MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Çürümeye kim/ler dur diyecek?

ANA SAYFAGENELÇürümeye kim/ler dur diyecek?
Çürümeye kim/ler dur diyecek?
15 Eylül, 2024, Pazar 08:15
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Murat Aksoy
Murat Aksoy
yazı içi reklam

Türkiye “kısa” sayılabilecek sürede büyük bir dönüşüm yaşadı. Bu dönüşümün en görünür sonucu ise toplumun her alanında karşımıza çıkan “çürüme”dir. Bu çürümeye dur diyecek olanların başında ise siyasi iktidarın meşruiyet aldığı toplumsal kesimler gelmektedir.

“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.”

Albert Camus

Camus’un bu epiloğu çok şey anlatıyor.

Sadece 8 yaşındaki Narin Güran’ın vahşi biçimde öldürülmesi değil, 2 yaşında cinsel istismara uğrayan çocuğun başına gelenler, yine 2018 yılında henüz 4 yaşındaki iken öldürülen ve günler sonra bulunan Leyla Aydemir’i düşünün.

Buna neredeyse her gün işlenen kadın cinayetlerini de ekleyin. Kimi evde, kimi sokakta gözler önünde işlenen cinayetleri.

Türkiye nasıl bu hale geldi?

Çocuklar, kadınlar nasıl bu kadar kolay kurban haline geldi?

Bunun gibi çoğaltacağımız pek çok soruya vereceğimiz basit bir cevap olmasa da, birbirine yakın cevaplar var.

Yarım asırlık ömrümde, evet eskiden böyle değildi, bu şekilde ölümler bu kadar sıradanlaşmamıştı ölümler. Ve bu kadar adileşmemişti de.

Bir toplumu, ülkeyi bu kadar “kısa” sürede böylesine dönüştüren tek şey olabilir. O da siyaset.

Gerçekten de siyaset, siyasi alan, sadece son 6 yılda değil, 2010 yılından bu yana hem kendisi hem de Türkiye’yi büyük bir dönüşüme uğrattı.

Bu dönüşümün toplumsal düzlemdeki karşılığı ise her alanda çürümedir.

Bu çürümeyi, ana akım TV kanallarındaki gündüz kuşağı programlarında görmek mümkün.

Bu çürümeyi, Türkiye’nin uluslararası mafyatik yapıların merkezi olmasında görmek mümkün.

Bu çürümeyi uyuşturucu kullanma yaşının düşmesinde görmek mümkün.

Bu çürümeyi, çocukların, kadınların ölümlerinden görmek mümkün.

Açıkçası toplumun her alanında bu çürümeyi görmek mümkün.

Peki buna yol açan nedir?

İktidar, iktidar olmanın halinin korumasının ürettiği bu “biz”i, sayısal olarak genişletmek ya da en azından korumaktan geçtiğini biliyor. Bunun için de “her şeyi” yapıyor, yapmaya çalışıyor. Bu “her şeyi” yapmaya imkan sağlayan ise, devletin “rant yaratma” ve bu rantı kendi bizine “dağıtma” gücüdür.

İKTİDARIN ‘BİZ’İ KORUMA KAYGISI

Kabul etmek belki zor gelebilir ama yaşanan bu büyük çürümenin ana sorumlusu bizatihi siyasettir. Daha doğrusu iktidar blokunun siyaset yapma tarzıdır.

Bugün hepimiz biliyoruz ki, siyasi iktidar bloku olarak Cumhur İttifakı, kendilerinden farklı olan herkesi bir biçimde “öteki” kabul ediyor. Ve bu ötekileştirme sadece siyasette değil, gündelik hayatın her alanında karşımıza çıkmaktadır.

İktidar kendisi gibi olmayanları ötekileştirdiği ölçüde, kendine benzeyenlerden bir “biz” oluşturmaktadır.

Bunu akademiden medyaya, sivil toplumdan iş dünyasına, edebiyattan sanata her alanda görmek mümkün.

Liyakat yerine biat ve itaati temel alan bu yaklaşım, kaçınılmaz olarak bir noktada sonra lümpenliğe savrulmayı getirecektir ki, olan budur.

İktidar, iktidar olmanın halinin korumasının ürettiği bu “biz”i, sayısal olarak genişletmek ya da en azından korumaktan geçtiğini biliyor. Bunun için de “her şeyi” yapıyor, yapmaya çalışıyor.

Bu “her şeyi” yapmaya imkan sağlayan ise, devletin “rant yaratma” ve bu rantı kendi bizine “dağıtma” gücüdür.

Böyle olduğu andan itibaren göreli olarak birbirinden farklı siyasi, kültürel ve etnik kimliklerden meydana gelen “biz” için önemli ve öncelikli olan şey, rant dağıtımın sürmesi, bunun için de iktidarın devamıdır.

Bugün karşı karşıya olduğumuz durum, iktidar blokunun dini bir anlamda devletleştirip, onun inançtan çok toplumu yönetim aracı haline getirmesidir. Bu durumu en çok itiraz etmesi gerekenler özellikle AKP’yi ideolojik ve siyasi olarak destekleyen Müslümanlar ile onlar dışında Müslümanlardır.

MANEVİYAT İKİNCİLLEŞİRKEN

Önceliğin seküler olan iktidarın devamı olması, bu biz içimde yer alan muhafazakâr ve milliyetçiler için sahip olunan ilahi, manevi değerleri ikincilleştirir.

İkincilleştirilen değerlerin başında din, dini değerler gelmektedir.

Çünkü iktidar bloku, kendi iktidarını seküler değil ilahi olduğunu sıkça vurgulamaktadır. Kendi iktidarının kaybedilmesini, gerçekliği olmamasına rağmen “ezanların susması”, “bayrakların inmesi” olarak sunmaktadır.

Bu propaganda iktidar bizini ikna ettiği içindir ki, ilahi olan değerler ikincilleşirken, seküler olan siyaset birincil ve önceliklidir artık.

O yüzden Narin Güran’ın öldürülmesine bir biçimde karışanlar verdikleri ifadede suç işledikten sonra rahatça hiçbir “vicdan azabı” yaşamadan namaz kılabiliyorlar.

Bugün karşı karşıya olduğumuz durum, iktidar blokunun dini bir anlamda devletleştirip, onun inançtan çok toplumu yönetim aracı haline getirmesidir.  

Bu durumu en çok itiraz etmesi gerekenler özellikle AKP’yi ideolojik ve siyasi olarak destekleyen Müslümanlar ile onlar dışında Müslümanlardır.

Eğer bugünkü Türkiye’den memnunlarsa söylenecek bir şey yok. Ama değillerse yapmaları gereken çok şey var.

Sonuçta bu çürümeden en çok zarar gören kendileridir.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
Murat Aksoy
    Murat Aksoy

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Murat Paker
    Murat Paker “Süreçte” Üç Farklı Söylem Dairesi
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal CHP’nin Meclis Boykotu
    Fatih Öztürk
    Fatih Öztürk Hakikat Komisyonlarına doğru (1)
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy “Demokrasi, Özgürlük ve Adalet” Koalisyonu
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ABD Başkanı Trump’a verilen bir ödün mü?
    Bahar Akpınar
    Bahar Akpınar Osmanlı–İngiltere ilişkileri (3): Sultan Abdülaziz’in İngiltere Günleri (1867)
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel Bir zamanlar foto-romanlar vardı...
    Herkül Millas
    Herkül Millas Doğu’da kültürel miras
    Bilal Sambur
    Bilal Sambur Kitlesel afyon olarak kin ve nefret
    Evrim Rızvanoğlu
    Evrim Rızvanoğlu AKP'nin siyasi sinizm tuzağı
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Vahşi kapitalizm ve demokrasinin reklam çekimleri
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Süreç neden ağırdan ilerliyor?
    Bilgehan Uçak
    Bilgehan Uçak OAKA bir çılgınlıktır
    Alican Uludağ
    Alican Uludağ Son bir yılda yaşananlar: Saray rejimini tahkim etmek
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı