MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Her yol Roma'ya çıkar - Dünyanın sıfır noktası

ANA SAYFAKÜLTÜR SANATHer yol Roma'ya çıkar - Dünyanın sıfır noktası
Her yol Roma'ya çıkar - Dünyanın sıfır noktası

Sırtımda çantam ve içinde su vardı. Düşünmeksizin hemen çantamı açtım, içindeki suyu aradım, buldum, çıkardım. Su elimde, taşa doğru uzattım. Ama taşta dinlenen kimse yoktu. O an hayatında sıfır noktasındaydım!

22 Şubat, 2025, Cumartesi 09:07
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Bekir Ağırsoy
Bekir Ağırsoy
yazı içi reklam

Yani aslında bugünkü Sultanahmet Meydanı'ndan çıkan yol o dönem bir süre sonra ikiye ayrılarak imparatorluğun içerisinde en uç noktalara kadar ulaşır. Dolayısı ile o kentlerden tersi istikamette yola çıkanlar ise bu ''Y'' şeklinde ana yolları takip ettiklerinde başkent olan ''Yeni Roma'ya'' ulaşır. İşte böylece ''Her yol Roma'ya çıkar''.

90'lı yılların başları idi. Üniversiteyi okumak için Ankara'dan İstanbul'a gelmiştim. O dönemki yaşıtlarımın ilgi alanından farklı olarak yaşadığı şehri tanımak hevesine kapılan bir gençtim. Ama bu merakı giderecek araçlar şimdiki çok değildi. Zaman bol, ama imkanlar yoktu. İnternetin olmadığı bir dünya hayal etmek bugün belki mümkün değil ama o zaman ne internet, ne şimdiki gibi kültürel geziler ne de bu merakları giderecek yayınlar vardı. O sıralarda elime her nasılsa Murat Belge'nin henüz yeni yayınlaşmış olan ''İstanbul Gezi Rehberi'' isimli kitabı geçti. Derken kendimi haftasonu sabahları kitap elimde, kenti keşfetmek için yollara düşerken buldum.

Kitap ilk sayfasında kenti tanıtmaya ''Milion Taşı'' ile başlar. Ben de gezime doğal olarak oradan başlamak için taşın bulunduğu yer olarak tarif edilen Sultanahmet Meydanı, Ayasofya karşısı, su terazisinin yanına geldim. Ancak bakındığım çevrede Milion Taşı olarak işaretlenmiş herhangi bir anıta rastlayamadım. Yanlış mı gelmiştim ya da kitapta eksik belirtilen birşeyler mi vardı. Emin olmak için Ayasofya'nın yanından aşağı giden o yokuşu bir kaç kez inip çıktığımı hatırlıyorum. Sonunda işaretlenmiş olmasa da, tarif edilen yerde terkedilmiş gibi duran bir dikilitaşın, kitapta bahsedilen o taş olduğuna karar verdim. Ve çevresinde dolaşmaya başladım.

Kitaba göre burası bir dönem dünyanın merkezi olarak kabul edilen yerdi. Oysa o gün yanında iken bile insan doğru yerde bulunup bulunmadığına tereddüt ediyordu. Ama ilerleyen yıllarda bu taşın tarihsel önemi biraz daha anlaşıldı ve gerekli işaretlemeler yapıldı. Ben de o gün yaptığım kişisel keşfin doğru olduğunu anladım.

Taşın o dönem adı bile yazmıyordu belki ama onunla ilgili sonraki dönemde okuduklarım aslında zamanında ne denli önemli bir simge olduğunu anlatıyordu. Bu özel taşın hikayesi eskilere, ona dair deyişler ise sonraki yüzyıllara uzanıyordu.

Merak edenler ile devam edelim.

Roma tarihinde İmparator 1.Konstantin çok önemlidir. Bunun iki ana sebebi vardır. İlki ve en önemlisi, hristiyanlığı Roma İmparatorluğu'nun resmi dini haline getirmesidir. 2. si ise o güne kadar ülkenin başkenti olan Roma yerine bugün bizim İstanbul dediğimiz ancak Konstantin zamanına kadar Bizantium olarak adlandırılan kenti, 330 yılında imparatorluğun yeni başkenti olarak ilan etmesidir. Sonrasında yeni başkentin adını da değiştirerek ''Nuova Roma'' yani ''Yeni Roma'' olarak belirler.

İşte bu karar sonrası şehir nerede ise baştan sona yeniden imar edilir. Öncelikle, ilk Roma'dan esinlenerek şehir yedi bölgeye ayrılır. İmparatorluk sarayı büyütülür, yeni senato binası yapılır ve 33 bin kapasiteli bugün yerinde Sultanahmet Meydanı olan bölgede Hipodrum inşa edilir. Ve elbette yeni dine uygun olarak şehirde kiliseler de inşaa edilir.

Ancak denilene göre başmimar Leontius, İmparator Konstantin'e yeni başkente daha da bir anlam yükleyecek, kenti imparatorluğun ve hatta dünyanın merkezi olarak konumlandıracak bir şey yapmasını önerir. Ona göre yeni başkentte bir nokta belirlenecek ve bu nokta dünyanın sıfır noktası olarak benimsenecektir. O dönem dünyanın en büyük imparatorluğunun merkezi olan başkentten daha fazla bunu hak edecek neresi olabilir. Öneriyi imparator elbette kabul eder.

Belirlenecek olan noktaya bir simge anıt konulması düşünülür ama bu simge nasıl bir şey olmalıdır?

İmparatorun annesi Helena, Hristiyan dinine inanmış ve dindar biridir. Bu inancını takip ederek İsa peygamberin yaşadığı topraklara, Kudüs'e ziyarete gitmiştir. Burada kendisine peygamberin gölgesinde dinlendiği ve dokunduğu bir taştan bahsedilmiş, Helena da bu taşı yerinde görmek için o bölgeye gitmiştir. Taşın olduğu yere gelince o da mutlaka ki yanında oturmuş ve inandığı dinin bir dönem yeryüzüdeki en büyük temsilcisi ile aynı taşa sırtını yaslamış ve bu da ona tarifi zor bir huzur vermiştir.

Helena seyahatinden dönünce bundan imparator olan oğluna ve çevresine bahseder. Ve dünyanın sıfır noktasını tarif edecek olan simgenin bir yerde doğumu ile tarihin de sıfır noktası olarak kabul edilecek olan kurtarıcının dokunduğu bu taş olmasına karar verilir.

Yıllar önce elime bir kılavuz kitap alıp yola çıkmış, dünyanın merkezi olarak tarif edilen noktaya gelmiştim. Yıllar sonra sıcak bir yaz gününde yeniden aynı yere vardım. Yine aynı taşın önüne yaklaştım.

AYNI TAŞIN ÖNÜNE YAKLAŞTIM

Bir imparator için hükmettiği bir bölgeden bir taşın başkente getirilmesini istemek zor bir şey değildir ve getirilir de. Sonrasında ise çevresinde görkemli denecek ama bugün artık korunamamış bir yapı oluşturularak şimdiki yerine yerleştirilir. Daha sonrasında ise o bölgedeki dükkanlarda gezginlerin, tüccarların, kervanların gitmek istedikleri yerlere göre oluşturulmuş haritalar satılmaya başlanır. Hangi şehir buraya ne kadar uzaklıktadır ve nasıl gidilir bu haritalarda belirtilir. Buradan başlayan yollar ''Y'' şeklinde açılarak imparatorluğun diğer kentlerine ulaşır. Yani aslında bugünkü Sultanahmet Meydanından çıkan yol o dönem bir süre sonra ikiye ayrılarak imparatorluğun içerisinde en uç noktalara kadar ulaşır. Dolayısı ile o kentlerden tersi istikamette yola çıkanlar ise bu ''Y'' şeklinde ana yolları takip ettiklerinde başkent olan ''Yeni Roma'ya'' ulaşır. İşte böylece ''Her yol Roma'ya çıkar''. Yani aslında bir çoğumuzun bildiğinin aksine bu tabir İtalya'da bulunan eski Roma'yı değil, iki kıtanın birleştiği, boğazda bulunan Yeni Roma'yı tarif eder.

Yıllar önce elime bir kılavuz kitap alıp yola çıkmış, dünyanın merkezi olarak tarif edilen noktaya gelmiştim. Yıllar sonra sıcak bir yaz gününde yeniden aynı yere vardım. Yine aynı taşın önüne yaklaştım. Çevrede harita satan dükkanları aradım, yoktu. İsa peygamberi bu taşa yaslanmış dinlenirken hayal ettim. Beyazlar içerisindeki kıyafeti ile sırtını taşa vermiş otururken, tek bacağını göğsüne doğru bükmüş, kolunu büktüğü ayağının dizi üzerine uzatmış, uzun siyah saçları hafifçe örter şekilde yüzüne doğru dökülmüş, sıcaktan ve yorgunluktan bunalmış halde önüne, yere doğru bakıyordu. Derken birden başını hafifçe kaldırıp, o delici bakışlar ile gözlerini bana dikti ve ''Su'' dedi.

Sırtımda çantam ve içinde su vardı. Düşünmeksizin hemen çantamı açtım, içindeki suyu aradım, buldum, çıkardım. Su elimde, taşa doğru uzattım.

Ama taşta dinlenen kimse yoktu. O an hayatında sıfır noktasındaydım!

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Milion Taşıİstanbul Gezi Rehberi

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
Bekir Ağırsoy
Bekir Ağırsoy

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Sema Erder
Sema Erder Yolsuzluktan isyana: Devlet-Toplum ilişkilerinde meşruiyetin sorgulanması*
Eser Karakaş
Eser Karakaş Voleybol, basketbol, futbol, Ali Koç, liyakat, rekabet
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş 6-7 Eylül Sergisi’ne yapılan saldırı kendisini nasıl deşifre etti?
Akın Özçer
Akın Özçer Yanlışta ısrar
Yüksel Işık
Yüksel Işık 12 Eylül’ü yenersek, geleceği kazanırız
Murat Kartalkaya
Murat Kartalkaya Beleş darının güvercini çok olur!
Çağhan Uyar
Çağhan Uyar Kemal Bey’e açık mektup
Bahattin Yücel
Bahattin Yücel Düyunu Umumiye ve Reji Deneyi
Reha Çamuroğlu
Reha Çamuroğlu Değişen savaşlar, değişen insanlar
Murat Aksoy
Murat Aksoy İhtiyaç olan tek şey: Samimi bir görüşme
Fahri Bakırcı
Fahri Bakırcı  “Bilimci” ve “Yiyimci” Makyavelizm üzerine (3)
Tunay Şendal
Tunay Şendal Karşı-Devrimci hafızanın intikamcı tarih anlatısı
Mustafa Ergen
Mustafa Ergen Yeni Aracılar Çağı: Reklamdan akademiye, Agentic Web ve ArXiv’in yükselişi
Herkül Millas
Herkül Millas Milli açıklamaların yetersizliği
Deniz Nas
Deniz Nas Dönüşen CHP, sol popülizm ve Özgür Özel
Bilal Sambur
Bilal Sambur Hakimiyet saplantısı, hassasiyet değildir
Semih Çoban
Semih Çoban Bir öğle arası: Stephansplatz’da 20 dakika
Aydan Bakan
Aydan Bakan Pijamalı balon
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı