Şimdi grevin zamanı değil veya neden şimdi greve gidiliyor gibi sorularla grev hakkına karşı duranların büyük bir çoğunluğu, Kürt sorununda da “şimdi barışın zamanı değil, öncelikle AK Parti’yi iktidardan göndermeliyiz” diye medyada racon kesenler ve ortalıkta dolaşan ırkçı Kürt hakları karşıtlarıdır. Bu da herhangi bir sorun karşısında odaklanılması gerek noktayı işaret ediyor: Herkes için her yerde her zaman hak, hukuk, adalet ve eşit yurttaşlık.
Başlıktaki soru, İzmir Büyükşehir Belediyesi'ndeki grev nedeniyle, bir kısım cumhuriyetçi ve ulusalcı çevreler tarafından, ana muhalefet partisi CHP’nin saflarında çok sık ve iştahla tartışılıyor. Çoğu zaman DİSK Genel-İş Sendikası’nı suçlayan bir söylem öne çıkıyor.
Grev hakkı karşıtlığını içeren sorunun zeminini, iktidarın son dönemde CHP'ye yargı eliyle sürdürdüğü siyasi operasyonların yoğunlaşması ve CHP'li belediyelere yönelik özel mali baskıları yaratıyor.
19 Mart 2025 sonrasında, CHP'nin Cumhurbaşkanı Adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması ile birlikte CHP muhalefetine karşı ilan edilen savaş hali ortamı, soruların çok daha fazla köpürtülmesine yol açtı.
Grevin arkasında parti içi rekabet, iktidarın oyunu, etnik, mezhepsel farklılık arayanlar ve hatta sendikanın siyasal planla greve gittiğini savunlar var.
AK Parti’nin ekmeğine yağ sürmek; asgari ücret için neden eylem yapmadınız; AKP’li belediyelerde neden grev yapmıyorsunuz, grev hizmetleri aksatıyor, rahatsızlık veriyor gibi çalışanların memleketini etnik kimliğini diline dolayan ırkçı söylemler cahillik belirtisi değilse, DİSK ve Genel-İş Sendikasını karalamak şuursuzluktur.
Grev, sonrasına karmaşık sorunlar, siyasal ve sosyal ciddi büyüklükte toplumsal riskler taşıyan tortular bıraktı.
CHP lideri Özgür Özel'in DİSK ziyareti sırasında grev hakkını savunan tutumundan sonra, bu konularda ısrarın sürmesi, işin içinde başka hesaplar varlığı gösteriyor.
Bunlar CHP'nin açmazlarının, kapasitesinin belirtileri. Son tahlilde, iktidara yürüyen bir partinin, kendi yerel iktidarında evrensel haklardan olan greve nasıl yaklaştığını gösteriyor.
CHP'nin iktidara geldiğinde ne derece “firavunlaşıp firavunlaşmayacağını” gösterir nitelikte örnekler.
Anayasal bir hakkı tartıştıklarının farkında değiller
Anayasal hakkın nasıl ve ne zaman kullanılacağını, siyasi iktidarın uygulamaları veya ağır baskıları nedeniyle belirlemeye çalışmak veya hak sahibinden istemek siyasi tutarsızlığının veya kendi siyasi değerlerine yabancılaşmanın bir sonucu olabilir.
Aynı biçimde grev hakkını çalışanlar adına savunmakla, bizzat işçilerce yetkilendirilmiş sendikal yapıların, siyasi hesaplarla bu hakkın kullanımını araçsallaştırması veya farklı biçimler ve gerekçelerle engellenmesine, sendikal literatürde yandaş veya sarı sendikacılıktır denir ki, bu üyeye, çalışana ihanettir.
Temel haklar ve değerler söz konusu olduğunda, bu türden uygulama ve tartışmalar aynı zamanda siyasal çöküşün ve kültürel yozlaşmanın dışa vurumudur.
Sınıf sendikacılığı, işverenin siyasi kimliğine göre yapılamayacağı gibi, siyasi çıkarları, toplu sözleşme masasının tartışma unsuru yapmak, aslından sendikal hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaktan başka bir şey değildir. Bu nedenle şimdi grevin zamanı mı sorusu, temel hakkın kullanılmasını tartışmaya açmaktır.
Prof. Aziz Çelik BirGün Gazetesi'ndeki köşe yazısında bunu tane tane anlatmış. Meraklıları için buraya bırakıyorum.
İzmir Büyükşehir Belediyesi grevi tam da bunu hatırlattı. Anlamak ve kavramak için Murat Hoca'nın yazısına göz atmakta yarar var.
Bütün bunların yanı sıra başlıktaki soru etrafında grev hakkını tartışanlar ya bilgisiz bir tartışma yürütüyorlar ya da siyasal hesaplarının ve görüşlerinin körlüğü ile grev hakkının kullanılmasını engellemeye çalışarak ateşle oynuyorlar.
Temel siyasal ve sosyal hakların kullanılmasında haklar arasında öncelik tasnifi yapmak doğru siyasal bir yaklaşım değildir. Değersiz, ilkesiz siyaset yapmak, anarko pragmatik siyasettir.
Herkes için, her yerde, her zaman, hak, hukuk, adalet
Sendikalar, anayasanın 54. maddesinde yer alan grev haklarını istedikleri zaman, istedikleri gibi kullanmazlar. Sendikaların veya işçilerin keyfine kalmış bir şey değil.
Anayasa, iş ve sendika kanunu grev yapma hakkını kazanmanın biçimini, hangi koşullarda ve hangi zaman diliminde nasıl bir yöntemle grev yapabileceklerini çok detaylı bir biçimde tanımlamıştır.
Toplu sözleşme yapmak için sendikanın ve işverenin karar vermesi yeterli değildir. Her şeyden önce toplu sözleşme yapacak sendikayı belirleme yetkisi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'ndadır.
Yetki almış olmak sendika için tek başına yeterli değil. Sendika yasalarla belirlenmiş yol ve yöntemle ve belirlenmiş zaman diliminde yetkilerini kullanmak zorunda.
Aynı biçimde anayasa, iş ve sendika yasası; işverenin de yetki ve sorumluluğunun sınırlarını belirlemiştir. Tarafların keyfi davranışlarını sınırlamıştır.
Bakanlıkça yetkisi tespit edilmiş ve uyuşmazlık raporu tutulmuş bir sendika, altı ay içinde işverene bildirimde bulunduktan altı gün sonra greve gitmek zorundadır. Sendika bu süre zarfında greve gitmezse grev hakkı düşer.
Bu anlamda siyasi süreç ve konjonktür nedeniyle “şimdi grevin zamanı değil veya neden şimdi greve gidiliyorlar” gibi yaklaşımlar, grev hakkının ve toplu sözleşme hakkının kullanılmasının siyasi hedefe endekslenmesinin ve indirgenmesinin sonuçlarıdır.
Temel siyasal ve sosyal hakların kullanılmasında haklar arasında öncelik tasnifi yapmak doğru siyasal bir yaklaşım değildir. Değersiz, ilkesiz siyaset yapmak, anarko pragmatik siyasettir.
Artı değer üreten hizmet ve süreçlerde, sömürüyü azaltmaya yönelik her türlü mücadeleden yana tavır almak, mücadelenin parçası olmak, sömürüyü ortada kaldırma mücadelesinin zorunlu bir gereğidir. Her koşulda sömürülenlerin, ezilenlerin yanında; muktedirlerin, ezenlerin karşısında olmak daha iyi bir gelecek için yapılabilecek en makul tercihtir.
Şimdi grevin zamanı değil veya neden şimdi greve gidiliyor gibi sorularla grev hakkına karşı duranların büyük bir çoğunluğu, Kürt sorununda da “şimdi barışın zamanı değil, öncelikle AK Parti’yi iktidardan göndermeliyiz” diye medyada racon kesenler ve ortalıkta dolaşan ırkçı Kürt hakları karşıtlarıdır. Bu da herhangi bir sorun karşısında odaklanılması gerek noktayı işaret ediyor: Herkes için her yerde her zaman hak, hukuk, adalet ve eşit yurttaşlık.

Yorum Yazın