MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Vakit kaybetmeden sosyal güvenlik reformu yapmamız gerekiyor

ANA SAYFASİYASETVakit kaybetmeden sosyal güvenlik reformu yapmamız gerekiyor
Vakit kaybetmeden sosyal güvenlik reformu yapmamız gerekiyor

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bir sabah parası kalmadığı için emekli maaşlarını yatıramadığının görülmesi karşısında nasıl bir toplumsal tepki oluşacağının endişesini yaşıyorum. Dolayısıyla iktidarların vakit kaybetmeden sosyal güvenlik reformu yapmaları zorunlu. Maalesef, ülkemizde şu anda böyle bir hava estiğini söyleyemeyeceğim.

12 Eylül, 2025, Cuma 00:25
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
İlter Turan
İlter Turan

1950’li yılların erken döneminde olmalı. Rahmetli pederimle birlikte seyahat ediyoruz. Yanılmıyorsam Erdek’teydi, bir beyle tanıştık. Favorilerinde hafif bir beyazlaşma var ama saçı simsiyah.  Sohbet sırasında “Efendim bendeniz elli üç yaşındayım” dedi. Ben hayretten donakaldım. Elli üç gibi artık ömrünün sonuna yaklaşmış bir beyin nasıl olur da saçları simsiyah olurdu. Şimdi tepkinizi görür gibi oluyorum, “Elli üç öyle ileri bir yaş değil ki, herhalde çocukça bir değerlendirme yapmışsın.” Size itiraz etmeyeceğim ama müsaadenizle bir istatistikten söz edeceğim.  Türkiye’de 1950 yılında kişinin doğumunda beklenen yaş süresi sadece 46.5 imiş. 2000-2005 aralığında bu rakam 66’ya yükselmiş. Internetten sorarak siz de öğrenebilirsiniz. Şu sırada ülkemizde ortalama yaşama süresi 77.3 yıldır. Bu sürenin kadınlar için biraz daha uzun, dolayısıyla erkekler için de biraz daha kısa olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla benim 1950’li yılların başlangıcında verdiğim tepki pek de şaşılacak nitelikte değil.

Şimdi gelelim ortalama ömrün neden ilgi odağı olduğuna. Bildiğiniz gibi ülkemizin emeklilik sistemi başlangıçta yaş değil, hizmet edilen sene üzerine kurulmuştu. İnsanların emekli olduktan sonra uzun yaşamayacağı, hatta bir kısmının çalıştığı dönemde ebediyete intikal etmesinin beklendiği bir dönemde hem hizmet süresinin çok uzun tutulmaması hem de yaş yerine hizmet süresinin esas alınması anlayışla karşılanabilir. Fakat seneler ilerledikçe ülkemizin demografik yapısının bir hayli değiştiğinin ve yaşam süresinin çok uzadığının görülmesine rağmen, hizmet süresi emeklilik sisteminin ana unsuru olmaktan bir türlü kurtulamadı.  Bunun sonucunda ortaya biraz tuhaf biraz da eğlenceli bulabileceğiniz ama devlet bütçesi açısından yıkıcı olduğu kuşku götürmeyen olgular çıktı.  Sadece iki örnek vermekle yetineyim. Bugün daha kırkına varmadan emekli olmuş bir insanla tanışabilirsiniz. Bu kişi mesela devletten otuz beş yıldır emekli maaşı alıyor da olabilir. Yetmiş beş yaşına varmıştır.  Sıhhatlidir. Daha uzun yıllar emekli maaşı almayı da ümit etmektedir. Bu kişinin emeklilik sistemine yaptığı katkının çok sınırlı olduğunu ama uzun süredir başkalarının yatırdığı gelirleri harcadığını söyleyecek olursanız, size itiraz etmem.  İkinci örneğe de sık rastlamanız mümkün. Bir kişi uzun süre önce emekli olmuştur ve emekli maaşı almaktadır, ama emekli olması çalışma hayatının sona erdiği anlamına gelmemektedir. Bazen aynı yerde, fakat çoğu zaman başka yerde çalışmaya devam etmekte ve oradan da maaş almaktadır. Başka türlü ifade edecek olursak, bu kişi çifte maaş almaktadır.

Bildiğiniz gibi Türkiye şu sıralarda çalışacak yaşta nüfusu kabarık olan bir ülkedir. Böyle bir ülkenin emeklilik yönetiminin çok rahat olması gerekir çünkü çalışanların tümünün emeklilik fonlarına katkıda bulunmaları söz konusudur. Böyle durumda bulunan bir ülkede eğer emeklilik ancak belirli bir yaşa erişilmesi sonrasında kazanılabilecek bir hak olsaydı, fonlar sosyal güvenlik kurum veya kurumlarının kasalarına akacak, buna karşılık çok az kişiye ödeme yapılacaktı. Ancak ülkemizde hizmet süresi esas alındığından ve emeklilik statüsünün kişinin çalışmasına engel teşkil etmemesi dolayısıyla, sosyal güvenlik kurumları emeklilere para yetiştirememekte, devlet bütçesine yük olmaktadırlar.

Şimdi haklı olarak soracaksınız: sorunun niteliği belli, kaynağı belli, neden bir çare bulunmuyor?  Galiba ülkemizin iktidara seçimle gelen kadrolar tarafından yönetildiğini unuttunuz. Aslında devletimiz sorunu farkında olduğundan, emekliliğe hizmet süresi yanında bir yaş sınırı da getirmeyi denedi. Sistem bir süre işledi, fakat sonunda EYT ya da emeklilikte yaşa takılanlar diye bir grup ortaya çıktı. Bu grup emeklilik için öngörülen süreyi doldurmakla birlikte, henüz emeklilik yaşına ulaşmamış kişilerden oluşuyordu. Son seçim öncesi muhalefetimiz bu kişilere sahip çıktı ve arzuladıkları takdirde emekli olabilmeleri gerektiğini ileri sürdü. Tabii bu kişilerin oylarını kaybetmek istemeyen iktidarımız da yaşa takılanların oylarının muhalefete akmasını engellemek için yaşa takılma olayını kanuni bir düzenleme ile şikayetçi olanlar açısından ortadan kaldırdı. Böylece emekli maaşı alanlar aktif nüfusun saygıdeğer bir yüzdesi olmaya devam ettiler.

Siz de muhtemelen biliyorsunuz ama ben hatırlatayım. Bizim sayın milletvekillerimiz görevleri sırasında, daha önceden emekliliğe hak kazanmışlarsa, milletvekili maaşı yanında bu emekli maaşını da alıyorlar. Ancak milletvekillikleri sona erdikten sonra aldıkları emekli maaşı ile milletvekili emekli maaşı arasında bir tercih yapıyorlar. Sanıyorum milletvekili emekli maaşının tatmin ediciliği karşısında, genellikle onu tercih ediyorlar. Milletvekillerinin bile bu avantajlı emeklilik sisteminden yararlandığı bir düzende emeklilik sisteminde değişiklik yapmanın pek kolay olmayacağını herhalde siz de gördünüz.

İşin ilginç tarafı, her gün gazetelerde de gördüğünüz gibi, devletin ödediği emekli maaşları bireylerin medeni ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalıyor. Sosyal güvenlik kurumlarının çok kişiye emekli maaşı ödediği bir ortamda yapılan ödemelerin tatmin edici olması imkansız denecek kadar zor. Şayet emeklileri tatmin edeceğim derseniz, bütçenin diğer birçok kaleminde fedakarlığa gitmeniz gerekiyor. Hemen ekleyeyim, mevcut hükümetin bütçe tahsislerinde kitleleri ihmal edip kendi yandaşlarına cömert davrandığını biliyorum. Benim işaret etmek istediğim daha genel ve kim iktidarda olursa olsun ilgilenmesi gereken bir sorun.

Pekiyi, çare nedir? Çare önermek mümkün ama, sistemi düzeltecek iktidarın, başlangıçta çalışan emekliler ve kısa sürede emekli olmayı tasarlayanlar arasında yaygın memnuniyetsizlik yaratacağına da kesin gözüyle bakabilirsiniz. Dolayısıyla emeklilik reformunu ancak iktidara büyük çoğunlukla gelen partiler iktidarlarının erken döneminde yapabilirler ki sonradan başka yollardan desteklerini arttırmaları mümkün olsun. O zaman bile pek kolay değil. Fransa’da emeklilik yaşının 62’den 64’e çıkarılması denendiğinde kıyamet koptuğu gerçeği yaşanalı pek de uzun bir süre olmadı. Ama sorunu görmezden gelmek, sadece ilerde çözülmesi daha da zor olan bir sorun yaratıyor. Türkiye’de tedricen asgari bir yaşa doğru ilerlemeyi öngören bir sistem zaten getirilmişti. Bu sistemin daha da geliştirilerek kararlılıkla uygulanması gerekiyor.  Burada kararlılık kelimesini özellikle vurgulamak yerinde olacaktır. İkinci olarak, emekli olduktan sonra bir yandan emekli maaşı alırken bir yandan da çalışmaya devam etmenin sona erdirilmesi lazım. Bu kuralın uygulanması için sadece çalışanın değil, çalıştıranın da izlenmesi gerekiyor. Emekli maaşı alanı çalıştıranın ağır biçimde cezalandırılması gerekecektir, yoksa işletmeler emekli maaşı alan kişilere ucuz bir emek kaynağı olarak yaklaşabilirler.

Ülkemizde demografik değişim her bakımdan çoğumuzun beklediğinden daha hızlı yaşandı. Örneğin, 1950’li yıllarda nüfusun çok büyük bir bölümü köy tanımına giren yerlerde yaşarken bugün yüzde seksen beşin üzerinde bir kısmı kent tanımına giren yerlerde ikamet ediyor. Ömrün uzamasında da benzer bir olay gerçekleşti. Kişilerin doğdukları zaman yaşamaları beklenen süre elli yılın altındayken şimdi yetmişin üzerine çıktı. Ortalama ömür de neredeyse seksen yıla yaklaştı. Devlet yapısının ve uygulamalarının yarım asra sıkışan bu değişim sürecine ayak uydurmasının mümkün olmamasına pek şaşmamak gerek. Ancak, değişimin hızı, onun yarattığı sorunları görmemize engel teşkil etmemelidir. Yukarda da ifade etmeğe çalıştığım gibi, sorunlara eğilmeyi ertelemek sorunların ortadan kalkması ile değil, sadece daha da ağırlaşması ile sonuçlanıyor.

Ben Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bir sabah parası kalmadığı için emekli maaşlarını yatıramadığının görülmesi karşısında nasıl bir toplumsal tepki oluşacağının endişesini yaşıyorum. Kaldı ki, bir devlet herhalde tüm bütçesini toplumun emekli kesimini finanse etmeye ayıramaz. Diğer cari harcamaları yanında bir de yatırım bütçesine sahip olması gerekiyor. Dolayısıyla iktidarların vakit kaybetmeden sosyal güvenlik reformu yapmaları zorunlu. Maalesef, ülkemizde şu anda böyle bir hava estiğini söyleyemeyeceğim.

 

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

İlter Turan
    İlter Turan

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz İktidarın hukuksuz planları ve CHP’de derinleşen kriz
    Fahri Bakırcı
    Fahri Bakırcı “Bilimci” ve “Yiyimci” Makyavelizm üzerine (2)
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Nas nasıl Riba’ya dönüştü?
    İlter Turan
    İlter Turan Vakit kaybetmeden sosyal güvenlik reformu yapmamız gerekiyor
    Başak Yağmur Eray
    Başak Yağmur Eray Siyasetin kırılgan zemini: Mazlumluk ve güç ikilemi
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Türkiye’nin Avrupa anahtarı: Erdoğan ile Özel’in buluşma noktası
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Çocukları sevgiyle şımartmak
    Erdem Bağcı
    Erdem Bağcı Türkiye ekonomisi SWOT analizi
    Onur Tuğrul Karabıçak
    Onur Tuğrul Karabıçak Erdoğan’ın iktidar pratikleri; İktidar üzerine pratik bir inceleme
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk Suriye 2. Çözüm süreci’nin sonunu mu getirecek?
    M. Coşkun Cangöz
    M. Coşkun Cangöz OVP 2026–2028: Nereye?
    Kübra Evliyaoğlu
    Kübra Evliyaoğlu Conatus’un gaspı: Halkın yaşama iradesine kayyum
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı