MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat
estheteclinic haber üstü reklam

Altı Ok Solu Çağdaşlaşma ve Batılılaşmaya nasıl baktı?

Ana SayfaSi̇yasetAltı Ok Solu Çağdaşlaşma ve Batılılaşmaya nasıl baktı?
Altı Ok Solu Çağdaşlaşma ve Batılılaşmaya nasıl baktı?

Neden Padişahlar kötüydü? Neden köyler “kapalıydı”? Neden emperyalizm serbest at koşturabiliyordu? Neden kafalar çalışmıyordu?

24 Mayıs, 2025, Cumartesi 08:00
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Herkül Millas
Herkül Millas

Niyazi Berkes’i ve onun gibi düşünenleri Marksist sol değil, “altı okçu sol” diyebileceğimiz bir düşünce grubu olarak ele alıyorum. Ve bu grubu söz konusu yapmamın nedeni, bu grubu gözden kaçırmış olduğumun sanılmasını istemediğimdendir. Kaldı ki, N. Berkes’in görüşleri çok geniş sol bir kesim tarafından da paylaşılmaktadır.

Νiyazi Berkes’in Türk Düşününde Batı Sorunu kitabını “Marksist sol” grubunun içinde ele alıp almamakta iki nedenden dolayı tereddüt ettim. Birincisi, Berkes’in Marksizm anlayışıdır. Berkes’e göre Marksizm ile milliyetçilik arasında çelişki yoktur; hatta milliyetçilik Marksist anlayışla aynı şeydir. Kitabın, önsözüyle yetinsek bile, bu konuda pek şüphe kalmamakta. Şunları okuyoruz – bu metinde ulusçuluk kelimesinin milliyetçilik (“nationalism”) anlamında kullanıldığı açıktır: 

“Gerçekte, ulusçuluk karşıtlığı, sosyalist düşüne karşı olan liberal, kapitalist ve emperyalist düşüne özgüdür. Marx, Engels, Lenin gibi kişiler ulus ve ulusçuluk sorunları ile çok yakından ilgilendikleri gibi, onların çizgisinden ayrılanlar da dahil, bugünün Mao’suna gelinceye kadar bütün sosyalist düşünün Avrupa içi ve dışı ekseni ‘sınıf savaşı’ kavramından çok …toplumların uluslaşması sorunu olmuştur.” (s.11)

Yani, bir konu ile “ilgilenmek” ona karşı olmamak olarak anlaşılıyor ve giderek Marksizm’in sınıf mücadelesi kavramının millilikle çelişmediği algısı dile getirilmiş oluyor. Hatta milliyetçiliğe karşı olmak “kapitalist ve emperyalist görüş” sayılmaktadır. Marksizm’in temel varsayımı olan sınıf çatışması böylece görmezlikten gelinince veya ikincil sayılınca, bu yaklaşımın Marksizm’le çeliştiğini görmemek olanaksız oluyor. Yazar, metnin devamında, Atatürk’ün “açtığı kapının” sosyalist yanınιgörmeyenleri de “çevrelerini görme yeteneğinden yoksun” kişiler olarak yermekte. N. Berkes’de genel anlayış “altı ok solu” diyebileceğimiz bir anlayıştır. Doğal olarak kimse Marksist olmak zorunda değildir; ama Marksizm’i istediği gibi tanımlamak farklı bir şeydir. Sınıfsal analiz ile milliyetçi dünya görüşü arasındaki farkın Marksist bir yorumu olarak Rosa Luxemburg’un iki paragrafını hatırlatıyorum: 

“Millet sorunu basmakalıp sözlerle ya da kulağa hoş gelen ‘bütün halkların kendi kaderlerine sahip çıkmaları gerekir’ gibi formüllerle ele alınmaz. Çünkü böyle bir formül ya anlamsızdır ya da sosyalistlerin her zaman her durumda bütün milli eylemleri savunmaları gerektiğini ileriye süren bir sözdür, ki bu da yanlıştır... 1855 Kırım savaşında sosyalist ve demokrat Avrupa, Türklerin yanındaydı ve özgürlüklerini isteyen Güney Slavlara karşıydılar. Halkların özgürlüklerini elde etmek hakkı anlayışı, Marks, Engels ve Liebknecht gibi düşünürlerin Slavlara karşı çıkmalarını ve Türklerden yana olmalarını engellememişti... Çünkü Marks ve Engels bu Slav isteklerinde Çarlık Rusyası’nın [zararlı] niyetlerini görmüşlerdi.”

Yani o zamanın Marksistlerine göre “milletlerin çıkarları” ikincildi, savunulmaları ise ancak sosyalist gelişmelere hizmet ettikleri oranda anlamlıydı. Niyazi Berkes’i “çağdaşlaşma/ batılılaşma konusunda Marksist sol ne diyor, ‘sebep’ olarak ne savunuluyor”   problematiğine katmakta duraksamış olmamın ikinci nedeni ise, bu alanda ne dediğini anlamadığımdan, daha doğrusu bu konuda etraflı bir görüş dile getirmemiş olduğuna inandığımdandır. N. Berkes söz konusu kitabında - ama iki ciltlik Türkiye İktisat Tarihi kitaplarında da hep “Türk” ve “Türkler” olarak ele aldığı – Osmanlı Devleti ve Osmanlıları anlatmakta ve tarif etmekte ama “neden” böyle olduklarını açıklamaya yeltenmemektedir. Bu açıkça itiraf da ediliyor. “Ha! Şimdi nedenleri söyleyecek” dediğimiz noktada, “Osmanlının başarısızlığının nedenlerini incelemeyeceğiz” deniliyor! Eksiklikler sıralanıyor, ama nedenler “incelenemiyor”! 

“Bu gidişi [Osmanlığın kötü gidişi] hemen durduracak etkili tedbirlerin alınması bazı iç sorunlarda reformlar yapmak, Türkiye ve Avrupa arasındaki ticari ve siyasi ilişkilere yeni bir yön vermek, imparatorluğun dayandığı din hukuku ve gaza zihniyeti yerine merkantilist ekonomik zihniyete uymak gerekirdi. Burada inceleyemeyebileceğimiz nedenlerle bunlar yapılmadı.” (s. 19).

Niyazi Berkes’i ve onun gibi düşünenleri Marksist sol değil, “altı okçu sol” diyebileceğimiz bir düşünce grubu olarak ele alıyorum. Ve bu grubu söz konusu yapmamın nedeni, bu grubu gözden kaçırmış olduğumun sanılmasını istemediğimdendir. Kaldı ki, N. Berkes’in görüşleri çok geniş sol bir kesim tarafından da paylaşılmaktadır. N. Berkes’in temel görüşlerinin özellikleri şöyle sıralanabilir: 

“Türkiye ancak Batı’ya rağmen Batılılaşabilir! Türkiye Batı’ya karşı gelmedikçe ondan bağımsız olamayacak, kendini de düzeltemeyecektir (s. 187) ... İlk kez Kurtuluş Savaşı döneminde Türkiye’nin baş davasının Batıcılık ya da ulusçuluk değil, toplumsal devrimcilik davası olduğu [Atatürk’le] anlaşılmıştır (s. 187) ... [O güne kadar] toplumda kökten bir değişiklik gerektiğini henüz kimsenin aklına gelmiyordu (s. 199) ... Tanzimat’ın endüstrileşme çabası ... Türk halkının, zanaat erbabının yıkılmasından, köylüsünün yoksullaşmasından, devlete Ermeni ve Rum sarraflarının, mültezimlerinin egemen olmasından başka bir şey [sağlamamıştı]... Ancak bunun arkasındadır ki ‘bizlik’ sorunu düşün alanına girmiştir. Ulusçuluk düşününün ilk tohumları oradan başlar (s. 202)” 

Kısacası, yüzyıllarca “başarısız” yöneticiler başarısız politikalarıyla Devleti ve Türk halkını düze çıkaramadı; emperyalist sömürü süregeldi. Sorun “yöneticilerde”, çare ise “gerçek ulusçulukta”. Kitabın son paragrafında yol haritasını okuyoruz:  

“Gerçek ulusçuluk, yabancılaşmayı kaldıracak, Batıcılık ya da şovenizm, ırkçılık, şeriatçılık  özlemelerini anlamlaştıracak, devrimcilik niteliğini sürdürebildiği ölçüde gerçek olan ulusçuluktur. Yöneticilerinin uyduculuktan, sağ ya da sol aydınlarının yabancılaşmadan kurtulmamış toplumlarda devrimcilik savaşı yürüyemiyor. Planlı bir ekonomi, sosyal, kültürel yükseliş gerçekleşemiyor. Yarı sömürge niteliği, bilinmeden, sürdürülüyor” (s. 299).  

Türkiye İktisat Tarihi, I. Cilt kitabında da sorunların nedenlerinin açıklama girişimini bulamadım. Yalnız “kötü gidiş” ve “yanlışlar” sıralanmış. Örneğin, “Şimdilik çıkaracağımız sonuç şudur: Asya’da ve Osmanlılarda olduğu gibi, siyasal güç ...kendi amaçları için kullanacak şekilde ekonomiye el atınca, o ekonomiye feodal ekonomi sistemine uymayan yanlar sokar, o ekonomi artık tam anlamıyla feodal ekonomi olmaktan çıkar... Reaya durumunda olanlar çok yanlı bir sömürü kargaşası içine düşmüşlerdir. Hristiyan reaya dil ve din örgütleri sayesinde bu sömürüye karşı gelmeleri ulusal bilinçlerini geliştirmede, Türk reayadan çok daha talihli çıkmışlardır. Türkler arasında ise ‘halk’ adını alan reayanın böyle bir bilinç geliştirmesi, günümüze kadar bile tam anlamı ile gerçeklememiştir. (s. 35, 37)

Osmanlılarda “siyasal güç” neden Batı’da olduğu gibi feodalizmin gelişmesini engelledi? Bu bir alın yazısı gibi bir Asya “mirası” mıdır? Osmanlı, dilinin ve dininin kurbanı mı olmuştur? Günümüze kadar halkın “ulusal bilinç” konusunda geri kalması dil ve din yüzünden midir? Halk’a göre yalnız Türkler mi halk sayılıyor?  Yani N. Berkes’in “altı okçu solculuğu” her açıklaması ile yeni soruları gündeme getiriyor. 

Başka bir yerde kapitalist üretime geçememenin nedeni “devletin yokluğu” ile açıklanıyor (s. 39), gelişememenin “anahtarı buradadır” denmekte (s. 40); başka bir yerde (s. 76) “Loncalar devletin kontrolü altında, idaresi, dini, ekonomisi ve endüstrisi çok merkezileşmiş ve devletin tekelciliğinin her alana genişlediği bir sistemde böyle [olumsuz] olması tabiidir” denmektedir (s. 76): “Devlet sisteminin hakim olduğu yerlerde tüccara iyi gözle bakılmaz; bu yüzden ticaret adamaları da reayadan sayılırdı ...siyasal hakları yoktu”.

“Osmanlı düzeninde tam anlamıyla ‘sivil’ diyebileceğimiz sınıf bunlar  [tüccarlar] olduğu halde devlet örgütü içinde adeta ‘parya’ gibi bir şeydiler.  Osmanlı ülkelerinde de bunlar arasında çok sayıda müslüman olmayanlar, hristiyanlıktan ve yahudilikten dönme olanlar veya kölelikten azat edilmiş olanlar da bulunuyordu.” (s. 77).  

Ne yazık ki bu ilginç görüş tam bir açıklığa kavuşamıyor. Tüccarın “parya” gibi görülmesi yaptığı işten dolayı mıydı, yoksa Müslüman olmamasından, hatta Müslüman olsa da “dönme” olmasından mı? Yani Osmanlı ekonomisinin geri kalmasının berisinde ırkçılık mı yatıyordu? 

Başka bir yerde “ulama” veya “derebeylik” veya “ilerici olmayan devlet” kötülenip geriliğin nedeni olarak gösterilmiştir. “Buna bir de devlet maliyesini çökerten ve toplumun sömürülmesine yol açan dış güçlerin oynadığı rolü katarsak bu gerici güçler dövüşmesinin katmerli bir gericilik kuvvetleri dövüşmesi haline geldiğini kavrayabiliriz. Bu yüzden bizde devrim geleneği yer etmemiş, ‘ilericilik’ dediğimiz şey de sahte bir ıslahatçılık olarak kalmıştır” (s. 145). Bu kez geri kalmışlığın nedeni dış güçler ve iç gerici güçlerdir. Bunlara karşı olan güçler hiç olmadı mı?

Yazar bu kitabın ikinci cildinde, hem dünya ve özellikle Avrupa, hem de Osmanlı Devleti konusunda kapsamlı bilgiler sunuyor. Ortaçağlardan günümüze, ekonomik, siyasi ve kültürel hayat konusunda ayrıntılı bilgiler aydınlatıcıdır. Ancak ben “geri kalmışlığın nedenlerini” aradığım için kitabı belli bir amaç için okudum ve hep “tarif”le” karşılaşmama karşın “nedenleri bulamadım. Kitabın başında Osmanlının kısaca başarılarından söz ediliyor – çok iyi savaşçıydılar ve fethedilen halklar tarafından “kurtarıcı” olarak karşılanıyorlardı (s. 40-44) – devamında ise başarısızlıklardan söz ediliyor. Ancak bunlar nedenden çok bana “sonuç” izlenimini verdiler.

Liste şöyle: 

1- “Çevresindeki devletlerin hepsinin üstünde olan Osmanlı militer gücünün dayandığı teknoloji yetmemeye başladı.” (s. 62)

2- “Osmanlı padişahlarının ve kullarının politikası ulus kurma değil, ulus dağıtma politikası olmuştur. [Kapitalist gelişmeyi sağlayacak olan] feodaliteyi yamyaşı eden Osmanlının ...ekonomi politikası herhangi bir kapitalist gelişmeyi imkansızlaştırdı.” 

3 -   [Ayrıca] “Osmanlı devleti tam anlamıyla devşirme-kullar devleti haline gelmişti”. (s. 65)

4- “Osmanlı padişahlığının devlet zanaatındaki en ilginç başarısı belki budur: Sınıfsız, geleneksiz, vatansız, milliyetsiz, hatta belki de dinsiz, başka bir yerde eşi görülmedik bir insan türü yaratıp devletin idaresini bu makine-adamlarının eline vermek” (s.67)

5- Merkantilist düşünün en önemli yanı olan [dış ticaret dengesi] fikri bütün Osmanlı yazar ve eylemcilerine tamamıyla yabancı olan bir fikirdi.” (s.107)

6- Kapitülasyonlar ile “Batı Avrupa ile olan ticaret dengesi kesin ve sürekli olarak aleyhe bir dengeye döndü” (s. 111)

7- Batı’daki gelişme genel olarak kapitalizme doğru olduğu halde, Osmanlı ülkelerinde gelişimin kul ve köle kaparozculuğu, tüccar sermayeciliği, tefecilik ve toprak ağalığı, derebeylik şekilleriyle sonuçlanmasının anahtarları buradadır.” 

8- Bodin’in gördüğü [bazı ekonomi ihtiyaçları] “Osmanlı devlet adamlarının ve yazarlarının görebilmesi için iki yüzyıla yakın bir süre geçmesi gerekti.” (s. 206)

9- “Osmanlı devletini idare eden kapıkulları XVII. yüzyıldan itibaren iyice cahilleşmişlerdi, sadrazam mevkiine yükselmişleri arasında okuması yazması olmayanlar bile başlamıştı... Çıkarları gerektiriyordu böyle hayvanca cahillikleri” (s. 208)

10- “Tartışma konumuz, ne gerçek anlamıyla feodal ne de kapitalist olmayan, ‘kapitalist öncesi emtia üretimi ekonomisi’ diye nitelediğim bir ekonomi temeline dayanarak var olan, militer, bürokratik bir despot-kul rejiminin Batı’da yeşerme halindeki kapitalist ekonomi ile ilk yüz yüze gelişinin yarattığı ilk sarsıntısıdır... 1700’lerin sonuna kadar, yani iki yüzyıl Osmanlı devlet, ticaret, endüstri, siyasetlerinin prensiplerinde hiç bir devrimsel değişme olmamıştır” (s. 209)

11- “Osmanlı kafası ‘nizam’ (düzen) kavramı ile ‘ihtilal’ (anarşi) kavramı arasında işler. Çoğu düzenin bozuluşunun, Tanrının bilinmez hikmeti sonucu olduğunu tahmin ediyor.” (s. 210)

12- Osmanlı devleti bir Türk devleti değildir. Türk bir alay reayadan bir tanesidir. Hem de ‘biidrak” (yani akılsız) diye nitelendirme huyunda olanları cinsinden” (s. 213) 

13- “Türk köy ekonomisinin hâli feodalizmin oluşundan değil, olmayışından ileri gelmiştir” (s. 224)

14- “Osmanlı düzeni, karnı emtia ve piyasa ekonomisine, ayakları kapalı köy ekonomisine bağlı bir düzendir. Birinci yandan kapitalist gelişmelere doğru eğilimlerin, ikinci yandan feodal eğilimlere doğru eğilimlerin baskısı altındadır ve iki yönde bütün çabası bunların ikisini de önlemektir.” (s. 226)

15- “XVIII. yüzyılda ... mültezim, muhassıl, ayan ve bunların ortakları olan sarraftan mürekkep yeni bir istismarcı tabaka doğdu. Reayanın sömürülüşünün en kuvvetli, en yıkıcı, en korkunç aşamasına geçilmiş oldu.” (s. 257)

16- “XIX. yüzyıl ortasında ... [gayri Müslim] yüzyıllık sarraf kapitalinin Galata bankerliği bu dönemdeki çiçeklenişi, kısa süre içinde, Avrupa bankerliğine katılarak emperyalist kapitalizminin safına katılmıştır.” (s. 287)

17- “Batı’dan farklı olarak, Osmanlı hükümdarları üstünde oturdukları servetleri ekonomik teşebbüslere yatırma yoluna gitmemişlerdir.” (s. 300)

18- “Avrupa kapitalinin içerdeki kompradoru olan gayri Müslim ticaretinde görebiliriz ki bu kapitalin, XIX. yüzyıl gelinceye kadar ... bir üretim sistemi değişikliği yapacak bir etkisi olmamıştır” (s. 314)

19- “Batı Avrupa kapitalist ekonomisi hızla ilkönce endüstri ürünleriyle, yirmi yıl içinde de finans kapitali ile Osmanlı ekonomisi üzerinde üç çeyrek yüzyıl sürecek olan yarı kolonileşme süresini başlattı.” (s. 369)

N. Berkes bunları yazıyor; yani Osmanlı Devletinde yaşanan sıkıntıları. Bunlardan “Osmanlı neden gelişemedi?” sorusuna cevap verilmiş oldu mu? Bu konuda N. Berkes’in bir cümlesi yardımcı olabilir. Osmanlı “kafasını” şöyle anlatır: “Usul neden bozuldu diye sorarsanız cevap: ‘Çıkar peşindeler de ondan’ cevabı olacak. Peki neden devlet adamları çıkar peşinde? Derseniz: ‘Din ve devlete hizmet ruhu kalmadı da ondan’ cevabını alırsınız” (s. 226) Bu “neden” sarmalası veya kısır döngüsü N. Berkes’in yaklaşımı için de söylenebilir. Yukarında sıralananların doğru veya en azından önemli olduğunu kabul ettiğimizde temel soru cevaplanmış oluyor mu? Osmanlı gerçekten öyle idi diyelim! Ama neden öyle idi? Neden Padişahlar kötüydü? Neden köyler “kapalıydı”? Neden emperyalizm serbest at koşturabiliyordu? Neden kafalar çalışmıyordu? Bunca “kötü durumlar” bu sorunun cevabını vermiş oldu mu? Altı oka dayalı “sol” bu alanda ufuk açıcı olamadığını söyleyebiliriz.

 

__________

I. Berkes, Niyazi. Türk Düşününde Batı Sorunu, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1975.

II. Bu cümle özgün metinde de devriktir ama ne anlama geldiği yine de anlaşılmaktadır.

III. Davis, Horace. The National Question, Selected Writings by Rosa Luxemburg, Monthly New York: Review Press,  1976, s. 112, 113.

IV. Berkes, Niyazi. Türkiye İktisat Tarihi, 1. Cilt, İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1972 (1969).

V. Berkes, Niyazi. Türkiye İktisat Tarihi, II. Cilt, İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1979.

  • Sol, Çağdaşlaşma ve Batılılaşmaya nasıl baktı?  Sol, Çağdaşlaşma ve Batılılaşmaya nasıl baktı? 
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Νiyazi BerkesTürk Düşününde Batı SorunuMarksist Sol

Yorum Yazın

e-bülten sağ blok
Herkül Millas
    Herkül Millas

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Ayhan Kaya
    Ayhan Kaya Ressentiment, Mağduriyet ve Rövanşizm
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel Ortadoğu’daki gelişmeler ve İstanbul 
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Öncelik anayasa mı, demokratikleşme mi?
    Resul Emrah Şahan
    Resul Emrah Şahan Bizler otoriterliğin panzehriyiz
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal Modern Türkiye’de Toplumsal Kimlik Sorunu
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan KGF ile Halının Altına Süpürülen Sorunlar: Yeni Yine Yeniden
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş Kıraç’ın Gehry’ye yaptırdığı proje nasıl buharlaştı?
    Mehmet Alkanalka
    Mehmet Alkanalka 2. Trump Dönemi’nde küresel uluslararası ilişkiler: Ab uno disce omnes*
    Bilgehan Uçak
    Bilgehan Uçak Romantik Yol’un üç köyü: Braunsbach, Schwäbisch Hall ve Dinkelsbühl
    Herkül Millas
    Herkül Millas Altı Ok Solu Çağdaşlaşma ve Batılılaşmaya nasıl baktı?
    Mustafa Ergen
    Mustafa Ergen Teknoloji geldiğinde dış politika değişir!
    M. Cem Özmen
    M. Cem Özmen Ezberlerimizi sorgulamadan gerçeğe ulaşmamız mümkün mü?
    Bekir Ağırsoy
    Bekir Ağırsoy Fatih Sultan Mehmet’in hikayesi (7)
    Hakan Yılmaz
    Hakan Yılmaz Baba Yokluğunun Açtığı Yara Nasıl İyileşir?
    Eda Aygan
    Eda Aygan Yazın en büyük problemi: Ödem 
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Sürecin öncelikli sorunu ve kimi zorlukları 
    Tuğba Muslu
    Tuğba Muslu Alışmaya alışmak
    Bilal Sambur
    Bilal Sambur Duyguların sosyal ve siyasal doğası 
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Kırgızistan’ın jeopolitik yol ayrımı
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    tanpınar haber altı
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı