MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Yeni ‘çözüm süreci’ ve Cumartesi Anneleri 

ANA SAYFASİYASETYeni ‘çözüm süreci’ ve Cumartesi Anneleri 
Yeni ‘çözüm süreci’ ve Cumartesi Anneleri 

Cumartesi Anneleri, Kürt sorununda, zorla kaybetmelere karşı yürütülen mücadelede, hakikat, adalet ve onarıcı adalet arayışının güçlü bir sembolü haline gelmiştir.

01 Temmuz, 2025, Salı 06:10
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz

Cumartesi Anneleri, Türkiye’de devlet şiddetine karşı toplumsal hafıza oluşturma, kamusal hafızayı canlı tutma ve hakikat ile adalet arayışı açısından örneği olmayan bir rol üstlenmiştir. Onlara uygulanan yasak Anayasaya aykırıdır. Yeni çözüm sürecinde, toplumsal desteğin artması ve sürece güvenin sağlanması için, bu hukuksuz yasağın ve keyfi sınırlamaların tamamen kaldırılması, son derece önemlidir.

Toplumun farklı kesimlerinde, yeni çözüm sürecine ilişkin şu sorular ve kaygılar yaklaşık sekiz aydır gündemdeki yerini koruyor: “Süreç neden tıkandı?”, “Neden yavaş ilerliyor?”, “Bu süreç barış ve demokratikleşme ile sonuçlanacak mı?”

DEM Parti ve iktidar yetkilileri bu tür sorularla karşılaştıklarında genellikle “Kriz yok, süreç planlandığı gibi şeffaf bir biçimde ilerliyor” şeklinde yanıtlar veriyor. Ancak süreci yakından takip edenlerin büyük çoğunluğu, tarafların açıklamalarındaki kadar iyimser değiller.

Bu durum, sürecin doğasından kaynaklanan belirsizlikler nedeniyle bir noktaya kadar anlaşılabilir. Ancak geçmiş çözüm süreci deneyimleri ile özellikle son yıllarda iktidar partisinin ülkeye yaşattığı olumsuzluklar ve derinleşen siyasal kutuplaşma dikkate alındığında, toplumun temkinli yaklaşımı haklı bir noktada durmaktadır.

Muhalif kamuoyunda yaygın kanaat, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, sürecin temel amacını kendi iktidarını tahkim etmek ve güçlendirmek olarak gördüğü yönündedir. Erdoğan pozisyonunu ve tavrını,  sürecin doğal ihtiyaçlarına göre değil genellikle kendi siyasi iktidar hesaplarına göre belirliyor. 

Bu durum, yeni çözüm sürecinin barışla taçlanabilmesi için iktidarın güven artırıcı adımlar atmasının zorunluluğunu ortaya koymaktadır. TBMM’de bir “Barış Komisyonu” kurulması, hasta tutukluların durumu ve ceza infaz sistemiyle ilgili sorunların çözülmesi öncelikli başlıklar arasında yer almaktadır.

Gözlerimiz Yollarda, Ellerimiz Yakalarında: Cumartesi Anneleri

Bir diğer önemli konu başlığı ise, Cumartesi Anneleri’nin oturma eylemlerinde dile getirilen talepler, yasaklar ve son dönemdeki sayı kısıtlamasıdır. 

Cumartesi Anneleri, 27 Mayıs 1995 tarihindeGalatasaray Meydanı’nda başlattıkları eylemlerle, zorla gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetinin açıklanmasını, faillerin yargılanmasını ve cezasızlık politikasının sona ermesini talep ediyor.

İHD verilerine göre, 1990-1995 yılları arasında yaklaşık 800 kişi gözaltında kaybedildi. Bu kayıpların büyük çoğunluğunu Kürt siyasetçiler, gazeteciler ve insan hakları savunucuları oluşturuyor. O dönemde kayıplardan sorumlu olduğu belirtilen gruplar ise güvenlik güçleri ve köy korucuları.

Cumartesi Anneleri, 213. haftada (1999 yılında), devlet güçlerinin artan baskısı ve şiddeti nedeniyle eylemlerine geçici olarak ara vermek zorunda kaldı.

Ancak, Avrupa Birliği ile müzakere sürecinin başlaması, demokratikleşme çabaları ve Kürt sorununa çözüm arayışlarının yoğunlaştığı dönemde, 31 Ocak 2009 tarihindesessiz oturma eylemlerini yeniden başlattılar.

Bu süreçteki en dikkat çekici gelişmelerden biri, 5 Şubat 2011 tarihinde, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile yapılan görüşmedir. Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi’nde yaklaşık 1 saat 15 dakika süren görüşmede, Cumartesi Anneleri; kayıpların akıbeti, faili meçhul cinayetler, JİTEM gibi illegal yapılanmaların araştırılması, zamanaşımı engelinin kaldırılması ve TBMM’de bir araştırma komisyonu kurulması gibi taleplerini dile getirdiler.

Başbakan Erdoğan, bu taleplerle ilgili olarak çalışmalar yapacaklarını ifade etti, ancak somut bir sonuç alınadı. Verilen sözler kısa sürede unutuldu.

Aynı tarihte, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Zafer Üskül, iki kayıp vakası hakkında çalışma yürütüldüğünü, bunlardan birinin Cemil Kırbayır vakası olduğunu belirtmiş ve Kırbayır’ın işkence sonucu öldürüldüğü sonucuna ulaştıklarını açıklamıştı. Ancak ne Cemil Kırbayır’ın cesedine ulaşıldı ne de failler hakkında bir yargılama süreci başlatıldı.

Bu çalışma, TBMM tarihinde kayıplar konusunda hazırlanan ilk ve tek resmi rapor olarak kayıtlara geçti.

Cumartesi Anneleri, Kürt sorununda, zorla kaybetmelere karşı yürütülen mücadelede, hakikat, adalet ve onarıcı adalet arayışının güçlü bir sembolü haline gelmiştir. Uluslararası insan hakları hukukunun temel ilkeleri doğrultusunda, Türkiye’nin, zorla kaybetmelere karşı etkili soruşturma yürütmesi, failleri yargılaması, mağdur ailelerine adalet sağlaması ve hakikati açıklaması gerekmektedir.

700. Hafta ve Sonrasındaki Yasaklar

25 Ağustos 2018 tarihinde, Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta eylemi, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatıyla, Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından yasaklandı.

Bu yasağa rağmen eylemi sürdürmek isteyen 46 Cumartesi Annesi ve insan hakları savunucusu, polis şiddetiyle gözaltına alındı. Bu müdahale, Cumartesi Anneleri eylemleri açısından önemli bir kırılma noktası oldu, Galatasaray Meydanı uzun süre güvenlik güçlerinin ablukasına alınarak erişime kapatıldı.

Bu keyfi yasak, hem ulusal hem de uluslararası insan hakları platformlarında yoğun tepkiyle karşılandı. Bu durum, Türkiye’nin toplumsal hafıza taleplerine yönelik sistematik bir bastırma politikası olarak değerlendirildi.

Anayasa Mahkemesi Kararı ve Uygulamadaki İhlaller

Anayasa Mahkemesi, 16 Kasım 2022 tarihinde, Maside Ocak başvurusu kapsamında verdiği kararla, toplanma ve gösteri hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Ardından Mart 2023’te, Gülseren Yoleri’nin başvurusu üzerinden ikinci bir hak ihlali kararı daha verdi.

Ancak bu kararlara rağmen yasak, yaklaşık 4-5 ay boyunca fiilen devam etti. Nihayetinde, 8 Nisan 2023 tarihinde, Cumartesi Anneleri, 941. hafta eyleminde, yalnızca 10 kişiyle sınırlı olmak koşuluyla Galatasaray Meydanı’na çıkabildi.

Bu sayı sınırlaması hala devam ediyor. Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen, idarenin keyfi uygulamalarla, Anayasa’nın 34. maddesi ile güvence altına alınan hakları ihlal etmeyi sürdürüyor.

Hakikat, Adalet ve Toplumsal Bellek

Zorla kaybetme, uluslararası insan hakları hukukunda ağır bir suç, kimi durumlarda ise insanlığa karşı suç olarak kabul edilmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye aleyhine açılan birçok zorla kaybetme davasında, yaşam hakkı, işkence yasağı ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Cumartesi Anneleri, Türkiye’de devlet şiddetine karşı toplumsal hafıza oluşturma, kamusal hafızayı canlı tutma ve hakikat ile adalet arayışı açısından örneği olmayan bir rol üstlenmiştir.

Galatasaray Meydanı, kolektif hafızanın mekânsal bir simgesi haline gelmiştir.

Cumartesi Anneleri, Kürt sorununda, zorla kaybetmelere karşı yürütülen mücadelede, hakikat, adalet ve onarıcı adalet arayışının güçlü bir sembolü haline gelmiştir.

Uluslararası insan hakları hukukunun temel ilkeleri doğrultusunda, Türkiye’nin, zorla kaybetmelere karşı etkili soruşturma yürütmesi, failleri yargılaması, mağdur ailelerine adalet sağlaması ve hakikati açıklaması gerekmektedir.

Yeni çözüm sürecinde, toplumsal desteğin artması ve sürece güvenin sağlanması için, bu hukuksuz yasağın ve keyfi sınırlamaların tamamen kaldırılması, son derece önemlidir.

Uluslararası hukuk ve Türkiye Anayasası, toplanma ve gösteri hakkının keyfi biçimde sınırlandırılmasını açıkça yasaklamaktadır. Bu hukuksuzluğa son vermek, aynı zamanda yeni çözüm sürecinin ruhuna da uygun düşecektir.

  • TBMM’de ‘çözüm komisyonu’ TBMM’de ‘çözüm komisyonu’
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Cumartesi AnneleriBarışDemokratikleşme

Yorum Yazın

Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Hasan Bülent Kahraman
    Hasan Bülent Kahraman Sol dönüşüm ve kültür
    Akın Özçer
    Akın Özçer Seyfettin Çilesiz’in çilesi
    Eser Karakaş
    Eser Karakaş İhale kanununun iki, üç maddesi Türkiye’yi bitirdi
    Yüksel Işık
    Yüksel Işık 17 Ağustos’tan alınması gereken hisse
    Murat Kartalkaya
    Murat Kartalkaya Program tıkır tıkır Maşallah!
    Cengiz Kapmaz
    Cengiz Kapmaz Rojava süreci bozar mı?
    Mustafa Ergen
    Mustafa Ergen Büyük Dil Modellerinin Ateşi Çıkarsa
    Fahri Bakırcı
    Fahri Bakırcı “Yeter söz milletindir” sloganı üzerine (2)
    Murat Paker
    Murat Paker Psikoterapi nedir?
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel Kamuoyu desteğinin süresi var mıdır?
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy İnan Güney ya da nöbetleşe mağduriyet
    Turgay Bozoğlu
    Turgay Bozoğlu Dezenflasyon masalı, yoksulluk gerçeği
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş Sistemin enkazı altında kalan hafızayı kurtarmak
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal Siyasette etik omurga
    Deniz Nas
    Deniz Nas Machiavelli'ye göre bir ‘Prens’ hangi özelliklere sahip olmalıdır?
    Bilal Sambur
    Bilal Sambur Üniversite bina değildir, üniversite hümanizimdir!
    Herkül Millas
    Herkül Millas Batı ile Doğu’nun farkları
    Gülşah Eker
    Gülşah Eker Şehirleri dinlemek: Yerel karar alma süreçlerinde veri neden önemli?
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Alaska satranç tahtası
    Bilgehan Uçak
    Bilgehan Uçak Simi’nin plajları
    Aydan Bakan
    Aydan Bakan Sevgili küçüğüm
    Betül Özdemir Güran
    Betül Özdemir Güran Ne kadar iyi olabilirsin ki!
    Beril Esra Atahan
    Beril Esra Atahan Hiçbir yer evin değilse, her yer evin oluyor
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Yargının siyaset kıskacı ve Yeni Çözüm Süreci dengeleri
    Yavuz Saltık
    Yavuz Saltık Kültür ve sanat yoksunluğu: Görünmeyen uçurum
    Başak Yağmur Eray
    Başak Yağmur Eray Görünüşün gücü ve hakikatin çürüme ile imtihanı
    Ahmet Ziya Gökalp
    Ahmet Ziya Gökalp Gerçek, Anlatının Gölgesinde Kayboluyor
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Finans Alla Turca
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı