MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Sofran açık olsun, alnın açık olsun, gönlün açık olsun…

ANA SAYFASİYASETSofran açık olsun, alnın açık olsun, gönlün açık olsun…
Sofran açık olsun, alnın açık olsun, gönlün açık olsun…

Şimdi, o sofralarda büyüyen çocuklar olarak en büyük imtihanımız; bu iklimde, bu tarihi dönemeçte tüm baskılara, korkulara inat “birlik” demek ve müşterek bir hikâye kurmak.

20 Mayıs, 2025, Salı 15:45
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Resul Emrah Şahan
Resul Emrah Şahan

“Misafire saklanan o salonların kapısı açıldı. Millet, tozlu koltukların üstündeki örtüleri kaldırıyor. Daha sofrayı kuracağız. Yemekleri yapacağız. Sonra o sofraya, bu toprakların kerem sahibi ‘Ekrem’ evlatlarıyla, ‘mert’ evlatlarıyla oturacağız. Mertçe konuşacağız. Samimi, gerçek, gönülden... Yeniden, hepimiz için yemeği aşı çeşitli olsa da sofrası bir olmanın hakikatini göstereceğiz.”

* Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan'ın 20 Mayıs 2025'te Karar Gazetesi'nde yayımlanan yazısıdır.

Çocukken annem bize üç ilke öğretti: Alnın açık olsun, sofran açık olsun, gönlün açık olsun. İnsan çocukken öğrendiklerini hayat boyu unutmuyor. Bu yazım da annemin üçüncü ilkesine dairdir: sofran açık olsun. Alnım açık, gönlüm açık, apaçık halde Silivri’den size çocukluğumun sofralarını anlatmak istiyorum.

90’lar Ankarası’nın küçük bir memur evinde, ama büyük, geniş dost sofralarında, gündüzden geceye yayılan muhabbetlerin arasında büyüdüm. Bir yanı sanat, bir yanı siyaset. Üstü örtülerle örtülmüş, girilmez salon koltuklarının dolup boşaldığı akşamlar… Misafir ağırlamanın gerçekten kutsal bir şey olduğuna inandığım çocukluğum, “Babamın nasıl bu kadar çok arkadaşı oluyor, anlamıyorum” diye kendime sormakla geçti. Saz çalındığında sohbetlerde susmak, hatta evin hiçbir yerinde konuşmamak, sessiz olmak ve dinlemek — nefesini tutarcasına…

Ben size bir çocuğun gözünden Türkiye ittifakı anlatayım. Hiç öyle sağ-sol, Sünni-Alevi, Türk-Kürt demeden. Gerçek bir Emrah hikâyesinden. O sofralarda amca dediğim, teyze dediğim nice güzel insanların çocuklarıyla evin giriş antresinde oynardık. Çocuktuk, çok severdik kalabalığı, dağıtmayı, oyun kurmayı. Hiç bilmedim, çocuktum, hangi arkadaşım zengin, hangisi fakir; derdimiz o küçük evde ortak oyun kurup salon kapısının hemen önünde birlikte oynamaktı.

O sofraların en uzun boylusu ve heybetlisi Arif amcaydı (Arif Sağ). Herkesin “başkan” dediği Murat Karayalçın hep biz çocuklarla ilgilenir ve hâlimizi sorardı. Kendine has şivesiyle Turan amca (Turan Tontoğlu) vardı; büyüyünce öğrendim, Artvinliymiş. Durukal Çulha vardı, çocukların gözdesiydi. Bize masal gibi tarih, kent anlatırdı. Trabzonluydu, mimardı ve Devlet Planlama Teşkilatı’nda yöneticiydi. Mehmet amca vardı, o da şiveli konuşurdu. Kürtmüş, büyüyünce öğrendim. Oğlu yakın arkadaşımdı. Yusuf amca vardı, komşumuzdu. Dindardı, bürokrattı. Necmettin Erbakan sevdalısıydı. Çok severdi sanat-siyaset masalarını. Güzel insandı. Oğlu Muhammed yakın arkadaşımdı.

Çocukluğumun sofralarından geçen amcalar, teyzeler, abiler, arkadaşlar… Belki herkesi her zaman aynı sofraya oturtamazdık ama, soframızda herkese yer vardı. Muhabbetlerde, sofralarda ortaklaşan ve bazen çatışan yetişkin seslerinin altında bir yerde çocuk oyunları kurulurdu. Arkadaşlığımız her buluşmada yeniden başlardı. Bu, kocaman bir birlik oyunuydu.

Geri dönüp beni ben yapan o eve, o sofralara, o oyunlara baktığımda, dostluk, samimiyet, bazen küslük olsa da sonunda hep barış görüyorum. Bizim evimizde her zaman aynı siyasi görüşten, mezhepten olmasa da ortak bir Türkiye hayalinde buluşanlar vardı. Doğru bildiğinden şaşmayan, ama doğru bildiği insanlardan da kopmayan Anadolu arifleri vardı.

Ankara’da büyüdüm dedim ya, Ankara’nın aynı zamanda bir ahî şehri olduğunu çok sonraları öğrendim. Ahî demek, kardeş demektir. Ahîler, bir sofraya birlikte oturmanın adabını bilerek yaşadılar. O sofrayı kutsal sayar ve derlerdi ki: “Sofra gökten indi, sen o sofraya haram lokma mı koydun?”. Ahîler, müşterek sofralarına kavga koyanı, hırs koyanı, çatışma koyanı, haram lokma koyanı, kibirle oturanı ayıpladılar. Bu davranışları birliğe, kardeşlik hukukuna ihanet saydılar.

Şimdi, o sofralarda büyüyen çocuklar olarak en büyük imtihanımız; bu iklimde, bu tarihi dönemeçte tüm baskılara, korkulara inat “birlik” demek ve müşterek bir hikâye kurmak.

Bu toprakların mayasını çalan Anadolu’nun yiğit insanlarının, ahîlerinin izinden gitmek. Samimi, kararlı, pazarlıksız ve gerçek. “Mertçe” yapmak, konuşmak, korkmadan.

Yaşar Kemal’e sormuşlar: “Sizce Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?” diye… Büyük üstat şöyle cevap vermiş: “Korku!” demiş. “İnsanlar korkudan konuşamıyor, yazamıyor, susuyor. Ama ben biliyorum ki korku bir dağ gibidir. Önünde durursan büyür. İçine yürürsen erir gider.”

Büyüdüm ve o sofralar tatlı birer hatıra oldu. Bu geçen zamanda korkmayı da öğrendim, mertliği de. Sorumluluk almayı da öğrendim, cezalandırılmayı da… Şimdi hücremin duvarlarına bakıyorum. Bazen çocuk Emrah soruyor: sen neden buradasın? Ben de cevap veriyorum, çocuk oyunlarını kurmak kadar kolay değilmiş, bu sofrada yetişkinlere düşen. Üzerimizdeki sorumluluğun yükü Türkiye kadar büyük, ama umudu da Türkiye kadar güzel.

Şimdi misafire saklanan o salonların kapısı açıldı. Millet, tozlu koltukların üstündeki örtüleri kaldırıyor. Daha sofrayı kuracağız. Yemekleri yapacağız. Sonra o sofraya, bu toprakların kerem sahibi “Ekrem” evlatlarıyla, “mert” evlatlarıyla oturacağız. Mertçe konuşacağız. Samimi, gerçek, gönülden… Yeniden, hepimiz için yemeği aşı çeşitli olsa da sofrası bir olmanın hakikatini göstereceğiz.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

Resul Emrah Şahan
Resul Emrah Şahan

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Özgür Çoban
Özgür Çoban Almanya’nın kâbusu: Neofaşist bir başbakan mümkün mü?
Erdem Bağcı
Erdem Bağcı Türkiye’nin Turizm Ekonomisi
Ali Kılıç
Ali Kılıç Suriye’de sandık oyunu: Barış mı, yeni kaos mu?
Burcu Ağca Karakaya
Burcu Ağca Karakaya Çin’den Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Amerika’dan SuudiArabistan’a yapay zekada küresel yarış
M. Coşkun Cangöz
M. Coşkun Cangöz Gizemli borçlu kim?
Armağan Öztürk
Armağan Öztürk Arzular, beklentiler ve Erdoğan’ın liderliği
İlter Turan
İlter Turan Araştırmaya önem vermek gerekiyor
Kübra Evliyaoğlu
Kübra Evliyaoğlu Müstemleke Defteri
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz Rojava çözüm sürecini zorluyor mu?
Erol Katırcıoğlu
Erol Katırcıoğlu AKP+MHP  ‘koalisyonu’ da bozuluyor mu?
Murat Aksoy
Murat Aksoy İçerdekilere iyi haberim var...
Ayşe Övür
Ayşe Övür Beyoğlu Apartmanları: Botter Apartmanı (1)
Bumin Yağız Avcı
Bumin Yağız Avcı Türkiye'nin yoksulluk çıkmazı: Rakamların ardındaki gerçek
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı