Geçmişi ellili yıllara kadar uzanır. Türkiye’nin ekonomik darboğaza girdiği ,1980-1983 kanlı darbe döneminde altın çağını yaşadı. 1961 Anayasasının geride kalan, demokrasiyi sınırlı da olsa soluklandıran son birkaç maddesinin ortadan kaldırılması, bu üç yıla rastlar.
Yerli film pazarı daralmıştı. Dönemin ünlü film yıldızları büyük olasılıkla, alternatifsizlikten bu alana yönelmek zorunda kalmışlardı. Konular son günlerde sık kullanılan, “kopyala ve yapıştır” yöntemleriyle devşirilmişlerdi.
Bir zamanların “foto romanlarından” söz ediyorum.
Aradan geçen bunca yıl sonra, 1 Ekim günü TBMM’de yeni yasama yılının başlaması nedeniyle verilen, resepsiyonda çekilen fotoğrafları izlerken aklıma geldi. Çevresine dizilen, CHP dışındaki muhalefet partilerinin liderleri dahil milletvekilleri, Cumhurbaşkanını sevecen bakışlarla izlerlerken, aklıma geçmişin “foto romanlarını” anımsadım.
Fotoğraflar; 12 Eylül 1980 günü zamanın ABD Başkanı Carter’a “bizim çocuklar” olarak sunulan, Amerikancı generallerin Türkiye’de demokrasiye son vermeleriyle başlatılan, bize göre demokrasi sürecinin, son aşamasına gelindiğini gösteriyordu.
CHP dışında konumlarını muhalefet olarak belirleyen, bazı siyasal partilerin önde gelenleri arasında, bu partinin listelerinden seçilerek, TBMM’ne girenler de vardı. Önümüzdeki seçimlerde belli ki, siyasette kendilerine yer bulamayacaklarını sezinlemişlerdi.
CHP bu süreçte Cumhurbaşkanının genel kurulda konuşma yapacağı oturuma katılmayacaklarını açıkladı. Siyasal tarihimizde daha önce de rastlanan, protesto hakkını kullandı.
İYİ Parti Genel Başkanı; CHP’nin iktidarı değil, TBMM’nin protesto edildiğini öne sürerek, oturum sonrası Cumhurbaşkanının davetine katılmasını gerekçelendirdi.
Eleştiriler ve bir araya gelme konusu, eskinin foto roman kurgusu ile sulandırılırken, gerçek neden ustalıkla göz ardı edilmeye çalışılıyor.
AKP muhalefet çizgisini güçlendiren ve oy oranı artan CHP’ni yalnızlaştırma amacıyla, büyük ölçüde CHP seçmenlerinin oyları ile TBMM’ne giren partileri yanında konumlandırmaya çalışıyor. Bu partilerin önümüzdeki seçimlerde; aidiyet kaygısı ile bu kez CHP’nin karşısında yer almaları şaşırtıcı değil.
Ancak içlerinde kameralara yansıdığı haliyle, Cumhurbaşkanına yakınlaşma çabasında oldukları için eleştirilen, bir parti daha var; DEM.
Gündemin önde gelen konuları arasında, TBMM’de kurulan komisyonun çalışmalarının, PKK’nın tasfiyesi ile Kürt siyasal hareketinin önümüzdeki süreçte nasıl konumlanacağını belirlemek olduğuna hiç kuşku yok.
Kürt seçmenlerin Türkiye’nin demokrasi ile otoriter rejim arasında yapacağı seçimi, ağırlıklı olarak belirleyecekleri bir dönemin başlama olasılığı giderek artıyor. Özellikle son dönemde gündemleştirilen; “Türk, Kürt ve Arap” üçlemesi dikkate alındığında, AKP’nin Kürt siyasal hareketinin desteğine ihtiyaç duyacağı çok açık.
TBMM içinde gerçekleştirilecek bir anayasa değişikliğinin, geçmişte 2,5 milyon mühürsüz oy pusulasının geçerli sayılmalarıyla başlatılan, tartışmaları unutturacağı varsayılabilir. Atlantik ötesinden gelen meşruiyet desteği de unutulmamalı.
Geçtiğimiz hafta TBMM’de ayağa kalkmayı reddeden, CHP’nin otoriter bir rejim değişikliğine karşı sivil siyaset kuralları içinde ayağa kalkmasının tam zamanıdır.

Yorum Yazın