Kürt sorununda silahların ve çatışmanın devre dışına çıkarılması için yürütülen çalışmalar bir yıldır önemli bir yol aldı. Ancak ülkeyi yöneten iktidar partisi, Kürt sorununun kök nedenini tartışmaktan ve konuşmaktan hâlâ imtina ediyor. Bu durum, yeni çözüm sürecinde kat edilen yolu ciddi biçimde tehdit ediyor ve geriye dönüş riskini artırıyor.
Cuma günkü yazımda, içinde bulunduğumuz geçiş sürecinde yapılması gerekenler üzerinde durmuş, pozitif barış süreci için bir yol haritası belirlenmesi ihtiyacını vurgulamıştım.
Barışın inşasının yol haritasının en önemli unsuru, geçmişle yüzleşmek, hakikati açığa çıkarmak ve geçiş dönemi adaletini sağlamaktır. Başka bir ifadeyle barışın yol haritası, silahlı çatışma döneminin yaralarını iyileştirecek, suçluları açığa çıkaracak, cezasızlık politikasına son verecek ve toplumda adalet duygusunu güçlendirecek bir çerçeveyi içermek zorundadır.
TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda konuşan tarafların ve farklı mağdur gruplarının temsilcilerinin çoğu, bu doğrultuda talepler dile getirdiler.
Benzer şekilde, Akil İnsanlar Heyetleri bölge raporlarında ve dönemin TBMM Araştırma Komisyonu raporlarında da konu birçok boyutuyla ele alındı. Yüzlerce yerli ve uluslararası sivil toplum ve insan hakları örgütünün belgelerinde de bu husus kapsamlı biçimde değerlendirildi.
Çatışma çözümü çalışmalarında bu konu, “geçmişle yüzleşme”, “geçiş dönemi adaleti” ve “hakikati bilme hakkı” kavramlarıyla ifade edilir. Birçok ülkede bu süreç yıllar süren zorlu bir çabayla yürütüldü.
Geçmişle yüzleşme ve geçiş dönemi adaleti yalnızca suçları soruşturmak değil; toplumun ortak bir hakikat üzerinde buluşmasını, mağdurların onarılmasını ve gelecekte benzer şiddetlerin önlenmesini hedefler.
Bu nedenle, hakikatin açığa çıkarılması, toplumun yaşananları bütün çıplaklığıyla öğrenmesi için Güney Afrika, Şili, Arjantin, Fas gibi ülkelerdeki örneklere benzer bir Hakikat Komisyonu kurulmalıdır.
Bu komisyon bir yasayla kurulmalı, yetkileri açıkça tanımlanmalı ve faili meçhul cinayetleri, savaş suçlarını, zorla kaybetmeleri, işkenceleri, sivillere yönelik şiddet olaylarını araştırarak rapor hazırlamalıdır. Komisyonun içinde mutlaka sivil toplum temsilcilerine ve uzmanlara yer verilmeli, devlet ve güvenlik kurumlarının arşivlerine erişimi sağlanmalıdır.
Ayrıca güvenlik ve yargı kurumlarının demokratikleşmesi ve geçmişte ihlallere karışmış kurumların yeniden yapılandırılması gerekir.
Birçok ülkede hakikate ulaşma ve geçiş dönemi adaletini sağlama süreci çeşitli aşamalardan ve mekanizmalardan oluşmuştur. Bu aşamaların önceden belirlenmesi hem çalışmaları hızlandırır hem de toplumda onarıcı bir işlev görür.
Türkiye, dünyadaki farklı çatışma çözümü modellerinden yararlanarak, parlamento, sivil toplum, akademi ve konu uzmanlarıyla birlikte demokratik bir yol haritası oluşturmalıdır.
Ekim ayında TBMM komisyonunun hazırlayacağı raporda bu konu mutlaka yer almalıdır. Geçmişle yüzleşmeden adalet sağlanamaz; adalet sağlanmadan da barış inşa edilemez.
Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz, “Tibet Ana” ve Diğerleri
İki gün önce Ceylan Önkol’un ölümünün 16. yıl dönümüydü. 16 yıldır ölümü aydınlatılmadı.
Ceylan Önkol, 12 yaşında, Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Şenlik köyü yakınlarında hayvan otlatırken yaşamını yitirdi. Ailesi ve insan hakları örgütleri, bölgede askeri faaliyetler nedeniyle havan ya da obüs mermisinin patladığını, atışın karakoldan yapılmış olabileceğini savundu. Resmî makamlar ise Ceylan’ın eski bir mühimmata çobanlık yaparken dokunduğunu ileri sürdü.
Olay yerine savcı üç gün sonra, “güvenlik” gerekçesiyle gitti; deliller zamanında toplanmadı. Ailenin ve sivil toplumun başvurularına rağmen, hiçbir askerî veya sivil sorumlu hakkında işlem yapılmadı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2017’de verdiği kararda, Türkiye’yi etkili soruşturma yürütmediği gerekçesiyle mahkûm etti.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Uzmanı ve TİHV yöneticisi Prof. Dr. Ümit Biçer, hazırladığı raporda, otopsinin hatalı yapıldığını ve Ceylan’ın “savunma pozisyonundayken” öldürüldüğünü belirtti; patlamanın çocuğun müdahalesi olmaksızın, önünde veya yere yakın bir noktada meydana geldiğini vurguladı.
Ceylan’ın katledilmesi AK Parti iktidarının hemen öncesine denk geliyor; ancak soruşturması AK Parti döneminde yürütüldü ve tek bir kişi bile yargılanmadı.
Benzer şekilde, 12 yaşındaki Uğur Kaymaz, 2004’te Mardin’de polis kurşunuyla evinin önünde öldürüldü. İddiaya göre Uğur ve babası “eylem hazırlığındaki teröristlerdi”; davada görevli polisler beraat etti.
2016’da sokağa çıkma yasakları ve sokak çatışmaları sırasında öldürülen gençler, Cizre’de günlerce cenazesi sokakta kalan “Tibet Ana”, 10 Ekim Gar, Suruç, Roboski katliamları, Vedat Aydın’ın, Musa Anter’in, Tahir Elçi’nin öldürülmesi, köy yakmalar ve boşaltmalar…
Bu olayların hiçbiri aydınlatılmadan, sorumluları yargılanmadan, yakın tarihle bile yüzleşmeye cesaret edilemeden barış inşa edilemez. Kürt tarihinde derin yaralar açmış hiçbir katliam aydınlatılmadı, hiçbirinde adalet sağlanmadı.
Bugün Türkiye cezaevleri Kürt siyasetçileri ile dolu. Bazılarının cenazeleri hâlâ cezaevlerinden çıkıyor. PKK lideri 25 yıldır cezaevinde; ama 40 yıldır tek bir rütbeli, tek bir yüksek bürokrat hesap vermedi.
Bu gerçeğin idrakine varılmadan barış inşa edilemez; aksi takdirde başarı şansımız olmaz.

Yorum Yazın