Simi’nin en iddialı olduğu koy bunlar değil, hiçbir tesisin yer almadığı, şezlongun şemsiyenin olmadığı ve sadece denizden ulaşılabilen bakir Agios Georgios koyu. … Simi, küçük olsa da denize girmeyi sevenler için çok şey vadeden bir ada.
Simi’de limanın etrafına kurulmuş olan meydanın dışında arabayla pek de bir yere gidemezsiniz çünkü yol yok!
Merkezden bir denize girilen Pedi’ye yol var, bir de adanın diğer ucundaki Panormitis Manastırı’na.
Kime sorduysak Pedi’ye burun kıvırdı, hele ilk akşam yemek yediğimiz lokantanın garsonu Pedi’yi öyle bir kötüledi ki insan ancak şahsi bir meselesi olsa böylesine düşmanca davranırdı.
Neyse, Pedi’ye gitmedik, zaten şöyle bir şey var, Simi’nin birbirinden güzel plajlarının hiçbirine arabayla ulaşma imkânı yok.
Limana gidip hepsinin nereye, kaçta gidip döneceği belli olan deniz dolmuşlarından birine atlıyorsunuz, sonra ver elini…
İşte orası çok karışık çünkü Simi’nin plajlarının hepsi birbirinden çekici.
Velhasıl, bizim elimizi verdiğimiz ilk plaj Agia Marina oldu.
Agia Marina, meydandan çıkıp sağa döndükten sonraki ikinci plaj, dolayısıyla da hepi topu onbeş dakika uzaklıkta.
Agia Marina’nın güzel yanlardan biri, rahat şezlong ve şemsiye haricinde iyi yemekler yapan bir de lokantası olmasıydı.
Bunun bir arka koyundaki Agios Nikolaos’ta da bir gün geçirdik ama ikisini mukayese edince Agia Marina’nın her açıdan çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim.
Gene de, Simi’nin en iddialı olduğu koy bunlar değil, hiçbir tesisin yer almadığı, şezlongun şemsiyenin olmadığı ve sadece denizden ulaşılabilen bakir Agios Georgios koyu.
Yüzerken, sahilin birkaç adım ilerisinden doksan derece diklikte yükselen dağı ve o yalçın kayalıkların arasında alabildiğine rahat koşuşturan keçileri görmek bu koyu diğerlerinden ayırıyor.
İşte Agia Marina, Pedi’yi atladık, Agios Nikolaos, Agios Georgios…
Adanın doğu tarafından aşağı iniyoruz.
Nanou ile Marathounta’nın methini işittiysek de bu iki koya gidecek fırsat bulamadık.
Böylece, adanın güney ucuna geldik.
Burada Seskli adında yerleşimin falan olmadığı bir başka adacık çıkıyor karşımıza.
Bu Seskli’yi sevme sebeplerimden biri de bizi buraya getiren tur teknesinin pek güzel bir mangal hazırlamasıydı.
Artık diğer yakadan geldiğimiz yere doğru yukarı çıkabiliriz.
Yine berrak suya sahip -suyun güzelliği bütün bu yerlerin değişmez özelliği- Diavates için belki “takım kayalıklar” denebilir.
Bir sonraki durakta, teorik açıdan, aslında bir misafirliğe gidiyoruz.
“Fokun Mağarası”nda bizi Bay Alex bekliyor.
Halimize bin şükür, mağaraya yüzerken Sayın Alex’in olanca nezaketini takınarak çoktan evini terk ettiğini gördük -aksi takdirde kendisiyle teşerrüf etmek zorunda kalırdık ki sanırım bunu ikimiz de istemezdik.
Denize girmek için bahsetmeye değer bir diğer yer de Agios Emilianos, buranın farkı bir manastırı olması.
Manastırın burada ne işi var, demeyin, çünkü Simi bir süngerci köyü ve bu manastırın banisi de süngercilerden başkası değil.
Bu istikamette başladığımız yere doğru gittiğimizde Toli, Nimborio, Plaka gibi yine her gün deniz dolmuşlarının gidip geldiği plajlar yer alıyor.
Simi, küçük olsa da denize girmeyi sevenler için çok şey vadeden bir ada.

Yorum Yazın