Türkiye ne Batı’ya ne Doğu’ya mahkûm. Ancak her iki dünyaya da kendi değerleriyle, kendi vizyonuyla, kendi önerisiyle katılabilecek bir siyasi akla ihtiyaç var. Aksi takdirde, bir zamanlar Avrupa’nın kapısında beklerken şimdi BRICS’in eşiğinde “şerhli aday” olmak, kronikleşmiş bir dış politika açmazına dönüşür. Zaman, kapı bekleme zamanı değil; kendi kapısını açacak bir irade koyma zamanı.
Yirmi birinci yüzyılın temel gerçeği artık net: Dünya, artık tek merkezin belirlediği bir düzende işlemiyor. Ne Washington ne de Brüksel her şeyin odağı. Yeni bir küresel denklem kuruluyor — daha çok kutuplu, daha pazarlıkçı, daha çıkar odaklı. Bu denklemin merkezinde ise artık BRICS yükseliyor. Ve evet, bu yalnızca bir ekonomik birlik değil; Batı’nın yorgun hegemonyasına karşı gelişen çok sesli bir alternatif.
Peki Türkiye bu yeni tabloda nerede duruyor? Yıllardır Avrupa Birliği kapısında tam üyelik için bekletilen Ankara, şimdi BRICS’in önünde de aynı bekleme odasına mı alınıyor?
Avrupa’nın Eşiğinden BRICS’in Eşiğine
Yarım asrı aşkın süredir Avrupa Birliği üyeliği için çaba sarf eden Türkiye, defalarca reform yaptı, yasalar değiştirdi, fedakârlık gösterdi. Ancak sonuç hep aynı oldu: Dosya donduruldu, kapı aralandı ama açılmadı. Kimi zaman “coğrafi olarak Avrupalı ama kültürel olarak farklı” gibi soyut gerekçelerle dışarda bırakıldı.
Bugün benzer bir tablo BRICS önünde yaşanıyor. Türkiye, son yıllarda çok kutuplu dünyaya uyumlu, Batı dışı seçeneklere açık bir dış politika hattı izlemeye çalışıyor. BRICS’e göz kırpıyor. Ancak Çin ve Hindistan’ın Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakmadığı iddiaları, bu kapının da kolay açılmayacağını gösteriyor. Çünkü BRICS, kendi içinde dahi stratejik temkinin ve rekabetin eksik olmadığı bir yapı.
Şerhli Adaylık: Yeni Bir Dış Politika Açmazı mı?
Çin, Uygur Türkleri meselesi nedeniyle Türkiye’ye mesafeli. Hindistan ise Pakistan’a verilen destekten rahatsız. Öte yandan Türkiye’nin NATO üyeliği ve Batı ile olan derin stratejik bağı da bu ülkelerde kuşku yaratıyor. Sonuç? Türkiye BRICS’in “bekleme peronunda.”
Ama mesele sadece Türkiye değil.
BRICS de büyüyor, dönüşüyor.
Bugün BRICS:
* 11 tam üyeye ulaştı,
* Dünya ekonomisinin %35’ini temsil ediyor,
* BRICS Pay sistemiyle dolarsızlaşmayı hedefliyor,
* Yapay zekâ ve iklim konusunda BM’ye küresel standartlar çağrısı yapıyor,
* Ancak içeride “electrostates” (yüksek teknoloji ekonomileri) ile “carbon states” (fosil gelirli ülkeler) arasındaki ayrışma, birlik ruhunu test ediyor.
ABD’den gelen yeni tarifeler ise hem dış baskı hem de BRICS içindeki dayanışma refleksini güçlendiriyor.
Türkiye İçin Yol Ayrımı
Türkiye, yüzyıllardır Doğu ile Batı arasında bir köprü olmaktan gurur duyar. Ama artık yalnızca köprü olmak yetmiyor. Karar vermek gerekiyor. Hangi küresel yapının, hangi ekonomik sistemin, hangi siyasi değerler bütününün bir parçası olacağız?
Eğer Batı bizi kapıda tutuyorsa, Doğu da kuşkuyla izliyorsa, ortada bir yönsüzlük, bir kimlik bunalımı var demektir. Ne tam Avrupa’lıyız ne de tam Avrasya’lı. Ne Schengen sisteminin parçasıyız ne de BRICS’in ortağı.
Bu belirsizlik, dış politikada sürekli bir bekleme hali yaratıyor. Oysa dünya yerinde durmuyor. Yeni bloklar kuruluyor, yeni para sistemleri inşa ediliyor, diplomaside yeni merkezler oluşuyor. Türkiye ise hâlâ “bakarak bekliyor.”
Kapı Beklemek Yerine Kapı Açmak
Türkiye ne Batı’ya ne Doğu’ya mahkûm. Ancak her iki dünyaya da kendi değerleriyle, kendi vizyonuyla, kendi önerisiyle katılabilecek bir siyasi akla ihtiyaç var.
Aksi takdirde, bir zamanlar Avrupa’nın kapısında beklerken şimdi BRICS’in eşiğinde “şerhli aday” olmak, kronikleşmiş bir dış politika açmazına dönüşür.
Zaman, kapı bekleme zamanı değil; kendi kapısını açacak bir irade koyma zamanı.

Kaleminize sağlık
Ali Rıza Avcı
24-07-2025 18:02