MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Polikrates’in Yüzüğü: Narin çocuklar

ANA SAYFASİYASETPolikrates’in Yüzüğü: Narin çocuklar
Polikrates’in Yüzüğü: Narin çocuklar

Hataların ya da korkuların ihalesi çocuklara kesiliyor, ilk gözden çıkarılanlar yine çocuklar oluyor.

19 Kasım, 2024, Salı 07:48
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Hatice Karakuş Öztürk
Hatice Karakuş Öztürk
yazı içi reklam

İnsanlığın çocukluk tarihi Polikrates’in Yüzüğü gibi. Mutluluk içinde suçluluk duygusunu betimleyen bu metafor, içinde yaşadığımız dönemde göreceli bir mutluluk yaşasak bile binlerce yıldır bize kalan duyguları koruduğumuzu gösterir. Ve miras kalan bu duygular bize huzur vermeyecek. Hem eski dönem hem de günümüzde yarattığımız kötü çocukluk hikayeleri ile mutluluk içinde suçluluk duygusunu hep hissedeceğiz.

Son zamanlarda çocuklara yönelik kötülükle harmanlanmış şiddet haberlerini sıklıkla okuyoruz. Yenidoğan çetesi, Sıla bebek, Narin, yörük kızı Müslüme ve diğer güzel çocuklar bildiğimiz örnekler. Çocuğa ve çocukluğa meydan okurcasına öne çıkan bu olaylar sadece şiddet başlığında değerlendirilmemeli.  Bahsi geçen olaylarda şiddet kadar ve belki de şiddetten daha öte kötülük ve yok sayma duygusu ön planda. Çocukların gözden çıkarılması ve bir amaç için geçer akçe olarak kullanılması durumu ile karşı karşıyayız sanki.

Eski dönemlerin çocukluk algısında çocuklar hep bir günahın ya da kötülüğün bedel ödeyicisi olarak düşünülmüştür. İlk toplumlarda güçsüz doğan bebekler vahşi doğanın kaderine terk edilmiştir. Doğaya bağımlı olan bu toplumlar için bir belanın def edilmesi için çocuğun masumiyetine ihtiyaç vardı.  Bir fırtınadan, depremden ya da yanardağ patlamasından ancak bir çocuğun saflığıyla kurtulabilirlerdi. Çocuklar kurban verilerek doğanın öfkesi dindirilmeye çalışılmıştır. Ailelerin sınırsız söz hakkına sahip olduğu dönemlerde, babalar çocuklarını öldürme, sakat bırakma ve terk etme gibi eylemlere kolaylıkla girişebiliyorlardı. Çocukların aileleri tarafından köle olarak satılması da bilindik bir olguydu. Antik dönemlerde çocuk toplumun kültür ve yasalarının taşıyıcısı olan küçük bir yurttaş olarak kabul ediliyordu. Ama yine de cinsiyet ayrımı, hasta ya da sakat doğan bebeklerin ölüme terk edilmesi, ailenin bebeğini evlat vermesi, çocuk bedeninin devletlerarası antlaşmaların güvencesi sayılması gibi pratikler antik dönemde de olumsuz bir çocukluk anlayışının olduğunu gösteriyor. Mesela antik Atina’nın önemli filozoflarından Aristoteles çocukluğu hayatın en feci zaman dilimi olarak tanımlamıştır. Sokrates ise sadece erkek çocuklara ders vererek cinsiyet ayrımını desteklemiştir. Orta çağın genel kabulleri içinde ise bir çocukluk düşüncesi dahi yok. Kilisenin ilk günah anlayışı nedeniyle çocukluk yok sayılmıştır. Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi yaşardı. Hatta bu benzeşme o kadar ileri boyuttaydı ki çocukların kumar oynaması ve istismar edilmesi dönemin normalleri arasındaydı. Toprak işçisi çocuklar ve kilise işlerinde ücretsiz çalıştırılan serf çocuklar ortaçağda çocuğun yerini özetliyor. Sanayi döneminde ise uzun saatler düşük ücretlerle çalıştırılan çocuk işçi hikayelerine rastlıyoruz. Sanayi ülkesi İngiltere’de baca temizliğinde çalıştırılan çocukların düşerek ya da soludukları zararlı havanın etkisiyle öldüğü kayıtlara geçen birkaç hikâyeden sadece birkaçı. Vahşi kapitalizm koşullarında sanayileşme çocuk işçiliği bir trajediye dönüştürmüş durumdaydı. 18 saate kadar çalışan, çalışma saatleri sırasında uyuyakalan ve hatta kaçmasınlar, uyumasınlar diye zincirlenen çocuk hikayeleri var tarihin belleğinde. 

Hataların ya da korkuların ihalesi çocuklara kesiliyor, ilk gözden çıkarılanlar yine çocuklar oluyor. Tıpkı orta çağdaki gibi cinsel obje olarak görülüyor. Bitmeyen bir kötülük duygusu var sanki. Ve bu duygu ilk olarak en zayıf halkayı yakalıyor.

İLK GÖZDEN ÇIKARILANLAR ÇOCUKLAR OLUYOR

Çocuklar her dönem dezavantajlıydı. Çocukları ve çocukluğu ancak yetişkinlerin vicdanı koruyabilir. Vicdan bazen bir yargılama gücü, öznel ya da törel bilinç, bazen de bir öğüt ve iç sestir. Durduğunuz yere göre ya mutluluktur ya da suçluluktur. Vicdani duygunun olmadığı yerde kötülük rahattır, keyfidir ve denetimsizdir. Günümüze kadar, sanki hiçbir şey değişmemiş gibi eski dönemlere benzer çocuk hikayeleri ile karşılaşıyoruz. Hataların ya da korkuların ihalesi çocuklara kesiliyor, ilk gözden çıkarılanlar yine çocuklar oluyor. Tıpkı orta çağdaki gibi cinsel obje olarak görülüyor. Bitmeyen bir kötülük duygusu var sanki. Ve bu duygu ilk olarak en zayıf halkayı yakalıyor. Doğanın gücüne karşı saflığı kullanılan çocuklar, şimdilerde ise ailenin günahlarına kurban veriliyor. Bedeni para olarak görülen çocuklar eskiden çalıştırılıyordu şimdilerde ise öldürülüyor.

İnsanlığın çocukluk tarihi Polikrates’in Yüzüğü gibi. Mutluluk içinde suçluluk duygusunu betimleyen bu metafor, içinde yaşadığımız dönemde göreceli bir mutluluk yaşasak bile binlerce yıldır bize kalan duyguları koruduğumuzu gösterir. Ve miras kalan bu duygular bize huzur vermeyecek. Bizler çağın ilerlemesiyle belki daha konforlu yaşayacağız ve daha mutlu olacağız. Ancak hem eski dönem hem de günümüzde yarattığımız kötü çocukluk hikayeleri ile mutluluk içinde suçluluk duygusunu hep hissedeceğiz. Bu iki duygu arasında sıkışan medeniyet ise kötü olmaya devam edecek gibi.   

---

* Prof. Dr. Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
ÇocuklarPolikrates’in Yüzüğü

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
Hatice Karakuş Öztürk
    Hatice Karakuş Öztürk

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk Terörist İsrail Türkiye’ye saldırabilir mi?
    Murat Paker
    Murat Paker CHP üzerinden narsisizm, haset ve politik liderlik
    Başak Yağmur Eray
    Başak Yağmur Eray Biz ne yaşıyoruz, biz ne yapıyoruz?
    Kübra Evliyaoğlu
    Kübra Evliyaoğlu Gösteri toplumu: Yaşamı geri alabilir miyiz?
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz CHP’nin direniş maratonu ve Türkiye’nin yol ayrımı
    Erol Katırcıoğlu
    Erol Katırcıoğlu Parti değiştiren başkan, başkanlığı da bırakmalıdır!
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy CHP yönetiminin hiç mi suçu yok?
    Hasan Çetin
    Hasan Çetin Bunsen Komite Raporu: David Koridoru ve Suriye’de Adem-i Merkeziyet
    Sema Erder
    Sema Erder Yolsuzluktan isyana: Devlet-Toplum ilişkilerinde meşruiyetin sorgulanması*
    Eser Karakaş
    Eser Karakaş Voleybol, basketbol, futbol, Ali Koç, liyakat, rekabet
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş 6-7 Eylül Sergisi’ne yapılan saldırı kendisini nasıl deşifre etti?
    Yüksel Işık
    Yüksel Işık 12 Eylül’ü yenersek, geleceği kazanırız
    Akın Özçer
    Akın Özçer Yanlışta ısrar
    Murat Kartalkaya
    Murat Kartalkaya Beleş darının güvercini çok olur!
    Çağhan Uyar
    Çağhan Uyar Kemal Bey’e açık mektup
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı