Dün Ankara’da CHP, 22. Olağanüstü Kurultayı’nı gerçekleşti. Kurultayın mottosu; “Darbeye ve kayyıma hayır” idi. Kurultayın amacı da, son duruşması 15 Eylül’de yapılan ve 24 Ekim’e ertelenen ve kamuoyunda “mutlak butlan” olarak bilinen davanın hukuki dayanaklarını ortadan kaldırmaktı.
Kurultayın yapıldığı salonda konuştuğum partili hukukçular, dünkü kurultay ile, mutlak butlan davasının kadük kaldığı yönünde hemfikirdiler.
Kuşkusuz bu tespit ve yorum, normal şartlar altında anlamlı ve gerçekçi.
Ama sorun şu ki, Türkiye’de bu tartışmalar normal şartlar altında gerçekleşmiyor.
Ve normal şartlar altında olmadığımız için, CHP’nin karşı karşıya kaldığı hiçbir şeyi sadece hukuki süreçle açıklayamayız.
Şu anda CHP, hukuki gerekçeleri üretilmiş siyasi bir kuşatma ile karşı karşıyadır.
Bu yüzden CHP ve ilgili kişi ve kurumlar davalarla ilgili hukuki süreçleri takip etmenin yanında esas olarak özünde siyasi olan her adıma cevabını siyaseten vermek durumundadır.
CHP, dünkü olağanüstü kurultay ile hukuki sürece karşı hukuki bir adım atmıştır.
Bu adımın, siyaseten sonucunun ne olacağın göreceğiz.
***
Ama burada CHP açısından temel sorun devam ediyor; “siyasetsizlik”.
Elbette CHP siyaset yapmıyor demek, partiye de, Özel ve ekibine de büyük haksızlık olur.
Kabul edelim ki, CHP içinde olduğu baskı ortamında çok şey yapıyor. Her hafta 2-3 miting, cezaevi ziyaretleri, davalara müdahaleler, olağanüstü kongrelere gidiyor, olağan kongre süreci devam ediyor, AKP’nin izlediği yanlış politikalara karşı ilgili siyasiler açıklamalarıyla karşılık veriyorlar. Bunların hepsi siyaset ve yapılması elbette gerekli ve önemlidir.
Ama bunların hepsi, AKP gündemini takip eden, ona cevap üreten siyasetlerdir.
Ben bu duruma “siyasetsizlik” diyorum.
Ama burada “henüz” yapılmayan şey; CHP’nin topluma “nasıl bir gelecek sunduğu”, “nasıl bir Türkiye önerdiği” sorularına cevaptır.
Sorun olarak tanımladığı alanlarda hangi çözümleri ürettiği daha önemlisi Türkiye’ye nasıl bir hikaye sunduğu ile ilgilidir. CHP’nin şu anda temel eksikliği budur.
Bu eleştiriyi ne zaman dile getirsem ilgililer, “bu konuda hazırlığımız sürüyor” cevabını alıyorum. Ve bunu ilk duyduğumun üzerinden neredeyse bir yıla yakın zaman geçti. Son olarak 4 Eylül’de Genel Merkez’de parti programı üzerine geniş katılımcı bir toplantı yapıldı, hazırlıklar sürüyor.
***
Ama burada sorun, daha çok zamanla ilgilidir.
Türkiye’de ve Türkiye çevresinde zamanın akışı son bir yıldır olağanüstü biçimde hızlanmıştır. Bunun karşısında CHP’nin yavaş kalması, gündemin peşinden gitmesi siyasetsizliktir.
Sadece iç politika değil, dış politikada, ekonomide, eğitimde öyle bir dönemdeyiz ki, sorunlar, boyutları, aktörleri sürekli değişiyor. Zaman CHP'yi beklemiyor.
O yüzden hazırlığı süren programın tamamı olmasa da, genel yaklaşımı, çerçevesi hızla toplumla paylaşılmalı ve CHP gündemi tekip eden değil gündemi belirleyen parti olmalıdır.
Elbette iktidar bloku, CHP’yi sadece yerelde değil, merkezi yönetim olarak da siyaseten felç etmeyi, mevcut yönetimi siyaseten değiştirmeyi arzuladığı bir gerçek.
Siyaset de tam da bu durumda kolektif aklı devreye sokarak alternatif, fikirler, aktörler ortaya çıkarma ve topluma umut verme sanatıdır.
Ülkenin kötü gidişi konusunda endişe duyan toplumsal kesimlerin siyasete yeterince sahip çıktıklarını söylemek zor. Bu yüzden siyasete sahip çıkma sırası toplum kadar bizatihi siyasilerin kendisindedir artık.

Yorum Yazın