etmek, haksızlığa karşı direnmek ve kötülük karşısında bir duruş sergilemek zorundaydık.

Hüzünlü bir akşamüstünün içinde, düşünceli ve biraz da huzursuz bir halde buluyorum kendimi. Ne hüznümün ne de huzursuzluğumun somut bir sebebi olmasa da, kıyıya vuran hırçın dalgaların sesi büsbütün artırıyor ruhumdaki ızdırabı. Çiselemeye başlayan yağmur ve hafifçe esen rüzgar, hep bir ağızdan aynı şeyi söylüyorlar adeta. “Hüzünler şehrindesin.” diyorlar, ‘‘Kaçmaya çalışman nafile.”O an anlıyorum ve kabul ediyorum, kaçmaya çalıştığım her şeyin mutlaka beni bulacağını ve kaçtıkça aslında daha çok yaklaşacağımı. Ne kadar uzağa giderse gitsin insan, kendinden uzaklaşamıyordu işte. Ya da yok saydıkları gerçek bir yok oluşa neden olamıyordu bir türlü.

Ne kadar derinlere gömmeye çalışsa da görmek istemediklerini, her an her fırsatta karşısında duruyorlardı. Tüm şehir, şimdi bir kez daha “hoş geldin” diyordu.Her gelişimde farklı karşılardı bu şehir beni. Kimi zaman coşkuyla, kimi zaman özlemle, kimi zaman hasretle… Ama hepsinde ortak olan bir duygu vardı ki onun adı sadece hüzündü. Hüzün hiç eksik olmazdı bu şehirden… Bunu bilirdim, hissederdim ve her seferinde fark ederdim ama ilk defa bu kadar uzaklaştığımı düşündüğümde, yeniden karşıma çıkmıştı. Sahilde yürüyen insanların suratında, parkta oynayan çocukların mutsuzluğunda, sahibinin elinden kaçmak isteyen köpeğin özgürlük arayışında, hep aynı şeyi görüyordum: kaçmaya çalıştığım hüznümü…

Bir akşamüstü, ben ve hüzünler şehri, yeniden kavuşmuştuk işte. Dalgalar yine tüm hırçınlığıyla kıyıya vurmaya devam ediyor, oluşturdukları beyaz köpüklerin güzelliği ile adeta özür diliyorlardı. Martılar, dünyanın tüm kötülüklerini yakından izlemek istercesine alçaktan uçmaya ve o beyaz köpüklerin arasında kendi lisanlarınca feryatlarını dile getirmeye devam ediyorlardı. Hüzün onları da almıştı yörüngesine, uzaklaşamıyor, kaçmak isteseler de aynı yere geri dönüyorlardı her defasında. Sonsuzluk içinde özgürce uçmak yerine insanlar arasında kalmayı yeğliyor, insanoğlunun hüznünü paylaşmak istiyorlardı.Bir kadın geçiyor yanımdan, yanında beş altı yaşlarında olan bir çocukla. Telaşlı ve huzursuz bir hali var, bir yerlere yetişmeye çalışıyor gibi. Çocuğun elinden çekiştiriyor, daha hızlı yürümesini hafifçe azarlayan bir sesle söylüyor. Dünyanın kadının omuzlarında yarattığı ağırlığı hissedebiliyor, telaşının arkasında yer alan tüm nedenleri görebiliyordum sanki. Kim bilir hangi haksızlığın, hangi dayatılmışlığın içinde hapsolmuş, kurtulmayı bile hayal edemediği bir öğretilmişiliği yaşamak zorundaydı. Başka bir yaşamın asla mümkün olamayacağını düşündüğü büyük bir çaresizlik içinde, o çaresizliği hiç düşünmeden, hayatın karmaşasında kaybolmak istiyordu. Dünya böyle bir yer diyordu: böyle gelmiş ve böyle gidecek. Hakları gasp edilse de, yaşamak için hiç bir alan bırakılmasa da, nasıl yaşayacağına hep başkaları karar verse de onun bildiği ve öğrendiği tek şey, rollerini eksiksiz yerine getirmek zorunda olduğu gerçeğiydi. Kim bilir tüm telaşı bu yüzdendi belki de… Kendine yazılan yazgının gerekliliklerini itirazsız yerine getirmesi gerektiği içindi…

Dünya güzel bir yerdi, insana huzur verecek bin bir çeşit güzelliklerle doluydu. Onu yaşanmaz kılan biz insanlardık. Kötülüğün, zulmün, ayrımcılığın, adaletsizliğin her yanı sardığı, hangi tarafa baksan acıdan başka bir şey göremediğimiz bu dünya bizim eserimizdi. Kendi ellerimle yaratıyorduk kendi cehennemimizi.

Yağmur iyice hızını artırmaya başlamış, akşam karanlığı tüm şehrin üzerine yayılmıştı. Şimdi deniz daha sakin, yağmurun damlalarıyla sükunete kavuşmuş gibi dingindi. Martılar, yağan yağmura aldırmaksızın, telaşsız devam ediyorlardı alçaklarda uçmaya ve ısrar ediyorlardı her şeye rağmen insanlar arasında kalmaya. Ne kadar vefalılar diye düşündüm, hüzne ortak olmak kolay değil ki. Biz insanlar, adım adım kaçarken hüzünlerimizden, bizi hüzünlendiren anılarımızdan, onlar gidebilecekken gitmeyip, o hüznü yaşamayı ve paylaşmayı seçiyorlardı.

Hüzünlü bir şehrin, akşamüstü karanlığında…Kendimi yalnız hissetmediğimden olsa gerek, iyi gelmişti bana martıların arkadaşlığı. Hüznüm bir parça olsun dağılmış, huzursuzluğum kaybolmuştu. Anın güzelliğini ve huzurunu hissedebiliyor ve dünyanın aslında güzel bir yer olduğunu düşünmeye başlıyordum. Dünya güzel bir yerdi, insana huzur verecek bin bir çeşit güzelliklerle doluydu. Onu yaşanmaz kılan biz insanlardık. Kötülüğün, zulmün, ayrımcılığın, adaletsizliğin her yanı sardığı, hangi tarafa baksan acıdan başka bir şey göremediğimiz bu dünya bizim eserimizdi. Kendi ellerimle yaratıyorduk kendi cehennemimizi. Şikâyet etmek, kaçmaya çalışmak bir işe yaramazdı. Ya umutla, iyiliği yaşatmakla çıkacaktık bu cehennemden ya da bu kötülüğe razı gelip, umutsuzluğun ve hüznün kıyılarında gezmeye devam edecektik…

Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreğinde isimli kitabındaki şu satırlar geliyor aklıma: “Bir hiçliğin ortasındaydık. Dünya gitmişti, kaybolmuştu, arkasında hiçbir iz bırakmadan ortalıktan kaybolmuştu.”

Dünya ellerimizden yitip gidiyordu ve insanlık… Doğduğum, büyüdüğüm şehirde, bir hüzün sarmalının içinde dolaşırken, insanın olup bitenler karşısında kendisini bu hüzünden soyutlayamayacağını düşündüm bir kez daha. Ama yine de umut etmek, dünyanın yitip gitmemesi için mücadele etmek, haksızlığa karşı direnmek ve kötülük karşısında bir duruş sergilemek zorundaydık. Belki de tüm bunlar için biraz da gerekliydi o hüznü taşımak; duyarsızlaşmamak ve her nerde ne yaşanıyorsa yaşansın aynı acıyı yüreğinde hissedebilmek için.Hüzünlerimi sevmeliydim, evet. Beni ben yapan, insanlığımı hatırlatan, etrafımda olan biten her şeye duyarlı olmamı sağlayan hüzünlerimi daha çok sevmeliydim. Çocukluğum, gençliğim, anılarım ve hüzünlerimle dolu olan bu şehirde şimdi daha huzurluydum.

Yüreğinde hüzün barındıran tüm dostlarıma sevgiyle…

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

Tuğba Muslu
    Tuğba Muslu

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Turgay Bozoğlu
    Turgay Bozoğlu Doların saltanatı sarsılıyor: Yeni para düzeninde taht kimin olacak?
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal CHP’nin Komisyon Çıkmazı
    Fatih Öztürk
    Fatih Öztürk Türkiye Cumhuriyeti demokrasisini kurtarmak -  2
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Yargının sil baştan yenilenmesi gerekiyor 
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Belle’nin ölümünü Türkiye’den izlemek 
    Cengiz Kapmaz
    Cengiz Kapmaz ‘Çözüm sürecinde’ CHP neden kolay hedef?
    Bilgehan Uçak
    Bilgehan Uçak Kos’un öteki yüzü
    Herkül Millas
    Herkül Millas Türkiye gelişmedi mi, yoksa geri mi kaldı?
    Onur Tuğrul Karabıçak
    Onur Tuğrul Karabıçak 5 Soruda AKP iktidarına karşı nasıl direneceğiz: Toplumsal müzakere, yurtdışından örnekler ve iktidar pratikleri
    Bora Şahin
    Bora Şahin Kadıköy’de üç milyarder
    Gülşah Eker
    Gülşah Eker Kent, Mekân, Geçicilik (2)
    Bekir Ağırsoy
    Bekir Ağırsoy The Piano: Yönetmeni kadın olan en iyi film
    Bilal Sambur
    Bilal Sambur Kadın ve aile tartışmasının arkaplanı
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz CHP’siz yeni sürecin imkansızlığı  
    Hakan Şahin
    Hakan Şahin Disiplin, ölüm ve sessizlik
    Başak Yağmur Eray
    Başak Yağmur Eray Yıkımın adı Jarhanpur, acının adı Filistin
    Deniz Nas
    Deniz Nas Sosyal Demokrasi ve Sol Liberalizm: Modern siyaset felsefesinde özgürlük ve eşitlik açıklaması
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş Tersine dönen modernleşme
    Gönen Orhan
    Gönen Orhan Belediyeler “rayiç” yerine taş mı yesinler? 
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı