“Dağın Öteki Yüzü” Cumhuriyet tarihine tanıklık eden bir ailenin yaşanmışlıkları dışında kadının aile içinde mücadelesini aynı zamanda başarılarını gözler önüne seriyordu.
Dağın Öteki Yüzü, ilk defa 1995 yılında okurlarıyla buluşuyor. Yazar, sunuş bölümünde okuyucuya bir mektupla sesleniyor. Mektupta kitabı yazma fikrinin anne ve babasının birbirine yazdığı tomar tomar mektuplar sayesinde zihninde canlandığını belirtiyor.
Yazar, romanı yazma sürecini şu şekilde anlatıyor; “Kitabın yazılma süreci aslında bir imgeyle başladı, annemin öldüğü geceydi ve zihnimde şöyle bir imge canlandı. Annemin gençliğinin ilk başı bir dağın arkasından bir güneş gibi doğuyor. Annemin çok genç halini bilmiyorum tabi ama yaşlılığında bile pırıltısını kaybetmemiş olan çok iri turkuaz renkli gözleri vardı ne mavi ne yeşil. Ve gençliğinde de çok pırıltılı saçları vardı yuvarlak bir yüz teni de ışıltılıydı. Çocukların çizdiği gülümseyen güneş resmi olur ya biraz onlara benzeyen bir hali vardı çok zeki bir kadındı. Böyle bir simge gözümde canlandı tabi bu imgeyi psikolojik olarak çözümlemek çok kolay. Bir insan yitirmişim o insanı hayalimde doğan bir güneşe benzeterek bir biçimde sanki zihnimde telafi etmeye çalışıyorum. Kitabı yazma sürecinde daha çok bu imgeyi Mustafa Kemal için düşündüm onun sarışın basına güneşi daha çok yakıştırdım yeni bir çağ doğuyor gibi düşündüm…”
Yumuşacıktı… Sertti…
Neşeliydi… Asık yüzlüydü…
Sevinç doluydu… Kederliydi…
“Ah anne neden gizledin kendini benden? Neden? Bu bana haksızlık değil miydi? Seni tanıyamadığım annemi bulmak istiyorum. Neredesin?”
Romanı elime alıp okumaya başladığımda yazarın bu cümleleri çok dikkatimi çekti, beni düşündürdü. Roman hem gerçek hem kurguydu. Romandaki birkaç kişi ve birkaç olay dışında diğer her şey yazarın bir düş ürünüydü. Örneğin Vicdan karakteri yaşadıklarıyla birlikte gerçekti ama Vicdan’ın en yakın arkadaşı Nefise, gerçek bir kimliğe o kadar yakın fakat tamamen hayali karakterdi. Yazar, Nefise karakterini özellikle seçmiş olmalı ki Vicdan’a tamamen zıt olan bu karakter sayesinde okuyucuya Vicdan’ı daha rahat anlatabiliyor.
Roman, Birinci Dünya Savaşı’nı görmüş, Cumhuriyet’in kuruluşuna şahit olmuş iki genç kız karakteriyle başlıyor. Bunlar Cumhuriyet Dönemi’nin ilk kadın kuşağının parlak temsilcileri olan Nefise ve Vicdan. Yetimhanede büyüyen Vicdan ve Nefise’nin bursla gittikleri İngiltere’de nasıl birbirlerine kenetlendikleri okurken gözünüzde canlanıyor sanki.
Vicdan için iki önemli yaşanmış olay vardır. Bunlardan ilki ve en önemlisi Vicdan’ın Türkiye’ye döndükten sonra Mustafa Kemal Atatürk tarafından Dolmabahçe Sarayı’na çağırılmasıdır. Bu görüşmeden hemen sonra Vicdan, İngiltere’nin BBC radyosunda Kadın Hakları inkılâbı üzerine bir program hazırlıyor.
İkinci önemli olay ise Vicdan’ın kardeşleriyle birlikte Uludağ’a tırmanışıdır. Bursa’da eski ahşap bir evin bahçesinde bütün aile bir araya geliyorlar. Vicdan, anneleri Fitnat Hanım, Vicdan’ın nişanlısı Raik, Raik’in kucağında henüz küçük olan üvey kardeş Cumhur, Reha ve Burhan böyle bir sofrada son defa bir arada oluyorlar. Hep birlikte şarkılar söyleyip eğleniyorlardı. Kardeşler büyüdükçe, fikirleri ve yaşantıları değiştikçe aileyi oluşturan birlik beraberlikte zaman içinde kaybolup gidiyordu.
Kısaca “Dağın Öteki Yüzü” Cumhuriyet tarihine tanıklık eden bir ailenin yaşanmışlıkları dışında kadının aile içinde mücadelesini aynı zamanda başarılarını gözler önüne seriyordu.

Yorum Yazın