MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Doğal olan neymiş?

Ana SayfaSi̇yasetDoğal olan neymiş?
Doğal olan neymiş?

Michel Foucault, modern iktidarın artık ölüme değil, hayata odaklandığını; bireyleri öldürmekten çok “nasıl yaşayacaklarını” belirlemeye çalıştığını söyler. Bugün devlet, kadınlara doğurmaları gerektiğini söylemekle kalmıyor; nasıl, ne zaman, hangi yöntemle doğurmaları gerektiğini de belirliyor.

16 Nisan, 2025, Çarşamba 06:40
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Kübra Evliyaoğlu
Kübra Evliyaoğlu

Doğal olan özgürlüktür. Normal olan seçme hakkıdır. Anormal olan, bu düzende kadın olmaktır.

Kadın bedeninin 2500 yıllık felsefi, politik ve feminist hikâyesi

> Stadyumlarda “Doğal Olan/Normal Doğum” pankartları açıldığında, aslında yalnızca bir sağlık tercihi değil; kadın bedeni üzerine yazılmış 2500 yıllık bir politik metnin son sahnesi oynanıyordu.

“Doğa” adı altında anlatılan her şeyin arkasında, çoğu zaman doğaya aykırı bir vesayet gizlidir.

I. DOĞA, DEVLET VE KADIN: FELSEFİ KÖKLERİN FEMİNİST ELEŞTİRİSİ

~ Herakleitos’un Ağlayan Gölgesi

“Doğa (physis) her şeyin anasıdır” diyen Herakleitos, bugün devletin kadın bedenine “doğal” adı altında nasıl müdahale ettiğini görseydi, belki de “Her şeyin anası, iktidar tarafından rehin alınmıştır” derdi.

Antik Yunan’da doğa bir bilme çabasıydı. Ama doğa kavramı, hızla kadının doğurganlığına indirgenmiş bir tahakküm aracına dönüştü.

~ Platon’un Devletinde Kadınlar Ortak Mülk

Platon, Devlet’te kadınların ve çocukların “ortak” olması gerektiğini savunarak kadın bedenini bireysel haklardan soyutladı. Diotima'nın aşka dair bilgeliği, Akademia’da kamu mülkiyetine çevrildi.

~ Aristoteles ve Biyolojik Determinizm

Aristoteles'e göre kadın, eksik erkektir. Bu fikir, kadın bedenini ikincil ve kontrol edilebilir ilan etti. Bugün “normal doğum” vurgusu yapan politikalar, onun doğa anlayışının modern gölgeleri olabilir mi?

~ Hipokrat’tan Modern Tıbba

Kadim tıbbın doğa anlayışı da kadını sadece doğuran bir beden olarak tanımlar. Bugün jinekolojik normlar, kadının karar hakkını değil, istatistiksel hedefleri merkeze alıyor.

~ Hypatia: Katledilen Kadın Aklı

İskenderiye’de felsefe yapan Hypatia, bilimin cinsiyeti olmadığını gösterdi. Ancak erkek egemen iktidarın hoş görmediği akıllardan biri olarak linç edildi. Bugün sosyal medya linçleri, Hypatia’nın öldürüldüğü meydanın dijital versiyonu gibi işlemiyor mu?

> Kadının yalnızca bedeni değil, aklı da tehdit sayıldığında filozoflar susar, kalabalık konuşur.

II. DİN, AKIL VE MODERNLİK: DOĞAL OLANIN YENİDEN TANIMLANIŞI

~ Ortaçağ'ın Karanlığında Hildegard'ın Işığı

Kadın bedeni Ortaçağ’da günahın konutu olarak tanımlandı. Ancak Hildegard von Bingen, doğayı ve bedeni kutsayan bir kadın bilgini olarak öne çıktı. Doğum kontrol otlarını yazması, bugün sosyal medyada “ahlaka aykırı” diye damgalanacak bir cesaretti.

~ Aydınlanma Çağı: Akılın Kadına Yabancılaşması

Rousseau, Emile'de kadını doğası gereği eve ait ilan etti. Descartes ise beden-zihin ayrımıyla kadını, akıldan uzak bir doğurganlık nesnesine dönüştürdü. Eğer Descartes bir kadın olsaydı, belki de şöyle derdi:

> Düşünüyorum, dolayısıyla kimse bedenim hakkında karar veremez.

Doğumun hastaneye taşınmasıyla birlikte kadın bedeni, klinik değil, ideolojik bir alan hâline geldi. Türkiye’de sezaryen oranları artık yalnızca bir tıbbi mesele değil; biyopolitikanın doğurganlık üzerinden kurduğu denetimin açık bir göstergesi.

III. MODERN DEVLETİN BİYOPOLİTİK TAKTİKLERİ

~ Üreme Emekçisi Olarak Kadın

Kapitalist üretim ilişkilerinde kadın bedeni, görünmeyen emeğin taşıyıcısıdır. Marx yaşasaydı, “Devlet kadın bedeninin artı değerine el koyuyor” diyebilirdi. De Beauvoir’ın sözü bugün şöyle yankılanıyor:

“Kadın doğmaz, doğurganlığı üzerinden tanımlanır.”

~ Tıbbileşen Beden, Biyopolitik Denetim

Doğumun hastaneye taşınmasıyla birlikte kadın bedeni, klinik değil, ideolojik bir alan hâline geldi. Türkiye’de sezaryen oranları artık yalnızca bir tıbbi mesele değil; biyopolitikanın doğurganlık üzerinden kurduğu denetimin açık bir göstergesi.

“Doğal doğum” kampanyaları, sağlık hakkının değil; kadının üreme kapasitesi üzerinde kurulan toplumsal, ideolojik ve ahlaki tahakkümün güncel yüzüdür.

> Doğurmak doğanın işi; doğurtmak devletin takıntısı.

~ Foucault’nun Kabusu: Bedenin Yönetimi

Michel Foucault, modern iktidarın artık ölüme değil, hayata odaklandığını; bireyleri öldürmekten çok “nasıl yaşayacaklarını” belirlemeye çalıştığını söyler. Bugün devlet, kadınlara doğurmaları gerektiğini söylemekle kalmıyor; nasıl, ne zaman, hangi yöntemle doğurmaları gerektiğini de belirliyor.

Doğumhaneler, yalnızca sağlık merkezleri değil; disiplinin uygulandığı alanlar hâline geliyor.

Kadın doğurmuyor; doğurtuluyor.

Seçim hakkı görünür, özgürlük hakkı ise görünmez.

> Biyopolitika, kadının doğurganlığı üzerinden bedenine, anneliği üzerinden kimliğine hükmetmenin binlerce yıllık stratejisidir.

IV. TÜRKİYE'DE KADIN BEDENİ ÜZERİNDEKİ SİYASAL TAHAKKÜM

~ Politik Söylemin Anatomisi

•• “En az üç çocuk” çağrıları

•• “Aile yılı” ilanları

•• Annelik üzerinden tanımlanan kadınlık

•• Sezaryen karşıtı kampanyalar

•• Eş seçme seminerleri

Tüm bunlar, kadının bedenine değil; doğurganlığına yatırım yapan bir devlet tahayyülünü yansıtıyor.

~ Hukuki Geriye Gidiş ve Toplumsal Sonuçları

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme süreci, kadınların yaşam hakkını doğrudan etkiledi. 6284 sayılı yasanın etkin uygulanmaması, şiddetle mücadeleyi zayıflattı. HPV aşısı ücretsiz değil, ped hâlâ vergilendiriliyor, doğum sonrası iş güvencesi zayıf.

~ Küresel Kıyaslar

•• Fransa’da kürtaj anayasal güvenceye alınıyor,

•• İsveç’te babalık izni altı aya çıkarılıyor,

•• Polonya’da kadınlar kürtaj yasağına karşı sokakta

Felsefenin doğduğu topraklarda kadın hâlâ doğumda yalnız, tercihlerinde güvencesiz, yasalar karşısında yetersiz. Ama artık bu hikâye değişiyor. Hypatia'nın sesi, Butler’ın sorusu, Haraway’in isyanı büyüyor.

V. FEMİNİST DİRENİŞ: DOĞA, BEDEN VE ÖZGÜRLÜK

~ Benim Hikâyem: Bir Kadının Bedeninden Geçen Sessiz Bilgi

Pankartlara yazılan o cümleye sinmiş kibirli parmak...

O parmak, doğumun sancısını bilmeyen bir adamın parmağı.

Rahmi olmayanların, yargısı bol olanların.

Sadece doğumu değil, doğuranı da denetlemek isteyenlerin.

Annem bir hastanenin lohusa katında değil, arka kapısından kaçırıldığı bir ölümün başucunda bıraktı beni.

Kan kaybıymış dediler.

Ama ben biliyorum:

O, yoksulluğun ödeneğiydi.

Güvencesizlikti asıl sebep.

Sistemin en sessiz infaz biçimi.

> Güvencesizlik doğal mı?

Kimsesizlik peki?

Doğumda ölen bebek…

Kan kaybıyla yitip giden bir anne…

Bu da mı doğal?

Annem, kardeşimi doğurduktan iki gün sonra öldü.

Ben sezaryenle doğurdum çocuğumu.

Hayatta kalmak için.

Anneme benzememek için.

O sessiz gidişi tekrarlamamak için.

Bunu da mı yargılarsınız?

Benim bedenim travmanın evidir.

Benim bedenim annemin mezarıdır.

Benim bedenim bir karar değil, bir hayatta kalma mücadelesidir.

> Doğumun en doğal hâli, hayatta kalmaktır.

~ Teoriyle Direniş: Butler, Haraway ve Anlatamadıklarımız

Judith Butler’a göre cinsiyet doğallık değil; kültürel bir inşadır. Donna Haraway’in “siborg” manifestosu ise kadını yalnızca doğurganlıktan değil, tüm biyolojik yazgılardan özgürleştirmeyi önerir.

Ama bazı hakikatler yalnızca bedenin sessizliğinden çıkarak yazılır. Ve o hakikat şudur:

> Kadın, doğurgan olduğu için değil; hayatta kalmak zorunda olduğu için mücadele eder.

SONUÇ: FELSEFENİN DOĞDUĞU TOPRAKLARDA EN BÜYÜK DÖNÜŞÜM

Felsefenin doğduğu topraklarda kadın hâlâ doğumda yalnız, tercihlerinde güvencesiz, yasalar karşısında yetersiz. Ama artık bu hikâye değişiyor. Hypatia'nın sesi, Butler’ın sorusu, Haraway’in isyanı büyüyor.

Doğal olan nedir?

Kadının ne zaman, nasıl, ne şekilde doğuracağına kendisinin karar vermesi.

Devletin, dinin ve tıbbın vesayetinden azade bir yaşam.

Kısacası: Özgürlük.

> Doğal olan özgürlüktür.

Normal olan seçme hakkıdır.

Anormal olan, bu düzende kadın olmaktır.

EK OKUMALAR

•• Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi 1: Bilme İstenci

•• Silvia Federici, Caliban ve Cadı: Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim

•• Judith Butler, Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi

•• Donna Haraway, Siborg Manifestosu: Geç Yirminci Yüzyılda Bilim, Teknoloji ve Sosyalist Feminizm

•• Vandana Shiva, Yaşamı Sürdürmek: İnadına Canlı/Kadınlar, Ekoloji ve Kalkınma

•• 90'larda Türkiye'de Feminizm (İletişim Yayınları, 2002) - Aksu Bora & Asena Günal (der.)

•• Türkiye'de Kadın Örgütlenmeleri (KAOS GL yayınları) - İlknur Üstün'ün katkılarıyla.

YAZAR NOTU

Bu yazı yalnızca kuramsal bir inceleme değil; kişisel bir yasın, anne kaybının, kız çocuğu olmanın ve kadın olarak hayatta kalma çabasının izidir.

Simone de Beauvoir, “Kadın doğulmaz, kadın olunur” demişti.

Biz bu topraklarda kadın olduk! 

Doğurmak değil, doğumda ölmemek belirler yaşam hakkını.

Ve bazen, kadın olmak sadece susmaktan yorulmakla başlar.

Benim bedenim yalnızca bir istatistik değil.

Benim bedenim annemin mezarıdır.

Benim doğumum bir yaşam değil; bir ölümün ardından kalan sessizliktir.

Ve bu yazı, o sessizliğin kırıldığı yerdir.

  • Diaphone* ya da toplumsal ve siyasal insan. Diaphone* ya da toplumsal ve siyasal insan.
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
KadınKadın DayanışmasıAydınlanmaDoğal Olan

Yorum Yazın

Kübra Evliyaoğlu
Kübra Evliyaoğlu

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Herkül Millas
Herkül Millas Türkiye gelişmedi mi, yoksa geri mi kaldı?
Onur Tuğrul Karabıçak
Onur Tuğrul Karabıçak 5 Soruda AKP iktidarına karşı nasıl direneceğiz: Toplumsal müzakere, yurtdışından örnekler ve iktidar pratikleri
Bora Şahin
Bora Şahin Kadıköy’de üç milyarder
Gülşah Eker
Gülşah Eker Kent, Mekân, Geçicilik (2)
Bekir Ağırsoy
Bekir Ağırsoy The Piano: Yönetmeni kadın olan en iyi film
Bilal Sambur
Bilal Sambur Kadın ve aile tartışmasının arkaplanı
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz CHP’siz yeni sürecin imkansızlığı  
Hakan Şahin
Hakan Şahin Disiplin, ölüm ve sessizlik
Başak Yağmur Eray
Başak Yağmur Eray Yıkımın adı Jarhanpur, acının adı Filistin
Deniz Nas
Deniz Nas Sosyal Demokrasi ve Sol Liberalizm: Modern siyaset felsefesinde özgürlük ve eşitlik açıklaması
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş Tersine dönen modernleşme
Gönen Orhan
Gönen Orhan Belediyeler “rayiç” yerine taş mı yesinler? 
Akın Özçer
Akın Özçer Süreç ya da Çözüm Komisyonu
Yavuz Saltık
Yavuz Saltık Üretimin ve emeğin sessiz tanıkları: Türkiye’de emeklilik, yaşlılık ve toplumsal adalet
Murat Aksoy
Murat Aksoy Komisyonda MHP+CHP+DEM Parti+muhalefet birlikte hareket edebilir mi?
Özgür Çoban
Özgür Çoban Almanya'da demokrasinin sessiz intiharı
Burcu Ağca Karakaya
Burcu Ağca Karakaya Öğrenci konuşmalarının eğitimdeki yeri ve TED-Ed
Ali Kılıç
Ali Kılıç Bilgisiz inanç mı, yoksa bilginin değişken inancı mı?
SON GELİŞMELER
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı