Büyümek için büyümek bir
kanser hücresinin ideolojisidir
Yılın 2. Çeyreğinde büyüme rakamının%4,8 olarak açıklanması ve bu büyümenin lokomotifinde inşaat sektörünün yer alması sizi şaşırtmış olabilir, ama beni hiç şaşırtmadı.
Konu hakkında Türkiye’nin önde gelen ekonomistlerinin rakamları analiz ederek sunduğu detaylar elbette çok kıymetli. Rakamların kendi içindeki çelişkiler, örneğin tarım sektöründeki daralmanın olumsuz etkileri, ayrı başlıklar altında değerlendirilmeyi hak ediyor. Öte yandan, dünyanın en yüksek ticari kredi faiz oranlarına rağmen sanayi, hizmet ve ticaret sektörlerinde görülen artış, yeni dönemin iş modeline dair ipuçları veriyor.
Türkiye gibi bir geçiş ülkesinde hizmet ve ticareti önemsememek yersiz olur; ancak bunun için otokratik yaklaşımlara son vermek gerekiyor. Kredi kullanmak bir yana, avansla çalışan, parasını peşin alan, yükte hafif, pahada ağır ve iş gücünde tutumlu sektörler hızla yükseliyor. Emek yoğun sektörler ise ya geriliyor ya da yerinde sayıyor. Türkiye’nin vergi rekortmenlerine bakmak bile bu tabloyu anlamak için yeterli.
Bu konfigürasyon değişikliğinin kalıcılığı, sürdürülebilirliği ve Türkiye’yi dünya sıralamasında yıllardır hayal ettiği yerlere taşıyıp taşımayacağı ise ayrı bir tartışma konusu. Unutmayalım, hiçbir ülke yerinde durmuyor.
Büyüme rakamlarının sahte enflasyon raporlarının ardına saklandığını düşünsek bile, inşaat ekonomisindeki büyümenin gerçekliğini kabul etmek zorundayız.
Akıl almaz bir depremle yıkılan şehirlerin yeniden imarını bir kenara bıraksak bile, konut satışlarının rekor üstüne rekor kırmasını nereye saklayacağız? Büyümeyi inşaat sektörünün çekmesi değil, çekmemesi haber değeri taşırdı.
Türkiye, dışarıdan bakıldığında adeta kocaman bir şantiye gibi görünüyor. Herkes ev yapıyor, ev alıyor, ev satıyor, ev konuşuyor. İstanbul’un sokaklarında, kentsel dönüşüm adı altında “bir daireye iki daire” veren apartman projeleri için vızır vızır çalışan kamyonlar, şehrin en eski semtlerini şantiye alanına çevirmiş durumda. Hafriyat kamyonları dar sokaklarda ilerlemekte zorlanıyor.
Bugün “bir daireye iki daire” modeliyle yenilenen apartmanlar, ekonomik ömrünü tamamladığında, geleceğin kat karşılığı anlaşmaları bilimkurgu filmlerinde bile göremeyeceğimiz kaotik bir distopya vaat ediyor.
Bununla birlikte Türkiye’de gelir eşitsizliğine dair çalışmalara göz ucuyla bakmak bile, inşaat sektörünün öncülüğünde büyüyen ekonominin sırrını anlamaya yeter. Türkiye, dünya gelir eşitsizliği (OECD) sıralamasında ilk üçte yer alıyor.
Yüksek TL faizine, altına dayalı getirileri eklediğinizde, konut piyasasının nasıl finanse edildiği açıkça ortaya çıkıyor. Dünyanın en toksik konut kredileri ise nadir Hint baharatı misali, finansmanda eser miktarda kullanılıyor. Finansman oranları acınacak seviyelere düşmüş durumda.
Ortalama bir ekonomide, konut kredisi kullanmadan ev almak uzaylı istilası gibi görülürken, Türkiye kredisiz satış rekorları kırıyor. Bu gerçeklik bizi başka bir tanıma götürüyor: Servet Oligarşisi. Türkiye, servet eşitsizliğini daha da konsolide ederek büyüyor.
Bu durumu büyümenin motoru olan inşaat sektörünün finansman modelinde görmek mümkün. Ticaretteki yüksek faiz oranları, başarılı olanların sermaye yoğun çalışanlar olmasını sağlıyor. Çok kredi kullananlar bir süre sonra ya oyundan çekiliyor ya da küçülüyor. Bireysel finansmandaki yüksek faiz ise artan fiyatlarla birleştiğinde, sermayesi olmayanları piyasanın tamamen dışına itiyor.
Araştırmalar, dünyada servetin gayrimenkule dönüştüğünü doğrularken, Türkiye’de bunu araştırmaya bile gerek yok; parası olmayan zaten gayrimenkule ulaşamıyor. Türkiye adeta koca bir konut gibi, ama kamusal alanlar da eş zamanlı cangıla dönmüş durumda.
Son bir haftada dört bisikletli, bilinen kazalarda hayatını kaybetti. “Bisikletli ölümü”ne kaza demek, aslında cinayeti gizlemek. Kamusal alanlar bozulurken, inşaatlar yükseliyor.
Türkiye büyüyor, ama Müdürüm Ersin Özince’nin dediği gibi: “Neresi büyüyor?”,
Baştaki alıntıya, yani Hüzün Üçgeni filminde Amerikalı komünist Woody Harrelson’ın hatırlattığı gerçeğe dönmeliyiz: Büyümek her zaman iyi midir? Büyüyen bir kanser hücresine alkış mı tutacağız? Servet oligarşisinin büyümesine, servetin egemenliğini ilan etmesine, konut kredisi kullanılmadan kırılan konut şampiyonluğuna mı sevineceğiz?

Yorum Yazın