MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Türkiye ve Ortadoğu

ANA SAYFADIŞ POLİTİKATürkiye ve Ortadoğu
Türkiye ve Ortadoğu

Süreç içinde İktidar denetimindeki medyanın; Türk kamuoyunu bir başarı hikayesine inandırmak amaçlı yayınları gözlerden kaçmıyor.

14 Nisan, 2025, Pazartesi 07:10
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Bahattin Yücel
Bahattin Yücel

BOP’un Türkiye’ye yönelik kapsamlı bir nüfus planlamasını da içerdiği, bu amaçla tasarlandığı, -haklarını teslim etmeliyiz- başarıyla gizlendi. Türkiye’ye yerleştirilen, sayıları henüz kesin olarak kamuoyu ile paylaşılamayan, Suriyeliler “Ensar” olarak tanımlandılar. Belli ki, kamuoyunun olası tepkileri “İslami” dokunulmazlık ile dengelenmek istenmişti. Son günlerde Gazze’nin boşaltılmasıyla 1 milyon Filistinlinin gelişleri ise iktidara göre “hicret”.

Sovyet rejiminin çöküşün ardından, ABD’nin Ortadoğu’daki siyasal etkisi sürekli arttı. Enerji kaynakları yanında, tarih boyunca Dünyanın en önemli ticaret yollarının kesişme noktasında yer alan Bölge, Amerika Kıtasının keşfinden sonra yitirdiği önemi yeniden kazandı.

Irak’ın Kuveyt’e saldırtılmasıyla 1990 yılında başlayan, askeri operasyonlara, 2011 yılında Suriye de katıldı. Sonunda geçtiğimiz yılın sonlarında, Rusya ile anlaşmalı olduğu kuşkularını arttıran, Baas rejiminin çökertilmesiyle, bu ülke de üçlü Anglo-Sakson-İsrail İttifakının çıkarlarına uygun hale getiriliyor.

Süreç içinde İktidar denetimindeki medyanın; Türk kamuoyunu bir başarı hikayesine inandırmak amaçlı yayınları gözlerden kaçmıyor.

BOP’un Türkiye’ye yönelik kapsamlı bir nüfus planlamasını da içerdiği, bu amaçla tasarlandığı, -haklarını teslim etmeliyiz- başarıyla gizlendi. Türkiye’ye yerleştirilen, sayıları henüz kesin olarak kamuoyu ile paylaşılamayan, Suriyeliler “Ensar” olarak tanımlandılar. Belli ki, kamuoyunun olası tepkileri “İslami” dokunulmazlık ile dengelenmek istenmişti. Son günlerde Gazze’nin boşaltılmasıyla 1 milyon Filistinlinin gelişleri ise iktidara göre “hicret”.

İktidar sözcülerinin sürekli küçümsedikleri ” Eski Türkiye’nin” o dönemlerine ve sonrasına kısaca bakalım:

Cumhuriyeti kuran kadro içindeki askerler arasında, 1.Dünya Savaşında Ortadoğu’da çarpışmayan pek az kişi vardı. Örneğin Mustafa Kemal Paşanın son görev yeri Suriye Cephesindeydi. Enver Paşa onu İstanbul’dan uzak tutmak için bu yolu seçmişti. İnönü Yemen’de sonradan Başbakan atayacağı Refik Saydam ile birlikteydi.

Kurucular arasındaki -özellikle- askerler, büyük olasılıkla petrol yüzünden İngiltere’nin ağırlığını koyduğu bu bölgede, Arap’lar arasındaki çatışmalara katılmaktan ya da mezhep temelli yaklaşımlardan kaçınıyorlardı.

Türkiye’de iş başına gelen sivil ve askeri iktidarlar, CHP-MSP Koalisyon Hükumetinin 1974 yılında Kıbrıs’a askeri müdahalesinin ardından, Libya ile başlatılan yakınlaşmanın öncesinde, Ortadoğu’da Batı’nın isteklerine uygun davrandılar. ABD önderliğinde kurumsallaşan uluslararası siyasal yapılanmalarda yer aldılar. İlişkiler genelde İngiltere-ABD ekseninin çıkarlarını koruyan kuruluşlara katılmakla sınırlandı.

DP Soğuk Savaş yıllarında Türkiye’nin Dış Politikasını Batı İttifakının çıkarları doğrultusundan sapmadan yönetti. Bu süreçte Nasır’ın önderliğindeki “Baas” rejimini benimseyen Suriye, Mısır ile aynı bayrak altında birleşme yolundaydı. Birleşik Arap Cumhuriyeti adı verilen birliktelik, kuşkusuz “Seküler Arap Milliyetçiliğinin” bölgede etki alanını genişlemesi anlamına geliyordu. 

ABD, İngiltere ve NATO’yu tedirgin eden bir başka neden ise Sovyetler Birliğinin bölgede hissedilen etkinliğiydi. Sovyetler bu sırada “kapitalist olmayan yoldan kalkınma” modeli adını verdikleri, ekonomik programlarını hayata geçirmek isteyen, radikal subayların önderlik ettikleri Arap Milliyetçiliğini desteklediler.

Sovyetler Birliği Komünist Partisinin; geleneksel emek-sermaye çelişkisinden kaynaklanan, sınıf mücadelesine dayalı tezlerinin yerini, komünizme pek sıcak bakmayan, Batı emperyalizmine karşı tavırlı askeri yönetimlerin desteklenmesi aldı. Bölgede varlıklarını güçlendirmek için onlarla işbirliğini seçtiler. Süveyş Kanalı -kuşkusuz- Batılılar kadar onların da ilgi alanındaydı. Sovyet Yönetimi Mısır’da Nasır’ın Assuan Barajı projesine mali destek verdi. Baraj nedeniyle su altına kalacak bölgedeki Piramitler taşındı.

ABD ve İngiltere; Suriye- Mısır birleşmesiyle ortaya çıkacak gelişmenin, Bölgede etkinliklerini azaltacağını kuşkusuz fark ediyorlardı. Bu nedenle Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesi istendi.

Menderes hükumeti Suriye sınırındaki İslâhiye’de, zırhlı birlikleri konuşlandırdı. Askeri donanımın bu harekâtı başarıya götürmesinin güçlüğü kısa sürede anlaşılınca, Suriye’ye silahlı müdahaleden vazgeçildi.

Aynı günlerde Sovyetler Birliği lideri N. Kruşçev’in D. Berlin ziyareti sırasında verdiği, ancak Türk Kamuoyunda bilinmeyen demeci de etkili olmuştu. Kruşçev; “Güney komşumuz Türkiye sınırımızdaki askeri birliklerini çekerek, müttefikimiz Suriye’nin sınırlarında askeri yığınak yapıyor. Şimdiden uyarmak isterim; Sovyetler Birliği Suriye’ye yapılacak bir askeri müdahaleyi, kendi anavatanına yapılmış sayarak, karşılık verecektir,” diyordu.[1]

DP’nin dış politikası bu süreçte Batılardan daha fazla Batı yanlısı bir çizgiye yöneldi.

İlgi çekici bir başka gelişme, ana muhalefet partisi CHP’nin bu gelişmeler karşısında sessiz kalması ve partinin Genel Sekreteri Kasım Gülek’in, İslahiye’yi ziyareti sırasında askeri müdahale kararının arkasında olduklarını ifade eden demeciydi.

----

[1] Kruşçev belki de Türkiye ile Sovyetler arasındaki ilişkileri daha fazla germemek amacıyla, uzun yıllar sonra 29 Ekim kutlamaları sırasında ilk kez Moskova’daki Türk Elçiliğinde verilen resepsiyona katıldı ve birkaç saat geçirdi.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Büyük Ortadoğu ProjesiBOPNATOSovyetler BirliğiDemokrat PartiOrta Doğu

Yorum Yazın

Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Özgür Çoban
    Özgür Çoban Almanya’nın kâbusu: Neofaşist bir başbakan mümkün mü?
    Erdem Bağcı
    Erdem Bağcı Türkiye’nin Turizm Ekonomisi
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Suriye’de sandık oyunu: Barış mı, yeni kaos mu?
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Çin’den Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Amerika’dan Suudi Arabistan’a yapay zekada küresel yarış
    M. Coşkun Cangöz
    M. Coşkun Cangöz Gizemli borçlu kim?
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk Arzular, beklentiler ve Erdoğan’ın liderliği
    İlter Turan
    İlter Turan Araştırmaya önem vermek gerekiyor
    Kübra Evliyaoğlu
    Kübra Evliyaoğlu Müstemleke Defteri
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Rojava çözüm sürecini zorluyor mu?
    Erol Katırcıoğlu
    Erol Katırcıoğlu AKP+MHP  ‘koalisyonu’ da bozuluyor mu?
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy İçerdekilere iyi haberim var...
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı