“Unaquaeque res, quantum in se est, in suo esse perseverare conatur.”
Spinoza, Ethica, III. Bölüm, Önerme 6
(Her şey, kendi varlığını sürdürmek için çabalar.)
Spinoza’dan Ethica’ya ve Türkiye’nin bugününe…
Spinoza’nın Ethica’sında dile getirdiği çıplak hakikat şudur: “Her şey kendi varlığını sürdürmek için çabalar.” Bu çaba, yani conatus, yalnızca bireyin nefes alışında değil, toplumun damarında da atan gizli kuvvettir. İnsanın yemek yemesi, sabah yataktan kalkması, çalışması, sevilmek istemesi hep bu çabanın farklı yüzleridir. Toplum söz konusu olduğunda conatus, örgütlenme, direnme, söz söyleme kudreti olarak görünür.
Bizim ülkemizde bu çaba sürekli köstekleniyor. İktidar, muhalefet, bütün kurumlar sanki el birliği etmiş gibi halkın yaşama iradesini törpülüyor. Oysa insan yalnızca varlığını sürdürmek için değil, onu dönüştürmek için de çabalar. Conatus pasif bir nefes alma değil; değiştirme, dönüştürme, irade koyma gücüdür. Tam da bu nedenle Spinoza, conatus’u bir tür varlık direnci olarak tanımlar: bastırıldığında yeniden filiz veren, engellendiğinde başka bir kanaldan akmaya başlayan direnç.
Bugün muhalefetin kongrelerine kayyum atanması yalnızca partiyi ilgilendiren mesele değildir. Bu, doğrudan halkın conatus’una saldırıdır. Çünkü muhalefet, halkın kendi varlığını sürdürme çabasının siyasal ifadesidir. Kayyum eli, yalnızca bir yönetim organına değil, toplumun kendi varlığını dönüştürme kudretine el koymaktadır. Halkın iradesi böylece bir tür idari müstemlekeye dönüştürülmüştür.
Conatus’u gasp etmeye çalışmak, nefesi gasp etmeye çalışmak gibidir. Bir insanın boğazını sıksanız, nefesini kesebilirsiniz ama göğsün içinden havayı çağıran o refleksi engelleyemezsiniz. Halkın nefesi de budur: Hiçbir kayyumun zincirleyemeyeceği çıplak bir gerçek. Spinoza’nın dilinde bu, potentia’dır; yani iktidarın sahip olduğu kurumsal güçten (potestas) farklı olarak, halkın varoluştan gelen kudreti. İşte iktidarın yanıldığı nokta burada: iradeyi mühürleyebilir, örgütleri dağıtabilir, kongreleri iptal edebilir; ama halkın yaşama iradesi, yani potentia, sürekli geri döner.
Bugün iktidarın sermaye yanındaki tavrı ve kolluğun güç uygulamasına rağmen işçilerin grev örgütlemesi, kadınların meydanlarda hâlâ “buradayız” demesi, gençlerin sokakta slogan atması conatus’un somut göstergeleridir. Bu çaba yalnızca hayatta kalma refleksi değildir; yaşananı değiştirme, dönüştürme, başka bir hayat kurma arzusudur. Spinoza’nın “çokluk” dediği multitudo, işte burada devreye girer: bireylerin tek tek çabaları birleşip ortak bir kudrete dönüştüğünde, hiçbir baskı o akışı bütünüyle kesemez.
İktidarın en büyük yanılgısı, bu arzuyu kendi iktidar iştahıyla karıştırmasıdır. Oysa halkın yaşama iradesi, iktidarı beslemez; tam tersine, onu tüketir. Çünkü conatus yalnızca varlığı sürdürmek için değil, var olanı değiştirmek için çabalar.
İşte bu yüzden halkın conatus’una kayyum atanamaz. Halkın iradesi mühürlenemez. Nefes gasp edilemez. Her baskının, her yasaklamanın, her kayyumun karşısında geri dönen şey, halkın yaşama iradesidir. Bu irade, Spinoza’nın dediği gibi, varlığın en çıplak hakikatidir: “Her şey kendi varlığını sürdürmek için çabalar.” Ve bu çaba, bütün gasplara rağmen sürmektedir.
Ve hiçbir irade yoktur ki, halkın iradesini sonsuza dek zincire vurabilsin.

Yorum Yazın