MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Kadın kendi hikâyesinin altüst oluşudur

ANA SAYFASİYASETKadın kendi hikâyesinin altüst oluşudur
Kadın kendi hikâyesinin altüst oluşudur

Kadının emeği görünmezdi, evin içinde yok sayılan, işin içinde eksik bırakılan, ama yokluğu hissedildiğinde fark edilen bir gölgeydi. O yüzden, Arendt’in dediği gibi, "Çalışmak insanı özgürleştirmez, ancak görünür kılar." Benim emeğim ne zaman görünür oldu?

19 Mart, 2025, Çarşamba 00:01
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Kübra Evliyaoğlu
Kübra Evliyaoğlu

Bütün dünya karşı gelse de, bir kadın kendini bulduğu an yenilmez olur. Şimdi bunu biliyorum. Kadının dönüm noktaları, bir toplumun en sessiz devrimleri. Bir sarsılış, başka bir dünyanın habercisi. Ve biz, her altüst oluşta yeniden doğarak, bize biçilen değil, hak ettiğimiz hayatı kurmaya devam edeceğiz. Biliyorum. Çünkü ben, kendi hikâyemin altüst oluşuyum.

Bir devrim, bir kadının yüreğine düşen ilk şüpheyle başlar, değil mi? İlk ne zaman şüphe ettim? İlk ne zaman "Böyle olmak zorunda mı?" diye düşündüm? Bilmiyorum. Belki çok küçükken, dizlerim kanadığında "Kız gibi ağlama" dediklerinde. Belki ilk kez birinin gözlerinin içine bakıp kendim olmaya cesaret ettiğimde. Belki de çok sonra, yıllarca omuzlarımda taşımam gereken yükün bana ait olmadığını fark ettiğimde. "Ben, yalnızca bana biçilen kaderin değil, kendi yarattığım kaderin de sahibiyim," diyebilmek için kaç defa yeniden başlamam gerektiğini artık hatırlamıyorum.

Doğduğumda sadece bir isim almadım, değil mi? Bir de bana biçilen roller vardı. Kız çocuğu olmanın sessiz talimatları… Bacaklarını kapat, yüksek sesle gülme, fazla soru sorma, kendini koru. Daha küçücükken kendime yabancılaştım, farkında bile olmadan. Oysa "Kadın doğulmaz, kadın olunur," dememiş miydi Beauvoir? Kadın olmak, her an yeniden inşa edilen bir kimlik, bir mücadele. Çocukken susarak, genç kızken usulca geri çekilerek, yetişkin olduğunda ise taşımak zorunda bırakıldığın yükleri sorgulamadan kabullenerek öğreniyorsun.

Sonra büyüdüm, sevdim, sevildim sandım. Aşk dedikleri şey bende bir eksilme hissi mi yaratmalıydı? Sevmek, birine kendinden vermek miydi? Birini sevdikçe ben neden küçüldüm, o neden büyüdü? Erkekler için aşk bir macera, benim içinse bir özveri sınavı mıydı? Woolf’un dediği gibi, "Bir kadının kendine ait bir odası olmalıydı." Ama bana ait bir oda, bir alan, hatta bir hayat bırakılmamıştı. Birinin kızıydım, sonra birinin karısı, birinin annesi… Hep birine ait, hep birinin gölgesinde.

Kadın olmak, her gün yeniden doğmak ve her doğumda biraz daha güçlü olmak demektir.Bunu öğrendim, ama nasıl? Çalışırken, üretirken, terfi almak için iki kat daha fazla çaba harcarken. Birilerinin bana "Çalışıyor ama çocuklarına kim bakıyor?" diye sorduğunda. Evden çıktığımda "Annesi nerede?" diye merak edilen bendim ama çocukların babası sorulmayan da bendim. Hem güçlü hem vefasız, hem üretken hem ihmalkâr, hem var hem yok… Öyle değil mi? Emma Goldman haklıydı, "Kadın, özgürlüğünü kendisi kazanmadıkça, hiçbir zaman özgür olmayacak."

Kadının emeği görünmezdi, evin içinde yok sayılan, işin içinde eksik bırakılan, ama yokluğu hissedildiğinde fark edilen bir gölgeydi. O yüzden, Arendt’in dediği gibi, "Çalışmak insanı özgürleştirmez, ancak görünür kılar." Benim emeğim ne zaman görünür oldu?

Sonra bir sabah anladım. Anneliğin bile bana sunulmuş bir tuzak olabileceğini. Bir çocuk doğduğunda, bir kadının içindeki başka bir kadın da doğar. Ama bana hep "kendinden vazgeç" dediler. Ya kendimi unutup 'iyi' bir anne olacaktım ya da bencil olmayı göze alacaktım. Oysa kimse bana sormadı: Ya hem kendim olup hem anne olabilseydim? Kadının emeği görünmezdi, evin içinde yok sayılan, işin içinde eksik bırakılan, ama yokluğu hissedildiğinde fark edilen bir gölgeydi. O yüzden, Arendt’in dediği gibi, "Çalışmak insanı özgürleştirmez, ancak görünür kılar." Benim emeğim ne zaman görünür oldu?

Ve en büyük kırılma anı… O an. Bir sabah uyanıp aynaya bakıp “Artık böyle yaşamayacağım” dediğim an. Bana öğretilenleri, üzerime yapıştırılan rolleri, sessizce kabul ettiğim kuralları reddettiğim an. O an, her şeyin değiştiği an oldu. Çünkü o an, başkalarının beklentileriyle değil, kendi doğrularımla yaşamaya karar verdim. İşte o an, Woolf’un yıllar önce fısıldadığı şu gerçeği anladım: "Kendi hayatımı yaşamak, başkalarının benim için çizdiği yolda yürümekten daha değerli."

Bütün dünya karşı gelse de, bir kadın kendini bulduğu an yenilmez olur. Şimdi bunu biliyorum. Kadının dönüm noktaları, bir toplumun en sessiz devrimleri. Bir sarsılış, başka bir dünyanın habercisi. Ve biz, her altüst oluşta yeniden doğarak, bize biçilen değil, hak ettiğimiz hayatı kurmaya devam edeceğiz.

Biliyorum. Çünkü ben, kendi hikâyemin altüst oluşuyum.

İmza: KADIN

  • 8 Mart’tan Sonra: Barikatların ardındaki sessizlik, inşa edilen rejim ve kadınların asla susmayan çığlığı  8 Mart’tan Sonra: Barikatların ardındaki sessizlik, inşa edilen rejim ve kadınların asla susmayan çığlığı 
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
KadınKadın DayanışmasıKadın Emeği

Yorum Yazın

Kübra Evliyaoğlu
Kübra Evliyaoğlu

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Eser Karakaş
Eser Karakaş Anayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı
Yüksel Işık
Yüksel Işık Mücadelenin manivelası örgütlü olmaktır
Murat Kartalkaya
Murat Kartalkaya Altın mı, gümüş mü?
Turgay Bozoğlu
Turgay Bozoğlu Sustainomy: Geleceğin ekonomisi Türkiye’de neden başlamalı?
Başak Yağmur Eray
Başak Yağmur Eray Gediz’in “kuruması” ile toplumun “kuruması” arasında bir korelasyon var mıdır?
Deniz Nas
Deniz Nas Almanya’da neler oluyor: AfD iktidara mı yürüyor?
Murat Aksoy
Murat Aksoy “Terörsüz Türkiye” hangi devletin projesi?
Tunay Şendal
Tunay Şendal Türkiye’de lider kültü ve karşıtlık siyaseti
Bahattin Yücel
Bahattin Yücel Ya İstiklal Ya Ölüm
Beril Esra Atahan
Beril Esra Atahan Entropinin kalbimizdeki yansıması
Mustafa Ergen
Mustafa Ergen Meydan muharebelerinden kuantum meydan okumasına
Çağatay Arslan
Çağatay Arslan Futbolda 28 Ağustos Depremi: Futbol asla futbol değildir
Herkül Millas
Herkül Millas Batı ile Doğu’nun Farkları – 2
Bilal Sambur
Bilal Sambur Teşhircilik söylemi politiktir
M. Cem Özmen
M. Cem Özmen Yöneticiler neyi yönetir?
Emir Berke Yaşar
Emir Berke Yaşar Erkeklik bir güç değil, yüktür
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı