MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Farklı bir kamusal alan deneyimi açısından Yetimhane eşi benzeri olmayan bir fırsat

ANA SAYFAKENTFarklı bir kamusal alan deneyimi açısından Yetimhane eşi benzeri olmayan bir fırsat
Farklı bir kamusal alan deneyimi açısından Yetimhane eşi benzeri olmayan bir fırsat

Bugüne kadar eski kamusallık modeline tıkıştırıldığı için ne yapılacağı bilinmeyen Büyükada’daki Rum Ortodoks Yetimhanesi’nin modern kamusal alan deneyimi açısından keşfedilmeyi bekleyen eşi benzeri olmayan bir fırsat olduğunu düşünüyorum.

22 Ağustos, 2025, Cuma 02:52
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş

Yetimhane’nin dönüşümü konusunda izlenecek yol da hangisinin tercih edildiğinin işaretlerini verecek: Hangi modernleşme tipini tercih ediyoruz? Farkılıkları dışlayan, ötekileştiren, özel alana tıkıştıran mı? Yoksa kapsayıcı olan, geliştiren, şehrin kamusal hayatını zenginleştiren bir kamusallığı mı?

Patrikhane tarafından yıkılıp bir otel olarak yeniden inşa edileceği söylenen Büyükada’daki Rum Yetimhanesi’nin bir “kamusal alan” olduğunu söylediğim için birtakım arkadaşlarımdan, çevremden sık sık şöyle bir tepki alıyorum:

“Yetimhane devletin değil, Ortodoks sivil toplumunun malı.” Açıkça söylemem gerekirse bunu söyleyenlere nasıl cevap vereceğimi şaşırıyorum. Yıllarca mücadele verip sahiplerine iadesi için sanki çaba göstermemişim ya da bunları söyleyerek sanki Patrikhane’nin Yetimhane’den kendi mülkünden gelir elde etmesini engellemek istiyormuşum gibi.

Hiç şüphem yok ki onlar benim ne söylemek istediğimi anlamıyorlar. Ama ben galiba onların kaygılarını ve ne söylemek istediklerini bir parça anlıyorum: Büyük bir ihtimalle şöyle düşünüyor olabilirler: “Yetimhane’nin bir kamusal alan olduğu kabul edilirse sahiplerinden, Rumlar’dan geri alınır. Sonra devlet her işe devlet karışır, elde edilecek gelire el koyar.” Sanki şu anda karışmıyormuş gibi. Doğrusu kamusal alan kavramını tartışmak ve katılımcı hale getirmek için hazır karşımıza böyle bir fırsat çıkmışken bu teslimiyetçiliğe söyleyecek söz bulamıyorum.

Onlara göre Büyükada Yetimhanesi, Ruhban Okulu, Ticaret Mektebi gibi okullar özel kurumlar. Hatta kimilerine göre Osmanlı öncesinden, Bizans’tan, kalma ne oldukları bilinmeyen gariplikler. Bu nedenle “onları nereye koyacağımızı bilmiyoruz” deseler pek yerinde olur. Ne de olsa bize ait değiller. Tıpkı binaları gibi geçmişe ve başkalarına aitler.

Bu yüzden onların kiliseleri, okulları, hastaneleri, ihtiyarhaneleri kamusal hizmetler yerine getirseler de öyle değiller.  Karanlıkta ve muallakta bir yerlerde kalmaları gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kamusal alanı içinde onlara yer yok.

Olsa olsa kendi vakıflarına, özel kuruluşlarına falan ait olabilirler.  

Oysa bu yapılar Osmanlı (ve Rum da diyebiliriz) modernleşmesinin kimlik inşa kurumları. Tıpkı fiziki varlıkları gibi. Bu yapılar endüstriyel malzemelerle, pres tuğla, putrel, buhar makinesi ile şantiyeye gelmeden önce projesine göre biçimlendirilmiş ahşap ve kaplama malzemeleri ile inşa edilmiş binalar. Modernleşme sürecinde bu kamu modeli din, eğitim ve sağlık kurumları etrafında yapılanıyor. Aynı modeli daha sonra Yeni Osmanlıcılar da devralıyor ve onu resmi kamu alanı olarak inşa etmeye çalışıyor. Böylece imparatorluğun elitleri aracılığıyla bir araya getirilen farklı kamusal alanlar hayali şiddet yöntemleriyle berhava ediliyor.

Dolayısı ile bugün farklı kamusal alanları kapsayabilen, onları özel alana tıkıştırmayan bir devlet anlayışını kavrayabilmek için bu mesele çok önemli. Ruhban Okulu, Yetimhane, Galata Rum Okulu gibi yapıların şehrin kamusal hayatına nasıl ve hangi yöntemlerle katılacakları çok önemli.    

 Bugüne kadar eski kamusallık modeline tıkıştırıldığı için ne yapılacağı bilinmeyen Büyükada’daki Rum Ortodoks Yetimhanesi’nin modern kamusal alan deneyimi açısından keşfedilmeyi bekleyen eşi benzeri olmayan bir fırsat olduğunu düşünüyorum.

Yetimhane iki farklı kamusallık biçimine işaret ediyor

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyılında zannedersem iki ayrı modernleşme tipi üzerinde durmak mümkün.  

Bunlardan birincisi toplulukları “milletler” olarak inşa etmeye dayanan ve imparatorlukta ve onun ekümenik dünyasında ve elbette ki şehirsel mekanlarında kompartımanlaşmış bir kamusal alanını yeniden inşa eden dinamikler. Dini kurumların, okulların altında kimlikler prototiplere dönüştürülüyor, seküler olmayan bir kültürel kamusal alan oluşturuluyor.

Buna neo-klasik tipteki modernleşme adı verilebilir. Bugünkü ulus-devletler genellikle bu modernleşme tipinin uzantısı. Bu tipteki bir kamusal alan kapsayıcı değil, doğal olarak.

19. yüzyılda dediğim gibi imparatorluğun yerleşim alanları, coğrafyaları, şehirleri geleneksel olarak kompartımanlaşmış toplulukları barındırıyor. Topluluklar dini yapıları, eğitim kurumlarıyla, sosyal yapılarıyla ayrışmış durumdalar. Modernleşmenin kurumları da bu açıdan tarihselci ve milli mirası (ya da canlandırmacı akımı) yeniden icad ediyorlar. Bunun izlerini yalnızca siyasette değil, mimarlıkta, edebiyatta, müzikte görüyoruz. Osmanlı imparatorluğunda bu tür bir modernleşme süreci yaşayan ve başı çeken Ortodoks Rumlar. Alfabenin standartlaştırılması, konuşulan farklı lehçelerin yerini resmi Rumca’nın alması, yeni eğitim kurumları yanında tıp, tarih, edebiyat, müzik, spor, bilim alanlarında entelektüel bir gelişme yaşanıyor. Ancak bu kamusal alan milli, yani kapsayıcı değil. Entelektüel alan da dini ve yönetsel kurumlara bağımlı ve patronaj altında. Kültür ve sanat alanı aynı zamanda sınıfsal çelişkileri örten bir işlev görüyor.

 Bugün farklılıkları kapsayan bir kamusal alan kavramını tartışmaya çalışırken kuruluşunda bu gerilimin hafızasını taşıyan kurumların ele alınma biçimlerinin çok değerli olduklarına inanıyorum.  

Yetimhane modern kamusal alan deneyimi açısından keşfedilmeyi bekleyen eşi benzeri olmayan bir fırsat

Bir de ikinci modernleşme tipi var, iktidar gücünü kullanarak elde edilen imtiyazlarla, yani  birincisi tarafından bastırılan.

Bu toplulukların iç içe geçtikleri, dışarısı ile ilişki kurdukları “seküler” mekanlar. Bugünkü modern kamu yönetimleri kavramının geliştiği yerler olarak bakılabilir Bu mekanlar özel konumları, sosyal yapıları nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti’nin modern kamu kavramının “kuluçka alanları”. Kültür ve sanat kurumları, entelektüel hayatın yenilikçi yapıları bunun etrafında saçaklanıyor.

Seküler olmayan, neo-klasik millet modeli ile toplulukları, farklılıkları kapsayıcı kamu modeli arasındaki gerilim Türkiye Cumhuriyeti gibi ulus-devletlerin siyasal hayatını belirleyen temel dinamiklerden biri olarak günümüze kadar geliyor.

Türkiye’nin modern kamu yönetimleri modeli de, kurumları da, hatta kültürel kamusal alanı da, siyasal elitleri arasındaki mücadelelerin tarihi de hem bu sekülerleşmemiş (kompartımanlar içindeki) soylulaştırma dinamiklerini, hem de - bastırılmış olsa da-  hem de diğerini içeriyor. Kırım Savaşı ve sonrasındaki büyük savaşların yarattıkları krizler sonrasında ortaya çıkan, Birleşmiş Milletler, UNESCO, AB gibi ulus-devletler ötesi yapıların ortaya çıkmasını sağlayan farklı bir modernleşme biçiminin izlerini taşıyor.    

Bugüne kadar eski kamusallık modeline tıkıştırıldığı için ne yapılacağı bilinmeyen Büyükada’daki Rum Ortodoks Yetimhanesi’nin modern kamusal alan deneyimi açısından keşfedilmeyi bekleyen eşi benzeri olmayan bir fırsat olduğunu düşünüyorum.

Yetimhane’nin dönüşümü konusunda izlenecek yol da hangisinin tercih edildiğinin işaretlerini verecek: Hangi modernleşme tipini tercih ediyoruz? Farkılıkları dışlayan, ötekileştiren, özel alana tıkıştıran mı? Yoksa kapsayıcı olan, geliştiren, şehrin kamusal hayatını zenginleştiren bir kamusallığı mı?

Bugün farklılıkları kapsayan bir kamusal alan kavramını tartışmaya çalışırken kuruluşunda bu gerilimin hafızasını taşıyan kurumların ele alınma biçimlerinin çok değerli olduklarına inanıyorum.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Rum Ortodoks YetimhanesiBüyükada

Yorum Yazın

Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Provokasyonların sigortası sürecin toplumsallaşması
    Gönen Orhan
    Gönen Orhan CHP'li Belediyelere operasyon neden kaçınılmaz?
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş Farklı bir kamusal alan deneyimi açısından Yetimhane eşi benzeri olmayan bir fırsat
    Başak Yağmur Eray
    Başak Yağmur Eray Sovyetler’den AKP’ye: Çöküş mü, kontrol mü?
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Konut hayalleri borsada: 25 santimetre karelik umutlar
    Tuğba Muslu
    Tuğba Muslu Tahakkümün iki yüzü: Doğa ve Kadın
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Çocuklar ne zaman yalan söylemeli?
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy CHP nasıl kurtulur?
    Onur Tuğrul Karabıçak
    Onur Tuğrul Karabıçak Toplumun disiplinsizleşmesi ve Reklam Devleti
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Çanlar kimin için çalıyor?
    Oğuz Demir
    Oğuz Demir Mutsuzlar Ekonomisi: Çalışan da Dertli, Çalışmayan da
    Kübra Evliyaoğlu
    Kübra Evliyaoğlu Eksilen pay, çalınan rıza
    Bora Şahin
    Bora Şahin Baba – oğul politik rollerine yeni bir soluk: Nişanyanlar
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk Çerçioğlu olayı ve belediyelerin çözülüşü
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı