Travma, acı ve kayıpla başa çıkmak
Uzun zamandır yazılarıma ara vermiştim. Aylar sonra bu mecraya geri dönerken, Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi olan Kürt meselesinin çözümünde biraz es geçilen bir konuyu -son dönemde podcastimde hem yabancı hem de yerli konuklarımla iki kere ele aldığım için- burada da gündeme getirmek istiyorum. O da şu çok bilinen klişeyle ifade etmek gerekirse “silahların susması barış değildir”. Nitekim, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 17 Eylül 2025 oturumu tutanaklarında, bu tanımı “negatif barış” olarak değerlendiriyor bu oturumda konuşan hocalar[1].
Peki neden? Kırk senelik bir çatışmada birbirlerine zulmeden; birbirleri yüzünden sevdiklerini kaybeden taraflardan oluşan bir toplum, bunca acı ve kayıp sonrasında bir arada yaşasa da, birbirlerine hemen güvenemez. Bu çatışmalarda ayrı taraflarda yer alarak birbirlerine şiddet uygulamış kişiler, bu düzlemden ve onun yarattığı düşmanlık söyleminden ve dilinden hızla kendilerini arındırıp, karşı tarafla ilişkilerini yeni düzlemde oluşması beklenecek eşitlik, hak ve diğer tarafa saygı içinde “pat” diye kuramaz. Hayatta kalanlar, özellikle onlara destek sunacak bir sistem kurulmadığında, çatışmalarda yer almaları nedeniyle yaşadıkları acı; stres; uzuv kaybı; hapiste geçen seneler gibi durumların yarattığı travmalarla başa çıkamaz. Kendisini uzun süre bir “davanın insanı” olarak gören birisi, o davanın bitmesi sonucu, bir anda her gün işe gidip eve dönen normal hayat sahibi bir insana dönüşüp, toplumsal hayata entegre olamaz.
Farkındaysanız burada herhangi bir yasal düzenleme yahut sembolik hareketlerle hızla düzeltilebilecek bir şeyden bahsetmiyorum. Tam tersine, uzun süre hem toplumsal hem de şahsi ihtiyaçlara cevap verecek programlar geliştirilmesi üstünde çalışılmasından bahsediyorum. Oysa Türkiye’de, devrim kanunlarının hukuk yoluyla yapılmasının getirdiği bir gelenek olarak belki de, ister bu konuda ister başka bir konuda bir şey yapılacağı zaman, önce o konunun hukuki altyapısı gündeme geliyor. Adeta bir hukuk fetişizmi. Nitekim, biz de barış sürecinde anayasa değişikliği; infaz kanunu; ceza kanunu; terörle mücadele kanunu değişikliği gibi bir çok hukuki konudan bahsediyoruz. Bir hukukçu olarak, bunların önemini yadısayacak değilim ama bu, toplumsal barışı ve sürece dair toplumsal rızayı sağlayacak dolayısıyla sürecin meşruiyetini devam ettirecek toplumsal noktaların ihmaliyle sonuçlanmamalı. Nitekim bahsettiğim Komisyon’da konuşmacıların bir kısmı bunlara da değinmiş. Hem Komisyon hem de Anlaşabiliriz’de Temmuz ayında konuğum olarak yer almış Prof. Dr. Sevtap Yokuş, benzer bir süreci yaşamış olan Kuzey İrlanda’ya dair şunları demişti[2]:
“….Hep şunu söylüyorlardı oradakiler: biz bir şeyi çözmedik aslında, biz sadece konuşarak çözme konusunda anlaştık. Bir yere varmışlar, evet. Ama birçok sorun hala ayakta. O insanların o derin acıları giderilmemiş, geçmişe dönük hatıralar ortadan kalkmıyor. Yani bir anda silinmez ki bunlar. O iki tarafın bir araya gelmesi, her şeyi sıfırlamak falan çok zor…”
Nitekim aynı programdaki diğer konuk Doç. Esra Elmas da şunu ifade etmişti:
“…bu insanlara yeni bir kimlik ve dava vermek zorundasınız. Yani sürekli onlara suçlarını hatırlatarak bir toplumun parçası yapamazsınız. Yani hapisten çıkmalarının bir nedeni var, değil mi?”
Ya Kuzey İrlanda’da?
Komisyon tutanaklarından bir çok ülke örneğinin gündeme geldiğini görmek mümkün. Ancak ben bu hususları, Eylül ayındaki podcast bölümünün konuğu Tim Chapman’a doğrudan sorma imkanı buldum[3]. Chapman Ulster’da yerleşik ve Kuzey İrlanda’daki savaş dönemini yaşamış olduğu gibi, ceza adaleti sisteminde de denetimli serbestlik memurluğu da yapmış uygulamayı da bilen birisi. Aynı zamanda üniversite hocası olan Chapman, Kuzey İrlanda’daki barış sürecinden çıkarılacak dersleri öğrenmek için burayı ziyarete gelen ve Belfast’ı gezen bir çok barış çalışmacısına da ev sahipliği yapmış. Aynı zamanda onarıcı adalet alanında çalışan birisi olarak, Birleşik Krallık ile varılan barış sürecinde nelerin daha iyi yapılabilecek olduğunu ve nelerin sonuç vermediğini aktarırken Türkiye’de bizlere de yol gösterebilecek şeyler söyledi. Kısaca hatırlatmak gerekirse, Kuzey İrlanda’daki siyasi şiddet, Kuzey İrlanda’nın Birleşik Krallık’tan ayrılarak, İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmesini isteyen Katolikler ile Birleşik Krallık’ta kalmasını isteyen Loyalist (Sadık) olarak adlandırılan Protestanlar’ın bu amacı gerçekleştirmek için şiddete başvurmaları kaynaklı.
Chapman, öncelikle barışa giden yolun otuz senelik ve kimsenin kazanamayacağının anlaşıldığı bir mücadele sonunda tarafların yorulması sayesinde açıldığını ifade etti. Barış sürecinin olumlu yanları arasında, Kuzey İrlanda’da insan hakları bakımından; ceza adaleti sisteminde reform; eşitlik; ve siyasi temsil anlamında yapısal bir çok değişiklik ve düzelme olduğunu söyledi. Bu sayede, her iki taraf ve Emniyet güçleri için de çok büyük bir kazanım olan, şiddetsiz bir ortamda normal bir yaşam sağlanmıştı. Bunlar şüphesiz insanların ölümüne, sakatlanmasına ve bunların yaratacğı ruh sağlığı meselelerine engel olmak bakımından önemli. Ancak yazının başında ele aldığım hukuki “çözüm”lere fazla odaklanmanın sonuçlarını da gösteriyor.
Chapman’a göre, bu iki toplumun birbirlerine yönelik yaşadıkları güven sorununun halen devam ettiğinin en önemli göstergelerinden birisi. Dahası, Chapman uzun süre şiddetle yaşamaya alışan bir toplumda, bunun yarattığı tahribata ve bunun onarımının ne kadar zor olduğuna dikkat çekti.
Şiddete alışmanın tahribatı
Olumsuzluklara gelirsek, ülkenin temel (hatta milli) meselesi hala çözülememiş durumda. Bir başka deyişle, Katolikler halen İrlanda ile birleşmek, Protestanlar da Birleşik Krallık’a bağlı kalmak istiyor. Ama en azından, iki taraf da bu amaca şiddet yoluyla ulaşmaktan vazgeçmiş ve onun yerine konuşmayı seçmiş. Ki bu oldukça önemli. Önemli bir başka olumsuzluk, şiddetin toplumlar arasında yarattığı izlerin derinliğini gösteriyor. Şöyle ki, barış anlaşmasının üstünden geçen 25-30 seneye rağmen, Belfast’a giden herhangi bir kişinin görebileceği üzere, bir zamanlar Katolik ve Protestan mahallelerini ayıran duvarların sökülmesini henüz öneren olmamış. Chapman’a göre, bu iki toplumun birbirlerine yönelik yaşadıkları güven sorununun halen devam ettiğinin en önemli göstergelerinden birisi.
Dahası, Chapman uzun süre şiddetle yaşamaya alışan bir toplumda, bunun yarattığı tahribata ve bunun onarımının ne kadar zor olduğuna dikkat çekti. Öyle ki, bir yerden sonra insanlar tüm sorunların çözüm yolunun şiddetten geçtiğini düşünür olmuşlar. Örneğin bir dönem, Emniyet güçlerinin giremediği mahallelerde, hırsızlık gibi suçları engellemek için o mahalleye egemen olan silahlı güçlerin devreye girdiğini ve bunların suç önlemeye dair getirdiği “çözüm”lerin kişilerin dizlerine kurşun sıkarak onları sakatlamak gibi yollardan geçtiğini anlatan Chapman, bunun da işe yaramadığını aktardı. Yahut uluslararası bağlantıları ve silahları olması nedeniyle eski militanların bazılarının sonraki hayatlarında uyuşturucu ticaretine başladığını aktardı. Kısaca topluma entegrasyon ve hatta toplum tarafından kabul görme, damgalanmış insanlar için oldukça zor.
Diğer yandan, Chapman silahlı bir mücadelenin içinde yer almış kişilerin bazılarının aradan geçen bunca zamana ve aileleriyle olmalarına rağmen, hala hayatlarını hale yola koyamadıklarını; kabuslar yaşadıklarını ve dayanamadıklarını dile getirdiklerini ve bağımlılık sorunu yaşadıklarını da aktardı. Buna bağlı olarak, Birleşik Krallık’ın nüfusunun en azını oluşturmasına rağmen, Kuzey İrlanda’nın ülkenin akıl sağlığı sorunu (akıl sağlığı ilaçları kullanımı) en yüksek toplumu olduğunu da ifade etti. Hatta ülkenin en az göçmen alan yeri olmasına rağmen, yakın zamanda göçmen karşıtı gösterilere de ev sahipliği yaptıklarını[4], bir toplumda şiddetin uzun sürmesinin, şiddetin adeta bir eğlence aracına dönüşmesine neden olduğuna dikkat çekti.
Kısaca, Chapman’ın altını özenle çizdiği gibi, siyaset, çatışmanın yarattığı psikolojik etkileri pek de anlamıyor. Bir başka deyişle, kanunları değiştirebilirsiniz; af çıkarabilirsiniz; insanları serbest bırakabilirsiniz ama insanların birbirlerine güvenmesini kolaylaştırmaya dönük çalışmazsanız, negatif barıştan öteye geçmek pek de mümkün olmaz. Burada umut verici bir gelişme, savaş sonrası nasıl beraber yaşayacaklarını düşleyen insanların Ukrayna’dan dahi kendilerini ziyarete gelmiş olması. Belki bunun daha savaş bitmeden gündeme gelmesinde, cepheden dönen askerlerin suç işlediğini görmüş olmaları yatıyordur. Bir başka umut verici durum da, Komisyon tutanaklarından bu konuların Türkiye’de de gündeme gelmesi ihtimali, her ne kadar bunun “nasıl”ı konuşulmamış olsa da. Umalım Kuzey İrlanda’da olduğu gibi, bu onarıcı adalet mekanizmaları yoluyla olsun ve eski “dava adamları” da bunların içinde yer alsın. Son olarak Chapman, bizi hiç tanımayan birisi olarak, geleneksel uyuşmazlık çözüm mekanizmalarına bakmamızı da önerdi. Bu da Anlaşabiliriz’de Sevtap Hoca’nın aktardığı (ve o güne dek duymamış olduğum) Kürtler’de bir kavgayı bitirmek adına -en azından o an için- bir kadının ortaya beyaz tülben atması örneğini aklıma getirdi. Alıştığımız kalıpların dışında düşünmemiz gerektiği açık.
[1] TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı, Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, 17 Eylül 2025, Birinci, İkinci ve Üçüncü Oturumlar (incelenmemiş tutanak). Tutanağa ulaşmamı sağlayan Komisyon üyesi Mehmet Emin Ekmen’e teşekkürlerimi sunuyorum.
[2] Podcast bölümünün sayfasında alt kısımda tüm programın tutanaklarına ulaşmak için bkz: https://www.wecanfindaway.com/baris-savastan-daha-konforlu-konuklar-sevtap-yokus-esra-elmas/
[3] Anlaşabiliriz’in bu bölümünü dinlemek isteyenler için link: https://www.wecanfindaway.com/after-the-struggle-lessons-from-northern-ireland-for-post-pkk-peacebuilding-guest-tim-chapman/
[4] Anti immigration protest and counter rally gather at City Hall: https://www.bbc.co.uk/news/articles/cr42ve2rw11o (23 Mart 2025).

Yorum Yazın