Bazen eski bir sevgili gitmez, bazen gidenin ardından içimizden bir parça eksik kalır. Hemen yeni biri gelsin isteriz. Yeni biri, yenilemesin diye değil, tamamlasın diye çağrılır. Ama eksik olan tamamlanamaz; ancak görülüp yas tutulduğunda, dönüştürülebilir.
Bir şeyin sonunu getirmeden yeniye başlamaya çalışmak… Tıpkı yarısı kazınmış bir duvarın üzerine yeni boya sürmek gibi. Tutmaz. Tutar gibi yapar ama ilk yağmurda kabarır, dökülür. Çünkü evren boşluk sevmez. O boşlukları ya biz bilinçle doldururuz ya da evren, kendince bir yol bulur; kimi zaman rastlantı, kimi zaman krizle.
Kuantum fiziğinde bir ilke vardır: “Doğa boşluğu sevmez.” Atom altı düzeyde bile hiçbir alan tam anlamıyla boş değildir; her zaman bir potansiyel titreşim, bir enerji hareketi vardır. O boşlukta olasılıklar titreşir. Bir şey yerini terk ettiğinde, evren yeni bir şeyi oraya çekmeye başlar. Fakat bu çekim, bizim ne istediğimizden çok, neye hazır olduğumuzla ilgilidir.
Psikolog Carl Jung’un dediği gibi: “Bilinçdışı, farkında olunana dek kaderiniz olur.” Eski bitmeden yeniyi çekmeye çalışmak, farkında olunmayan duygusal kalıntılarla dolu bir evi yeni misafirle paylaşmak gibidir. Oysa kapanmamış hikâyeler, sadece bizi değil, geleni de tüketir. Bu yüzden travmanın değil, boşluğun kabulüyle başlar iyileşme.
2022’de Yale Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, duygusal olarak tam anlamıyla bitirilmemiş ilişkilerin, bireyin dikkat, hafıza ve karar verme süreçlerinde tıpkı bir arka plan uygulaması gibi enerji harcadığını gösterdi. Kapanmayan hikâyeler, zihinsel RAM’i tüketir. Oysa o RAM, yeni bir hayatı işlemeye yetecek kapasitede olmalı.
Bazen eski bir sevgili gitmez, bazen gidenin ardından içimizden bir parça eksik kalır. Hemen yeni biri gelsin isteriz. Yeni biri, yenilemesin diye değil, tamamlasın diye çağrılır. Ama eksik olan tamamlanamaz; ancak görülüp yas tutulduğunda, dönüştürülebilir.
Didem Madak bir şiirinde şöyle der:
“Kırılmış bir şeyin acısını, bir başka şey tamir edemez.”
Çünkü kırıklar sadece kapanmaz, içlerinde yankılanır. O yankıyı susturmanın tek yolu, ona kulak vermektir. Bir hikâye bittiğinde o boşluğa bakmak, kaçmadan durabilmek cesaret ister. Ama işte tam orada, evren nefes alır.
Ve biz o boşluğa göz göze geldiğimizde, birden o bildik titreşim başlar:
Yeni bir şey geliyor.
Hazırsan, boşluk dolacak.
Ama önce…
Gerçekten gitmene izin ver.

Yorum Yazın