MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Barış, hatırlamaktan vazgeçmeyenler içindir

Ana SayfaSi̇yasetBarış, hatırlamaktan vazgeçmeyenler içindir
Barış, hatırlamaktan vazgeçmeyenler içindir

Halkın iradesi gasp edilirken, sokakları şiddetle dizayn edilmiş bir ülkede hangi barış mümkün?

16 Temmuz, 2025, Çarşamba 01:30
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Kübra Evliyaoğlu
Kübra Evliyaoğlu

Ve belki bir gün, bu kitap bitecek. Beden iyileşecek. İçimizdeki savaş da yavaş yavaş dinecek. Ama şimdi değil. Çünkü biz barışı, bir iktidarın ömrünü uzatan bir kelime olarak değil; halklar arasında vicdana, eşitliğe ve adalete yaslanan bir ahlak biçimi olarak düşlüyoruz. O düş, henüz uyanmadığımız bir sabaha ait.

Tolstoy’un “Savaş ve Barış”ına dipnotla…  

Ağrıyan yerlerden başlayan cümleler

Ameliyattan çıktım. Evdeyim. Bedenim ağır, zihnim daha da ağır. Uykuya dalmak kolay, uyanmak zor. Ama en zoru, “barış” kelimesini tekrar tekrar duymak ve içime sinmeyen bir sessizliğe gömülmek.

Elime bir kitap alayım dedim, biraz uzaklaşmak için. Tolstoy’a uzandı elim. Savaş ve Barış.

Hani şu kalın ciltli, çoğumuzun kitaplığa koyup da okumaya cesaret edemediği roman. Daha önce okumuştum elbette; ama bugünün ruh haliyle sanki ilk kez okuyormuşum gibi geldi.

İçinden geçilen bu süreçte barışı bir de ondan dinleyeyim istedim.

Ve Tolstoy’un sayfaları açıldıkça, gördüm ki: Barış, konuşuldukça değil, hatırlandıkça büyüyen bir kelimeymiş.

Barış mı Dediniz?

Bugün barış yeniden konuşuluyor. Ama nedense herkes susmuş gibi.

Barış, bir “süreç”, bir “strateji”, bir “uzlaşma masası” olarak tarif ediliyor.

Ama o masada kimlerin sesi kısıldı, kimler dışarıda bırakıldı, kimler sıraya alındı bunu konuşan yok.

Yıllarca kenarda tutulan bir halk, şimdi merkeze alındı.

Ama bu merkez, başkalarının dışarıda bırakılması pahasına kuruluyorsa; barış, yalnızca yer değiştiren bir adaletsizlik olur.

Laiklik, kadın hakları, emek mücadelesi… hepsi yeni barış tablosunda ertelenmiş, belirsiz bir geleceğe havale edilmiş.

Ve biz bu sıralamayı sorguladığımız için “barış düşmanı” ilan ediliyoruz.

Barışa şüpheyle bakanlar yaftalanıyor.

Tıpkı bir zamanlar “yetmez ama evet” diyenlerin yapay özgürlüklerinde olduğu gibi.

Oysa gerçek barış, kimin susup kimin konuştuğuna bakarak değil, herkesin konuşabileceği bir zemin kurarak başlar.

Laikliği görmezden gelen, kadınlara sessizliği dayatan, emekçiye susmayı öneren bir barışın adı barış değildir.

Bu, yalnızca yeni rejimin yumuşak geçişidir.

Tolstoy’un Tanıkları: Andrey, Pierre ve Nataşa

Savaş ve Barış’ta Prens Andrey, savaşın ortasında gökyüzüne bakar. Sonsuzluğu görür.

Ve savaşın ne kadar anlamsız, hayatın ne kadar kırılgan olduğunu fark eder.

Bugün biz de barış konuşulurken, sırtımızı dönüp gökyüzüne bakmak zorundayız.

Çünkü yerde kurulan masalarda eksik olan temsil değil –artık temsilin neye ve kime hizmet ettiği.

Eksik olan şey, hakikat, adalet ve geçmişle sahici bir hesaplaşma.

Pierre, idealleri olan bir adamdır. Devrimden yanadır.

Ama zamanla temsilin ne kadar yozlaştırıcı olduğunu fark eder.

Yapması gerekenin halkla birlikte yaşamak, daha az konuşmak, daha çok görmek olduğunu anlar.

Bugün temsilciler neyi temsil ediyor, kim adına konuşuyor bilmiyoruz.

Çünkü çoktan halktan uzaklaştılar.

Ve Nataşa… Süsün, gösterinin, hayran olunmanın içinden geçip bir sadeleşme haline varır.

Onun için sevgi artık törensel bir şey değil, gündelik bir sadakat.

Barış da böyle olmalıydı: Yüksek laflarla değil, sessiz ama sahici bir eşitlikle kurulmalıydı.

Hatırlamanın Barışı

Barış, hafıza gerektirir.

Kimin öldüğü, kimin sustuğu, kimin kaybolduğu…

Bunları hatırlamadan barış olmaz.

 

Ama şimdi bize unutmamız söyleniyor. Unutur gibi yapmamız.

Bir masa kurulduysa, artık her şey yolundaymış gibi davranmamız.

Hayır. Barış, adaletsizlik unutulduğunda değil, adil bir hafıza kurulduğunda başlar.

Peki kimle bu barış?

Kayyum atanan belediyelerle mi?

Hâlâ cezaevinde tutulan siyasetçilerle mi?

Şiddete uğrayan kadınlarla, susturulan gazetecilerle, işten atılan kamu emekçileriyle mi?

Yoksa sadece belirli bir çevreye tanınan bir hak olarak mı düşünülüyor barış?

“Ümmet” lafı bolca dolaşıyor ortalıkta.

Ama bu “ümmet”, halkların eşitliğine değil, yeni bir itaat düzenine işaret ediyor.

Halklar, haklarını değil; rollerini oynasın istiyorlar.

Peki bu neyin barışı? Ne karşılığı?

Halkın iradesi gasp edilirken, sokakları şiddetle dizayn edilmiş bir ülkede hangi barış mümkün?

Ben bu yüzden o kelimeyi kolayca söyleyemiyorum.

Çünkü içime sinmeyen bir barışa “evet” demek, yalnızca bugünü değil, yarının suskunluğunu da onaylamak olur.

Barışın Gerçek Adı

‘İnsan, içinde taşıdığı çelişkiye rağmen dürüst kalabilirse, gerçek barışa yaklaşır.’

Ben de çelişkilerimle dürüst kalmak istiyorum.

Barışa evet demek isterim elbet.

Ama neye evet dediğimi bilmeden...

??? 

İçimde bir boşluk var, adı belirsizlik.

Gelenin ne olduğu söylenmiyor, sadece “geliyor” deniyor.

Barış buysa, neden bu kadar çok kişi sessiz?

Neden bu kadar az kişi huzurlu?

‘Barış istiyorsan, açık yüreklilikle konuşmalısın; çünkü sessizlik, çoğu kez yalanın kardeşidir.’

O yalanın biçim değiştirdiğini biliyoruz belki de.

Suskunluk değil sadece; fazlasıyla konuşulmuş ama hiç yaşanmamış olanlar var artık karşımızda.

Ve belki bir gün, bu kitap bitecek.

Beden iyileşecek.

İçimizdeki savaş da yavaş yavaş dinecek.

Ama şimdi değil.

Çünkü biz barışı, bir iktidarın ömrünü uzatan bir kelime olarak değil;

halklar arasında vicdana, eşitliğe ve adalete yaslanan bir ahlak biçimi olarak düşlüyoruz.

O düş, henüz uyanmadığımız bir sabaha ait.

  • Aynı nehrin kuyusu: Sonsuz döngüler Aynı nehrin kuyusu: Sonsuz döngüler
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
BarışSavaşTolstoySavaş ve Barış

Yorum Yazın

Kübra Evliyaoğlu
Kübra Evliyaoğlu

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Murat Özbank
Murat Özbank İktidarın bekası mı, ülkenin bekası mı?
Burak Savaş
Burak Savaş Genç bir meslektaşının gözünden Necati Özkan
Kübra Evliyaoğlu
Kübra Evliyaoğlu Barış, hatırlamaktan vazgeçmeyenler içindir
Armağan Öztürk
Armağan Öztürk Kürt sorununu genişleyerek aşma stratejisi: Türk, Arap ve Kürt kardeşliği
Beril Esra Atahan
Beril Esra Atahan Sürdürdüğüm şey bitmiş miydi?
Hasan Bülent Kahraman
Hasan Bülent Kahraman Taşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz Silahsızlanma döneminde, “Türk-Kürt-Arap İttifakı” tarihi kavşağı kaçırma riski
Akın Özçer
Akın Özçer Terörün gecikmiş sonuna doğru
Çağhan Uyar
Çağhan Uyar Karikatür
Murat Aksoy
Murat Aksoy Şimdi ‘taşıyıcı koalisyonlar’ inşa zamanı
M. Coşkun Cangöz
M. Coşkun Cangöz Yaz Sıcakları Hazine’yi de Vurdu: Borçlanma Yakıyor!
Oğuz Demir
Oğuz Demir Sakin sular, gergin bekleyiş: Ekonomi iki kritik virajın eşiğinde
Eser Karakaş
Eser Karakaş Sıfır ilke, sonsuz eyyamcılık… 
Yüksel Işık
Yüksel Işık Tarlakuşu Olmak
Başak Yağmur Eray
Başak Yağmur Eray Küçük dozlarla gelen felaket: Siyasi zehir
Emir Berke Yaşar
Emir Berke Yaşar Taner Akçam’a ve Post Kemalizm’e cevap
Murat Kartalkaya
Murat Kartalkaya Kalpler Trump, Trump diye atıyor
SON GELİŞMELER
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı