Bugün mutlak butlan davasında duruşma günü. Ana muhalefetin beklentisi, son olağanüstü kurultayın ardından davanın konusuzluk gerekçesiyle düşmesi. Kararın ne olacağını hep birlikte göreceğiz. Ancak bu vesileyle Türkiye’de hukuk ve siyaset ilişkisi üzerine birkaç satır yazmak gerek.
Kanun yapma geleneğinin bu topraklarda köklü bir geçmişi var. Hammurabi kanunlarının Anadolu’daki etkisinden Fatih Kanunnamesi’ne ve Jüstinyen kanunlarının 19. yüzyıla değinOsmanlı Rum Cemaati’nin iç hukukunun temeli olmasına kadar çok sayıda örnekle bu geleneği anlatmak mümkün. Ancak hukuk fikrine yabancı olmasak da standardize edilmişkural setlerinin hayatımızı katı biçimde sınırlandırmasına karşı bir toplumsal direncimiz var. Bu anlamda yazılı hukuk ülkesi olduğumuzu söylemek zor. Öyle olsaydı İslam hukukunun kodifikasyonu için Cevdet Paşa’nın Mecelle’sini beklermiydik? Ya da bundan bir asır sonra ülkenin cumhurbaşkanı “anayasayı bir defa delmekten bir şey olmaz” diyebilir miydi?
Türkiye’de kanun, nizamname ve yönetmelik hiçbir zaman eksik olmaz. Ancak toplumsal pratik bunlarla nadiren örtüşür. Hukuk kuralları mümkün olduğunca etrafından dolanmayı tercih ettiğimiz, zorda kalmadıkça ciddiye almadığımız metinlerdir. İmar düzenlemelerine aykırı yapıların kentlerin her köşesinde yükselmesi de bu sayede gerçekleşir örneğin.
Zaman zaman hukuk ve gerçeklik arasındaki makas öylesine açılır ki, bir adım atıp bu boşluğu kapatmak şart olur. Bu durumda da tercih edilen yol, hukuku asıl ve temel kabul etmek değildir. Gerçeği hukuka uydurmak yerine, hukuku gerçeğe uydurmayı tercih ederiz. Mesela imar afları çıkartırız.Ya da konu anayasal düzen olduğunda tıpkı Bahçeli’nin Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçişi savunurken söylediği gibi“anayasal düzeni fiili duruma uydurmamız gerekiyor” diyebiliriz. Oysa bir hukuk devletinde toplumsal pratiğin kanunlardan bu derece sapmasına izin verilmez. Bir ayrışmasöz konusuysa da tercih edilecek yol hukuku uydurmak değil,hukuka uydurmak olur.
Hukuk sistemimizin bu derece tâli ve ikincil önemde olması, yargı organlarının güvenilirliğini ve yargısal kararlaraatfettiğimiz değeri de olumsuz etkiliyor elbette. Bugün Türkiye hukuka güven konusunda AB ülkelerinin çok gerisinde. Son çalışmalar OECD ülkeleri arasındasonunculuğa doğru gittiğimizi gösteriyor. Yargı kararlarına değer veren, bunları güvenilir bulan insan sayısı gün geçtikçe azalmakta.
İşte Erdoğan’ın CHP’nin üzerine hukuk yoluyla gitme çabasıböyle bir toplumsal arka planda gerçekleşiyor. Muhalefetin enerjisine ve artan popülaritesine siyaseten yanıt üretilemediği için, halkın hiç de güvenmediği yargısal süreçlerden medet umuluyor. Bu bir bakıma siyaset kısırlığının, söylem, vaat ve icraat yoluyla seçmeni ikna edemiyor olmanın itirafı.
Yargıya güven tarihi bir dip yapmışken, iktidarın politikayı hukukla ikame etme çabası başarısızlığa mahkûm.Mahkemeden çıkacak karar taraflar açısından elbette hukuki sonuçlar doğuracaktır. Ancak siyasi açıdan ortaya çıkarabileceği tek sonuç, muhalefete dönük toplumsal teveccühün artışıdır. Nitekim 19 Mart’tan bugüne değin hem AKP ile CHP arasındaki farkın hem de Erdoğan ile muhalefetin olası adayları arasındaki farkın daha da açılmış olması bu yönde bir gösterge kabul edilebilir.
Yargının iktidar lehine siyaseten anlamlı sonuçlar doğurabilmesi için, öncelikle yargıya olan güvenin yükseltilmesi gerekir. İktidar bloğu içerisinde de bu gerçeği görenler olduğu muhakkak. Hatta son dönemde iş dünyasında iktidara yakın görünen kimi çevreleri de içine alan yolsuzluk operasyonlarının arkasında belki de böyle bir mantık aramak gerek. İktidar, kantarın topuzunun fazla kaçtığı tespitinden hareketle yargıya olan güveni yükseltmek ve Türk yargısına hak ettiği prestiji yeniden kazandırmak istemeleri olası. Ancak bunun için fazlasıyla geç kaldıkları da açık.
Dolayısıyla bugünkü duruşmadan çıkacak karar ne olursa olsun, artan muhalefet desteğinde aksi yönde bir değişiklik olması beklenmez. Olsa olsa bir butlan kararı sonrasında, kısa süreli bir kafa karışıklığının ardından muhalefet eşi görülmemiş bir toplumsal dinamizme kavuşur. Dolayısıyla her türlü hukuki riski göze alarak yola çıkan CHP liderliğininönünde siyaseten çekinecekleri bir tablo yok. Bugün rüzgâr onların arkasından esiyor.


























Yorum Yazın