MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Geçmişi kurcalamak neye yarar?

Ana SayfaPsi̇koloji̇Geçmişi kurcalamak neye yarar?
Geçmişi kurcalamak neye yarar?

Geçmişi kurcalamak neye yarar?

22 Haziran, 2024, Cumartesi 04:50
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Geçmişi kurcalıyor oluşumuzun en güçlü sebebi bugünü rahatlatma çabasıdır. Bugüne dair meseleler, kişinin benliğinden ve öyküsünden bağımsız olan olaylar, ne kadar acı verici olursa olsunlar kişinin en hazırlıksız yakalandığı kendi öyküsünün bırakacağı etkinin yanına yaklaşamazlar.Tercih ve iradesi dışında insanın üzerinde söz sahibi ya da etkisinin olamayacağı tek kişisel alanı geçmişidir denilebilir. Yaşanmıştır; olan olmuş, kişi kabullensin ya da kabullenmesin yaşantı kendisini gerçekleştirmiştir. Memnuniyet, pişmanlık ya da hayıflanmanın olaylar üzerindeki nesnel gücü yitirilmiş, haklı ve haksızlık gibi kavramlar saklı tutularak bir kapı tamamıyla kapanmıştır artık.Tüm bunlarla beraber geçmişi neden kurcalarız, neden konuşuruz. Mazinin ehemmiyeti nedir? Geçmiş dediğimiz olgu neden geçmez? Ruminatif/tekrarcı söylemler, takılıp kalmalar, yahut sıklığı artmış yad etmeler neden sonlanmaz?Freud’un ifade ettiği üzere insanın haz ilkesine göre yoğun motivasyonel davranışları olduğunu düşünürsek eğer, geçmişin ne kadar sıkıntı verdiğinden bağımsız bir şekilde kişinin bu durumdan çıkarı/psikolojik ya da fizyolojik bir doyumu olduğu söylenebilir. Acı veren meselelere arzu duyulabilir mi sorusunu sanırım yanıtlamak için uğraşmamıza çok gerek yoktur, nitekim tutkulu aşk gibi görünen istismar içerikli durumlarda ya da fiziksel zararları aşikar olan mevzularda insanın bazen yoğun özlem duyduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, evet insan acı çektiği yere çekim duyabilir.
Öte yandan geçmişi kurcalamak üzerinde kişinin herhangi bir etkisi bulunmuyorsa, bu tutarsızlık gibi görünen uğraşı açıklamak için bir yol daha çıkıyor karşımıza. O da geçmiş diye uğraşılan meselenin bugünde bizatihi yaşıyor oluşudur. 

GEÇMİŞ DİYE UĞRAŞILAN MESELENİN BUGÜNDE YAŞIYOR OLUŞU

Kişi, içeriği olumlu ya da olumsuz olsun; içsel anlamda doyum yaşamadığı hiçbir mevzuyu sürdürmeyecektir çünkü.Öte yandan geçmişi kurcalamak üzerinde kişinin herhangi bir etkisi bulunmuyorsa, bu tutarsızlık gibi görünen uğraşı açıklamak için bir yol daha çıkıyor karşımıza. O da geçmiş diye uğraşılan meselenin bugünde bizatihi yaşıyor oluşudur. Ebeveyn ile kurulan ilksel ilişkilerde her birimiz yaşantımızın geri kalanında nesneler ile nasıl ilişki kuracağımızı da öğreniyoruz. Anne ile olan yakınlaşma biçimi, baba ile olan irtibat, bakım verenler ile oluşmuş hatıralar, bebeğin fiziksel gelişimi ile beraber yaşantısının tümünde kendini hatırlatacak psikolojik kolonları meydana getirir. Bu kolonlar kişi yetişkin olup da yaşantısını sürdürürken artık bakım verenlerinden bağımsız bir şekilde kendi habitatında izlerini sürdürüyor olur. Yani bakım verenlerin fiziksel varlıklarından bağımsız bir şekilde bugün eşya ile, konum ile, sevgili, eş, arkadaş ya da hiyerarşik bağların içerisinde anne ve babanın izdüşümleri yine, yeniden sahnelenmektedir.Öyle ki kişinin kendine acı veren psikolojik semptomları ile kurduğu ilişkiye dahi baktığımızda bakım verenleri ile eşdeğer bir sürecin içinde olduğunu sıklıkla söyleyebiliriz.Mizahi bir mesele olarak sıklıkla anlatılan bir durumdur; söz gelimi anne kalabalık bir yerde çocuğunu kaybeder, telaşla aramaya başlar. Çocuk annesini kaybettiğini fark edince kaygılanır, gözleri annesini arar. Bazen annesi çocuğu bulduğunda hiddetle kendi hışmını çocuğa yaşatır.Bu çocuk annesini yitirdiğinde annesizliğin kaygısıyla birlikte annenin kendisini bulduğunda yapacaklarının kaygısını da taşır. Oldukça zorlu bir paradoks. Özlem duyulan ile kurtulmaya çabalanan nesnenin aynı nesne olması…Bu kişiyi kurgusal anlamda büyüttüğümüzde bir varsayımla günaşırı panikler ya da yoğun kaygı yaşadığını düşündüğümüzde karşımıza sıklıkla benzer bir ilişme şekli çıkıyor. Bir an evvel kaygıdan kurtulmak isteyen benlik ile her sabah uyandığında ‘’acaba yine kaygılanacak mıyım’’ diye düşünen ve bedenindeki duyumları yoklayan, tarama sayfalarında kendini kaygılandıran meseleleri araştıran benlik aynı benlik. Kişi kendisine acı veren kaygı ve panikten bir an evvel kurtulmak isterken aynı zamanda henüz fark etmediği bir düzlemde kaygısını ve korkusunu yoğun bir şekilde aramaktadır da. Ebeveyn ile kurulan ilişki, kaygı ile ilişkisinde aynı tarzda varlığını sürdürmektedir. Yine Freud’a atıfla ruhsal sıkıntı yaratan bir mesele dışsal olgulardan kaynaklı ise kişi en basit anlamıyla kaçma yolunu seçerek bunu sonlandıracaktır. Fakat içeriden kaynaklanan konularda bu durum söz konusu değildir çünkü kişi kendi benliğinden kaçamaz.
Faulkner’den bir alıntı ile tezimizi kapatalım; "Geçmiş asla ölmüş değildir, geçmiş geçmiş bile değildir." Bilinç dışında diri bir şekilde kendini anımsatan geçmişi geride bırakmanın/nötralize etmenin tek yolu da onu bilinç düzeyine çağırıp, deşifre etmektir denilebilir.

‘GEÇMİŞ, GEÇMİŞ BİLE DEĞİLDİR’

Bir örnekle anlamlandırmaya çabaladığım meselede varmayı arzuladığım nokta şudur ki geçmişi kurcalıyor oluşumuzun en güçlü sebebi bugünü rahatlatma çabasıdır. Bugüne dair meseleler, kişinin benliğinden ve öyküsünden bağımsız olan olaylar, ne kadar acı verici olursa olsunlar kişinin en hazırlıksız yakalandığı kendi öyküsünün bırakacağı etkinin yanına yaklaşamazlar. Dolayısıyla kişisel tarihlerde ne olup bittiğini anlamadan bugünkü uğraşlarımızın nereden kaynaklandığını ve nasıl rahatlatılabileceğini anlayamayız.Tasarrufumuzun bulunmadığı geçmiş hakkında iradelerimize kalan belki de tek şey; bugün sürdürme arzumuzu fark etmemiz olacaktır. Kişi nasıl bırakmadığını, neden bırakmadığını, tüm bedellerine rağmen; semptomuna ya da bir anlamda geçmişine nasıl sarıldığını anladığında o zaman karşısına bir yol çıkacak demektir. Bugüne ait geçiştirici eylemlerin, bir an evvel kurtulma çabasının ve geçmişi kurcalamadan işgücüne geri dönme uğraşının; bırakalım geçmişi geride bırakmayı, yaşantının geneline yayacağını söylersek sanırım yanılmış da olmayız. Söylendiği üzere kişi neyi konuşmaktan imtina ediyor ve en çok nereye bakmıyorsa orada yok etmek istemediği bir şeyler de bulunuyor demektir.Faulkner’den bir alıntı ile tezimizi kapatalım;"Geçmiş asla ölmüş değildir, geçmiş geçmiş bile değildir."Bilinç dışında diri bir şekilde kendini anımsatan geçmişi geride bırakmanın/nötralize etmenin tek yolu da onu bilinç düzeyine çağırıp, deşifre etmektir denilebilir.
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

e-bülten sağ blok
Yeni Arayış
    Yeni Arayış

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Hâluk Sunat
    Hâluk Sunat Biraz da demokrasi cephesini tahkim etsek
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal İç cephenin tahkiminde muhalefetin önemi
    Ersin Kalaycıoğlu
    Ersin Kalaycıoğlu Bir muhafazakâr fantezi: Devleti şirket gibi yönetmek
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Hayali bir tehdit üzerinden dokunulmazlık arayışı mı?
    Burak Can Çelik
    Burak Can Çelik İran-İsrail Savaşı gölgesinde Şii ekseni ve yeni Sünni ittifak arayışları
    Ayça Tekin-Koru
    Ayça Tekin-Koru Doğal zeka mı, yapay zeka mı?
    Reha Çamuroğlu
    Reha Çamuroğlu Batı ve onun değerleri
    Turgay Bozoğlu
    Turgay Bozoğlu Kırık ayna
    Herkül Millas
    Herkül Millas Bölgesel temelde Doğu-Batı ilişkileri
    Bilal Sambur
    Bilal Sambur Savaş teolojisinden barış felsefesine
    Mustafa Ergen
    Mustafa Ergen İnovasyonun paradoksu: Tekel mi, rekabet mi?
    Rabia Karakaya Polat
    Rabia Karakaya Polat Belgrad Gözlemleri: Milliyetçilik, hafıza, göç ve çok katmanlı Osmanlı Mirası
    M. Cem Özmen
    M. Cem Özmen Nasıl mutlu olacağımızı biliyor muyuz?
    Bekir Ağırsoy
    Bekir Ağırsoy Beşiktaş'ta Yarım Asır: Süleyman Seba
    Burcu Saltık
    Burcu Saltık A Milli Kadın Voleybol Takımının yaz macerası 
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz İsrail'in saldırıları karşısında CHP'siz iç cepheyi güçlendirmek
    Ali Arslan
    Ali Arslan Akademisyen gettolarından kurtulmak için acilen öğretim üyesi dolaşım sistemin kurulmalıdır
    Başak Yağmur Eray
    Başak Yağmur Eray Gökten üç elma düştü, ‘Adalet’ yere çakıldı
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç İran’da çöken devlet, dağılan toplum ve gelmekte olan fırtına
    Mehmet Şafak Sarı
    Mehmet Şafak Sarı Çıkış Yolu Diyalogda
    Betül Özdemir Güran
    Betül Özdemir Güran Yayımlanmayacak bir gazetede yazar olmak
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    tanpınar haber altı
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı