Sonuç olarak 30 Haziran’da 4-5 Kasım 2023’de yapılan olağan kurultay yok sayıldığında CHP ciddi bir krizin eşiğine gelecektir. O yüzden bugünden itibaren en büyük sorumluluk Özel, İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu’na düşmektedir. Ya birbirleri ile samimi bir diyalog kurup, 30 Haziran öncesi bir uzlaşı sağlayıp, parti için bölünmeyi lider düzeyinde minimize ederek, süreci atlatacaklar ya da taraflar küçük iktidar hedefleri için büyük iktidar hedefinden vazgeçip, Erdoğan’ın CHP’yi siyaseten etkisizleştirilmesine hizmet edecekler.
Son günlerde siyasetin merkezinde büyük ölçüde CHP var. İBB’ye yapılan peş peşe operasyonlar, partinin her Çarşamba-haftasonu mitingleri, İmamoğlu’nun soysal medya paylaşımları, yazıları, iktidarın CHP’ye yönelik eleştirileri ve nihayet iktidara yakın medyanın haber ve tartışma programlarında sürekli CHP var.
Bu konulara son günlerde bir tartışma daha eklendi; CHP’nin 4-5 Kasım 2023 gerçekleştirdiği 38. Olağan Kurultayı’nın iptali ile ilgili açılan davalarla ilgili hukuki süreç.
Bilindiği üzere kurultayın sonrasında sosyal medyada bazı hesaplar, kurultayla ilgili kimi iddialarda bulunup, sonucun şaibeli olduğunu ima ettiler. Hatay Eski Belediye Başkanı ve bazı üyeler kurultay iptali için dava açtılar.
Bu iddialar, 2024 yıl içinde devam etti. Ama düğmeye 1 Şubat 2025’ten sonra basıldı. Bu tarihte Erdoğan, partisinin Manisa İl Kongresi'nde “Seçimlerin faturasını Bay Kemal'e çıkartıp şaibeli bir kurultayla kendisini tehcir ettiler.” açıklamasını yaptı. Bunu takip eden günlerde eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu KRT’de katıldığı bir televizyon programda, konu ile ilgili soru üzerine CHP yönetimini eleştirilerek “Nedir şaibe? Ya 'Çık açıkla' diyecekler ya da 'Böyle bir şey yoktur' diyecekler. Bir şey varsa, partinin kesinlikle kirlilikten arınması gerekir.” açıklamasını yaptı.
Takip eden günlerde 10 Şubat 2025’de kurultayla ilgili olarak soruşturma başlatıldı. Sadece 4-5 Kasım 2023 olağan kurultay değil, İstanbul İl Kongresi için de soruşturma başlatıldı, dosyalar birleştirildi.
Bu dava sürecinin iktidardan bağımsız ve 1 Şubat sonrası açılması tesadüf olmasa gerek.
Davanın ikinci duruşması 26 Mayıs’ta yapıldı. Duruşma öncesi kulislerde en çok konuşulan konu kurultayın “mutlak butlan” gerekçesi ile yok sayılacağı, parti yönetiminin, 3 Kasım 2023’teki kadroya yani Kılıçdaroğlu’na teslim edileceğiydi.
Bu karar, 26 Mayıs’ta çıkmadı ama duruşmanın ertelendiği 30 Haziran’da çıkma ihtimali hala var.
102 yaşında Cumhuriyet’i kuran bir partinin bu tür tartışmalar ile anılması parti elitlerini görünen o ki rahatsız etmiyor. Görünen o ki bu olasılığı, önlemek için adım atmaya niyetleri yok gibi.
ÜÇ DÖNEMDE YAŞANANLAR
14-28 Mayıs 2023 seçimlerinde yaşanan yenilgi Millet İttifakı içinde en büyük darbeyi CHP’ye vurdu. Seçimin kazanılacağına olan yüksek inanç, aynı şekilde yaşanan hayal kırıklığını da büyük olmasına yol açtı.
O günden bugüne kadar olan süreci üç dönem olarak ele almak mümkün.
* 29 Mayıs - 3 Kasım 2023 arası dönem.
* 6 Kasım 2023 - 10 Şubat 2025 arası dönem.
* 11 Şubat 2025’de bugüne olan dönem.
Şimdi bu dönemde olanları kısaca analiz etmeye çalışalım.
29 Mayıs - 3 Kasım 2023 arası dönem
14 Mayıs’tan sonra 28 Mayıs seçimin kaybedilmesinin ertesi günü 29 Mayıs 2023 sabahında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu “değişim” temalı bir video yayınladı: İmamoğlu takip eden haftalarda ifade ettiği değişimin, kişilere indirgenmeyen bir bütün olarak yenilenme olduğunu ifade etti. Bu süreçte dönemin Genel Başkan’ı Kılıçdaroğlu ile de birkaç kez görüşerek, değişimin neden olması gerektiğini anlattığını medyaya açıkladı.
Bu konuda konuşmalar yaptı, yazılar yazdı, internet sitesi açtı, toplumun düşüncesini aldı.
İmamoğlu’nun bu çağrısına ne yazık ki, Kılıçdaroğlu da parti yönetimi de olumlu bir cevap vermedi.
Hatta o günlerde yazdığım bir yazının başlığı; “Kılıçdaroğlu’nun bize bir borcu yok mu?” şeklinde idi. Yazıda bu borcu; “Kılıçdaroğlu’nun seçmende oluşan bu hayal kırıklığını ortadan kaldırmak ve değiştirdiği CHP’nin o yolda devam etmesini sağlamak istiyorsa en kısa sürede kendisini destekleyenlerle o helalleşmeyi yapmak durumundadır.
Açıkçası buna hepimizin ihtiyacı var. İyileşmek için, gülümsemek için, yeniden kazanabiliriz diyebilmek için buna ihtiyaç var. 24 Haziran 2018 seçim kaybedilmişti ama 31 Mart 2019 bambaşka şeyler oldu. 28 Mayıs’ta seçim kaybedildi ama önümüzde 31 Mart 2024 var. Evet, seçim kaybedildi ama hayat devam ediyor. Ve biz kendimiz ve çocuklarımız için mücadeleye devam etmek istiyoruz. Hepsi bu.”şeklinde tanımlamıştım.
Ne yazık ki, o helalleşme çağrısı gelmedi. Buna rağmen bir sonraki yazıda; Kılıçdaroğlu’nun 13 yıllık Genel Başkanlık döneminde attığı olumlu adımlardan hareketle; değişimin ona rağmen değil onunla birlikte olması gerektiğinin parti bütünlüğünün korunması açısından önemli olduğunu ifade ettim.
Açıkçası ilk ciddi hata bu süreçte yaşandı ve Kılıçdaroğlu ve ekibi, İmamoğlu’nun değişim talepli siyasetine, gemiyi sağlam limana yanaştırma hedef ve vaadiyle olumlu cevap vermedi.
İmamoğlu yeniden İBB Başkanlığı’na yeniden adaylığını açıklarken; değişim hareketinin adayı da Özgür Özel oldu.
Mahalle, ilçe ve il kongreleri bu gerilim içinde gerçekleşti.
Sonuçta her iki taraf 4-5 Kasım 2023’de yapılan kurultayı kazanmak için siyasi olarak yapılması gereken her şeyi yaptı.
Ama bu süreç parti içinde ciddi bir gerilim ve bölünme yarattı. Bugün konuştuğumu kurulayın iptal olasılığı bu bölünmenin yarattığı kırgınlıklar ve bundan doğan bir anlamda intikam duygusunun tatmin edilmesi için yapılan iftira ve itiraflar başladı.
Kuşkusuz bunda 4 Kasım’a kadar olan süreç kadar 6 Kasım 2023 sonrası yapılmayanların etkisi büyük oldu.
Oysa herkesin kabul etmesi gereken CHP’nin Özel’le birlikte Kılıçdaroğlu’nun başlattığı değişimi bir biçimde genişleterek sürdürüyor. Eksikleri, fazlalıkları konusunda eleştirilebilir ama tartışmayı CHP sahipliğine, öz CHP’liliğe indirmek işin magazinleşmesinden başka bir şey değildir.
6 Kasım 2023 - 10 Şubat 2025 arası dönem
Kurultayın ilk günü yapılan başkanlık seçimini Özel, ikinci turda kazandı. Özel’in takip eden günlerde dikkate almadığı gerçek; duygusal olarak bölünmüş bir partinin genel başkanı olduğuydu. Ve bu bölünmüşlüğü ortadan kaldırılmanın ilk adımı, 5 Kasım’da yapılan PM seçiminde listeye Kılıçdaroğlu’nun listesinden kimi isimleri anahtar listeye eklemesi olabilirdi. Bunun gerçekleşmesi o iklimde belki imkansızın gerçekleşmesi olurdu ama olsa iyi olurdu.
Sonrasında da Özel ve yönetimi, parti içinde delegelerden milletvekillerine ve belediye başkanlarına kadar Kılıçdaroğlu’nu desteklemiş olanları kucaklama yönünde de somut adım gelmedi. Bu adım da ortaya çıkan bölünmeyi minimize edebilirdi.
Kamuoyundan izlediğimiz kadarıyla bu konuda ikna edici derecede somut adımlar atıl/a/madı ki, bu bölünmüşlük hali sürdü.
Sonuçta 31 Mart 2024 yapılan yerel seçimlerde CHP, Türkiye’nin birinci partisi oldu. Elde edilen olağanüstü başarıya rağmen, parti içinde var olan bölünmüşlük giderilemedi. Dahası bu konuda neredeyse resmi görüşmeler dışında somut siyasi girişim olmadı.
Oysa bu süreçte yapılması gereken tek şey, Özel’in Kılıçdaroğlu ile kuracağı samimi bir ilişki tesis etmesiydi. Bunun İmamoğlu için de söyleyebiliriz.
Tabi diğer taraftan sorumluluk sadece Özel ve İmamoğlu’nun değil aynı ölçüde Kılıçdaroğlu’nun da bu samimiyetin parçası olması şartı gerekliydi. Kurulabilecek bu samimi ilişki 31 Mart’ta elde edilen siyasi başarı ile partiyi başka bir siyasallaşmaya taşıyabilirdi.
Medyada ve parti içi kulislerde, bu görüşmelerin yapıldığını takip ettik. Konuşulanları kısmen öğrendik ama süreç bize şunu gösterdi; kurultay öncesi başlayan duygusal bölünmeler ortadan kalkmamıştı. CHP bir anlamda “Helalleşemeyenlerin Partisi” oldu.
Bu süreçte siyasi elitlerin değil, elitler adına konuşuyormuş gibi yapan aktörlerin, hesapların sosyal medya üzerinden karşılıklı suçlamaları, iftiraları, itirafları ve şikayetler sonuç olarak kurultay ile ilgili “şaibe” iddiasının davaya dönüşmesinin yolunu açtı.
Kuşkusuz bütün bu parti içi bölünmeden en çok mutlu olan ve bunu iktidar araçları ile kullanan Erdoğan ve İktidar Bloku oldu.
Ve bunda sonuna kadar gittiler. Ve tarihler 1 Şubat 2025’i gösterdiğinde; Erdoğan, kamuoyunda kurultay süreci ile ilgili tüm süreci ete kemiğe büründüren bir açıklama ile mealen Kılıçdaroğlu’nun şaibeli bir kurultay ile partiden tehcir edildiğini ifade etti.
Erdoğan’ın bu açıklamasını takip eden günlerde Kılıçdaroğlu’nun katıldığı programda şaibe iddiasını yalanmayı, parti yönetiminin sessiz kalmasını eleştirdi.
Ve takip eden günlere 10 Şubat’ta da soruşturma başlatıldı.
11 Şubat 2025’de bugüne olan dönem
10 Şubat 2025’de başlatılan soruşturma kurultayın iptali davasına dönüştü ve 3. Duruşması da 30 Haziran’da yapılacak.
Bu süreç içinde pek çok delege, gazeteci savcılık tarafından ifadeye çağrıldı.
Bu süreçte 19 Mart’ta İBB’ye yönelik operasyon gerçekleşti. Bu operasyonu takip eden günlerde CHP’ye kayyum atanma olasılığına karşı Özel yönetimi, olağanüstü kurultay kararı aldı ve 6 Nisan 2025’de aynı delegelerle gerçekleşti. Bu olağanüstü kurultayda Özel, 4-5 Kasım 2023 olağan kurultayında oy kullanan aynı delegelerin bu kez tamamının oyunu alarak yeniden genel başkan seçildi.
Bu olağanüstü kurultay da ne yazık ki, parti merkezinden çeperine yayılan bölünmeyi ortadan aldırmadı.
Tam tersine taraflar daha fazla keskinleşti.
Kılıçdaroğlu’na yakın isimler, onun Alevi kimliği üzerinden uğranılan haksızlığı siyasi malzeme olarak kullanırken; Özel’e yakın isimler 19 Mart sonraki süreç ve partinin kamuoyunda yakaladığı başarı üzerinden kendilerini dokunulmaz kılmaya çalıştı.
Açık ifade edelim ki, bu bölünmüşlük halinin CHP’ye ne kısa ne de orta vadede bir getirisi olmayacaktır.
Görünen o ki, bu gerilimde taraf olanlar hırslarını, akıllarının önüne koymuşlar. Oysa olması gereken ikinci-üçüncü adamlar, onların trollerinden uzak açık ve samimi bir ilişki kurulmasıdır. Her şeyin açık açık konuşulması ve herkesin aynı zamanda kendi ile yüzleşmesi gerekmektedir.
NE YAPILABİLİRDİ, NE YAPILMALI?
Kim ne derse desin İmamoğlu’na yönelik 18 Mart akşamı diplomasının iptali, 19 Mart sabahı kendisi ile birlikte 106 kişiye yapılan operasyon, parti içindeki bölünmeyi ortadan kaldırmak için büyük bir fırsattı.
Kılıçdaroğlu’nun aynı günün sabahı Ankara’dan yola çıkarak İstanbul’a gelip Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu’nu ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık’ın eşi Zehra Çalık’ı ziyaret etmesi ne kadar değerliyse; devamında ya da aynı günün akşamında Saraçhane’ye gitmemiş olması parti içi bölünmeyi gidermesi açısından büyük bir fırsatın kaçırılmasıdır.
Bu tartışma bağlamında son günlerde yaşananlara baktığımızda daha vahim hatalar görüyoruz. Ve bu hataların kaynağı sürecin ana aktörleri değil; onlar adına konuştuğunu, yazdığını ifade eden ikinci-üçüncü adamlar ve onların trolleridir. Ve bu tek tarafta değildir.
CHP’deki bu bölünmenin sürmesinin taraflara yaramadığı açıktır. Bundan yararlanan tek siyasi aktör, Erdoğan ve İktidar blokudur. Onlar 19 Mart süreci ile peyderpey yaptıkları operasyonlar ile İmamoğlu ve İBB’yi kriminalize ederken, Özel’in de İmamoğlu ile bağını koparmasını hedeflemektedirler.
Sonuç olarak 30 Haziran’da 4-5 Kasım 2023’de yapılan olağan kurultay mutlak butlan gerekçesi ile hükümsüz/yok sayıldığında CHP ciddi bir krizin eşiğine gelecektir.
Elbette konjonktürle olarak parti içinde “gücün” yanında duracaklar olacaktır ama bu sürecin partiyi bölme olasılığı da bir o kadar yüksektir.
Görünen o ki, bu gerilimde taraf olanlar hırslarını, akıllarının önüne koymuşlar. Oysa olması gereken ikinci-üçüncü adamlar, onların trollerinden uzak açık ve samimi bir ilişki kurulmasıdır. Her şeyin açık açık konuşulması ve herkesin aynı zamanda kendi ile yüzleşmesi gerekmektedir.
O yüzden bugünden itibaren en büyük sorumluluk Özel, İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu’na düşmektedir.
Ya birbirleri ile samimi bir diyalog kurup, 30 Haziran öncesi bir uzlaşı sağlayıp, parti için bölünmeyi lider düzeyinde minimize ederek, süreci atlatacaklar ya da taraflar küçük iktidar hedefleri için büyük iktidar hedefinden vazgeçip, Erdoğan’ın CHP’yi siyaseten etkisizleştirilmesine hizmet edecekler.
Oysa herkesin kabul etmesi gereken CHP’nin Özel’le birlikte Kılıçdaroğlu’nun başlattığı değişimi bir biçimde genişleterek sürdürüyor. Eksikleri, fazlalıkları konusunda eleştirilebilir ama tartışmayı CHP sahipliğine, öz CHP’liliğe indirmek işin magazinleşmesinden başka bir şey değildir.

Yorum Yazın