Birkaç gün önce CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, asılmasının 80. yılında Seyid Rıza’yı anması, CHP’yi kimin kurduğundan bugünkü CHP’nin ne olduğuna dair geniş yelpazede bir tartışmayı yeniden gündeme taşıdı.
Kuşkusuz ülkenin içinde olduğu siyasi iklim, düşünsel temelli bu tür tartışmaları lüks haline getirmiş olsa da bunlar önemli konular.
Diğer yanda hatırlatmak gerekiyor ki, Sarıbal paylaşımında Seyit Rıza ve oğlunu ve idam edilmesini, Alevi kültürünün hak ve adalet öğretisinin simge ismi olarak anıyor. Paylaşımın ifade ettiği hiçbir şey döneme, Seyit Rıza ve yanındakilerin neden idam edildiklerine dair hiçbir ipucu da vermiyor. Bu açıdan paylaşımın, steril olduğunu söylemek bile mümkün.
Peki neden bu kadar tartışıldı Sarıbal’ın bu paylaşımı?
Sarıbal’ın paylaşımını bu kadar tartışılır kılan, şüphesiz onun andığı olayın adını koymadan “içerden” bir eleştiriyi içermesidir.
Sarıbal anmasa da, öyle bir niyeti olmasa da, paylaşım otomatik olarak 1938’de Dersim’de yaşananları ve acılar akla getirmiştir.
Yaşanan acı olayların, Atatürk’ün bilgisi dahilinde olup olmaması bir tarafa yaşananlar; yeni rejimin ulus inşasında acı bir sayfadır. Yeni kurulan devletin yukardan aşağı dönüştürücü ve inşa edici hedefinin bir örneğidir. Ve tarihte tek de değildir.
***
Bu tartışma kaçınılmaz biçimde sürecin siyasi öznesi CHP de tartışılıyor. 1980 Darbesi’nden sonra yeniden açılan CHP’nin tek parti döneminin CHP’sinin devamı olup olmamasından Kemalist uygulamalara kadar pek çok konu bu vesile ile yeniden konuşulmaya başlandı.
Bu konu bağlamında önemli bir tartışma da, “post-Kemalist” pozisyonun bir eleştiri nesnesi olarak post post-Kemalizm yeniden gündeme gelmesi.
Bu yeni bir tartışma değil. Geçtiğimiz yıllarda post-Kemalizm eleştirisi ortaya çıkmış ancak “karşıtlık” dışında “alternatif” bir söylem/paradigma sunmayan “post post-Kemalist” söylem de, bu vesile ile yeniden konuşulmaya başlandı.
Hatırlamak gerekiyor ki, post-Kemalizm, farklı kültürel, siyasal ve etnik kimliklerden gelen ve sadece tek parti dönemine değil 2000’lere kadar ideolojik bir süreklilik içeren siyasal pratiklere eleştirel bir bakışı ifade ediyor. Devlet merkezli, siyasete, siyasetin alanın devletin hapsedilmesine, tek kimlikli kamusala alana, Cumhuriyet pratiklerinin demokrasiyi getirmediğini, otoriter zihniyete itirazdır post-Kemalizm. Ve geniş bir toplumsal kesimin ortak paydasıdır. Kabul edelim ki, bütün bu siyasi itirazlar geçerliliğini koruyor.
Sonuç olarak ideolojik olarak Erdoğan/iktidar bloku, bugün, kültürel kimlik olarak farklı (laik/Türk’ten Sünni İslamcı/Türk) olsa da ideolojik süreklilik olarak Kemalizmin en güçlü siyasi taşıyıcısıdır.
AKP’nin ilk dönemi siyasi tercihleri ile siyaseten post-Kemalist olarak tanımlanabilir. Ancak 2010-2011 sonrası savrulduğu siyasallaşma, ilk döneminin tersi olarak ideolojik olarak Kemalizme savrulmadır.
Sadece Erdoğan/iktidar blokunun siyasal tercihleri ile Kemalizme savruluşu post-Kemalizm eleştirilerini boşluğu düşürmez onun haklılığını işaret eder.
Mesele kavram icat etmek değil, kendine eleştirel bakabilmekte. Açıkçası bugünün ihtiyacı, Kemalizm’i yeniden kutsamak değildir. Çünkü Kemalizm bugün Erdoğan/iktidar eliyle sürüyor.
Bugün ihtiyacımız Atatürk'ü siyasi tartışma nesnesi yapmadan; kuruluştan başlayarak geçmişe ve kendine bütünlüklü olarak eleştirel bakabilmektir, ad koymak değildir.























Yorum Yazın