MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Marmara’ya bak Marmara’ya

ANA SAYFAEKOLOJİMarmara’ya bak Marmara’ya
Marmara’ya bak Marmara’ya

Marmara’da “müsilaj” denen felaket ortaya çıkınca sanki sorun görülüyormuş gibi yapılıyor.

06 Haziran, 2025, Cuma 01:18
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş
yazı içi reklam

Marmara’daki yaşamı kırıma uğratan kirlenme, oksijensizleşme durumundan söz etmek…  Bunlar yalnızca ortaya çıkan sonuçlar.  Evet, Marmara can çekişiyor. Bir zamanların çok sayıda canlı türünün yaşadığı bu müstesna özellikteki deniz ölüme doğru gidiyor.

5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla. 

Karşılaştığımız felaket iddia edildiği gibi yalnızca bir doğa kırımından ibaret değil.  

Her felaketle birlikte bir değil iki defa kırım yaşanıyor,  Marc Nichanian’ın işaret ettiği gibi. Yalnızca doğa değil, zihin dünyası da kırıma uğruyor.  

Marmara’da “müsilaj” denen felaket ortaya çıkınca sanki sorun görülüyormuş gibi yapılıyor.

Tıpkı afetlerde binlerce insan öldükten sonra binaların çürük olduğunu ve fay hatlarının yerlerini öğrenmek gibi. 

Felaketlerle karşılaşınca gerçeklerle karşılaşıyor gibi oluyoruz. Marmara Denizi’nin can çekiştiğini gösteren “müsilaj”dedikleri şey de öyle.

Tıpkı “cambazın numarası” gibi: “Marmara’ya bak, Marmara’ya… Ama sakın buraya bakma.”

Gösteri şiddete ve yasaklara dayanan bir sansür sisteminden çok daha etkili. Doğa kırımına, insan olan ve olmayanların zarar görmesine yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda onunla baş etme, mücadele etme imkanlarını da mağdurların elinden alıyor.  

Bu gösteri dünyası içinde yer alan STK’ların çoğunun arkasında şirketler, kamu imtiyazlarını kullanan çıkar grupları var. Yayın kuruluşlarını da bu gösteri dünyası içinde kullanılmaya çoktan hazır.

Eğer çıkar grupları doğayı, müşterekleri rehin alıyorlarsa, onlar da zihin dünyasını alıyorlar ve felç ediyorlar.

Kırımcı politikaların sürdürülebilirliğini, alternatiflerin ortaya çıkmamasını sağlayan da zihin dünyasının gerçeklikle rehin alınması.  

Hangisini istersiniz: STK kimliği kullanarak kendi şirketlerine iş sağlayanlar, müteahhitlerle birlikte uluslararası kuruluşlardan kredi alınmasını sağlayanlar, atıksu arıtma tesislerinin projelerinde görev alanlar…  “Daha çok arıtma tesisi yapılsın, daha çok iş fırsatı ortaya çıksın” diyerek yalnızca kendi kamu yararı kavramlarını temsil ediyorlar.

Politikanın  figüratif alana izole edilmesi, şehrin zihin dünyasının felç edilmesi ile eş anlamlı. Sorunları gösterirmiş yaparken gizliyor.

Gerçeklikle bu karşılaşma biçimi travmatik.

Toplulukların baş etmeyi öğrenmelerine değil, tam tersine daha da çaresiz hale gelmelerine yol açıyor. Bunlardan da birileri istifade ediyor. Gerçek dediğimiz şey tıpkı bir çöl gibi zihin dünyasını kurutuyor.

Politika böylece nesneleştirici, işaretsizleştirici bir işlev kazanıyor.

Arkasındaki işleyiş görünmez kılınıyor.

Hem vampirler gibi emdikleri kamu kaynaklarının keyfini sürüyorlar, hem de ortaya çıkan muazzam skandalı perdelemeyi başarıyorlar.

Bu nedenle milyarlarca dolar harcanarak inşa edilen arıtma tesislerinin neden hiç bir işe yaramadığı sorgulanamıyor.  Atıksuları arıtmak için alınan milyarlarca doların nereye gittiği, su faturalarının neden katlandıkça katlandığı gözlerden uzak tutuluyor.

Marmara’daki yaşamı kırıma uğratan kirlenme, oksijensizleşme durumundan söz etmek…  Bunlar yalnızca ortaya çıkan sonuçlar.  Evet, Marmara can çekişiyor. Bir zamanların çok sayıda canlı türünün yaşadığı bu müstesna özellikteki deniz ölüme doğru gidiyor.

Peki o zaman Dünya Bankası’ndan Marmara’yı ve su havzalarını korumak için milyar dolarları bulan krediler neden alındı? O muazzam bütçelerle inşa edilen kolektörler, arıtma tesisleri ne işe yarıyor? Bir taraftan da denizde yaşayan canlıların kuluçka alanları, kıyılar inşaat molozları ile dolduruluyor.

İSKİ’nin faaliyet raporlarına bakarsanız Marmara çok yakında -eskisi gibi- pırıl pırıl olacak…

Bu projelerin şehir merkezindeki trafik sorunun çözmek için otoyol kavşakları yapmaktan hiçbir farkları yok.  Ya da deprem riskine karşı -sağlam yapılara parası karşılığı çürük raporu verilerek- gerçekleştirilen “kentsel dönüşüm” uygulamaları örneğindeki gibi.

Piyasa aktörleri ile kol kola giren, kamu imkanları kariyer yapan STK’lar, uzmanlar, şirket temsilcileri… Projeleri çekmeceden çıkan şartnameler ile ihaleleri alan müteahhitler.

İstanbulluların gözleri nesneleştirici bir şiddetle kamaştırılıyor. Ama bu bilgilerin göz kamaştırıcı ışığının arkasındaki karanlıkta kalan şehrin ve suyun nasıl yönetildiği…

Bu arada İstanbulluların ödedikleri su faturaları katlandıkça katlanıyor.

Yönetiminde nedense STK’ların, bağımsız kuruluşların temsilcileri yok. Ama iş alan kuruluşların var.

Tıpkı koruma, ulaşım, afete hazırlık projelerinde olduğu gibi.

İstanbullulara söylenen ise şu: “Merak etmeyin, siz istediğiniz kadar kirletin. Yaşam çevrenizi istediğiniz kadar zehirleyin. Biz gerekeni yapıyoruz”.  

Sanki şehrin zihin dünyası sekülerleşmeden, failler dahil edilmeden sorun çözülebilirmiş gibi. 

İşte İstanbul halkı böyle aldatılıyor.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Dünya Çevre GünüMarmaraMüsilajKirlilik

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz CHP’nin direniş maratonu ve Türkiye’nin yol ayrımı
    Erol Katırcıoğlu
    Erol Katırcıoğlu Parti değiştiren başkan, başkanlığı da bırakmalıdır!
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy CHP yönetiminin hiç mi suçu yok?
    Hasan Çetin
    Hasan Çetin Bunsen Komite Raporu: David Koridoru ve Suriye’de Adem-i Merkeziyet
    Sema Erder
    Sema Erder Yolsuzluktan isyana: Devlet-Toplum ilişkilerinde meşruiyetin sorgulanması*
    Eser Karakaş
    Eser Karakaş Voleybol, basketbol, futbol, Ali Koç, liyakat, rekabet
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş 6-7 Eylül Sergisi’ne yapılan saldırı kendisini nasıl deşifre etti?
    Yüksel Işık
    Yüksel Işık 12 Eylül’ü yenersek, geleceği kazanırız
    Akın Özçer
    Akın Özçer Yanlışta ısrar
    Murat Kartalkaya
    Murat Kartalkaya Beleş darının güvercini çok olur!
    Çağhan Uyar
    Çağhan Uyar Kemal Bey’e açık mektup
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel Düyunu Umumiye ve Reji Deneyi
    Reha Çamuroğlu
    Reha Çamuroğlu Değişen savaşlar, değişen insanlar
    Fahri Bakırcı
    Fahri Bakırcı  “Bilimci” ve “Yiyimci” Makyavelizm üzerine (3)
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal Karşı-Devrimci hafızanın intikamcı tarih anlatısı
    Mustafa Ergen
    Mustafa Ergen Yeni Aracılar Çağı: Reklamdan akademiye, Agentic Web ve ArXiv’in yükselişi
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı