Bu ara bir Suriye yazısı yazmak daha çok bölgeyi iyi bilen hatta bölgede olan araştırmacı gazetecilerin işi olsa da benim gibi konuya meraklı olanlarında ilgisini çekiyor.
Nasıl çekmesin ki Suriye adeta kaynıyor.
53 yıllık Esad hanedanlığı geçtiğimiz yıl Aralık ayında sona erdi. Yani sene-i devriyesi üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen henüz sular durulmadı ve şimdilik te durulacağa benzemiyor.
Yeni geçici hükümet Esad sonrası iş başına geçmekle birlikte Suriye’de var olan sorunları da devraldı.
Ancak bu yeni yönetim Suriyeliler için ise hala güven sorununu aşabilmiş değil aksine sorunları daha da içinden çıkılmaz duruma getirmektedir.
HTŞ komutanlarından olan Ahmet Eş Şara, geçici hükümet başkanlığı görevine gelir gelmez mezhepçi saldırıları teşvik etti veya göz yumdu ve bunun sonucu ülkenin batısında yaşayan binlerce Alevi hayatını kaybetti.
Ha keza Dürzilerde bu baskı ve dayatmalardan payını almak zorunda kaldı.
Her ne kadar İsrail, Dürziler için müdahalede bulunsa da Dürziler kendilerini korumak için sivil milis güçleriyle önlem almaya çalıştılar.
El Şara’nın ABD dahil yapmış olduğu ziyaretlerde bu gelişmelere değinmezken batı ülkelerine, Suriye üzerindeki yaptırımların kaldırılmasını talep etmiş ve bu yaptırımların an itibariyle kendisi dahil kaldırılmış bulunsa da Suriye’de devam eden bu vahşet henüz durmamıştır.
Diğer yandan Suriye’de sorunun en büyük parçası Rojava ve Kürt Özerk Yönetim Bölgesi ile SDG’nin geleceği sorunu…
10 Mart 2025 tarihinde Şam’da SDG komutanı Mazlum Abdi ve Suriye geçici hükümet başkanı Ahmet Eş Şara arasında imzalanan anlaşma ve sonraki işleyen süreç ve günümüzde gelinen nokta…
Her şeyden evvel 10 Mart anlaşması karşılıklı iyi niyetleri ortaya koyan yani içinde yaptırımlar olmayan bir anlaşma, taraflar bu anlaşmayla insan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması ve diğer taraftan SDG ile Şam yönetimi arasında entegrasyonun sağlanmasına yönelik görüşmelerin başlatılması ve bu süreç sonunda bir mutabakat sağlanması halinde sağlanan mutabakatın taraflarca hayata geçirilmesi anlamında bir anlaşmadır.
Bugün geldiğimiz noktada taraflar bu anlaşmanın gereği olan görüşmeler ve yapılan bu görüşmeler sonucunda istenilen ilerleme sağlanamamış durumdadır.
Temel sorun ise Şam yönetimi ve Türkiye, Suriye için tekçi bir idari yapı talep etmekte üniter bir Suriye devleti öngörmektedir.
Yani tek millet, tek devlet ve tek ordu gibi…
Ayrıca ABD Ankara Büyükelçisi ve Trump’ın Suriye Temsilcisi Tom Barrack aynı görüşte olduğunu açıkladı.
SDG tarafı ise daha başından beri ademi merkeziyetçi yani Suriye için federal bir siyasi yönetim biçimi talep etmektedir.
Üniter ve Federal iki farklı siyasi yapı talebi bugün Suriye sorununun açmazlarının en önemli yanını oluşturuyor.
Şam yönetimi ve Türkiye SDG üzerinde her türden baskı ve tehdidi uygulamaya başladı.
Bölgeden gelen haberlere göre Rojava bölgesinin dört ayrı çıkış kapısını üçü kapalı tutuluyor.
Yalnızca Kuzey Irak Kürdistan bölgesinden gelen Deyrizor kapısı açık ve bu kapıdan bölgeye yapılan lojistik yeterli olmuyor. Bu durum ayrıca mal kıtlığına ve artan fiyatlara neden oluyor.
Yine bir başka haber Suriye yönetimi Rojava bölgesinden petrol almıyor ve bu durum Kürt özerk bölge yönetiminin aylık 650 milyon dolar gelir kaybına yani gelirlerinin %90’nına neden oluyor.
Bu arada Suriye yönetiminin ihtiyaç duyduğu petrol Suudi Arabistan tarafından hibe olarak sağlanıyor.
ABD’de boş durmuyor eski sıcak desteğini şimdilik ılık duruma almış gözüküyor.
SDG’ye sadece dedikleri “oturun anlaşın” telkinlerinden ibaret bu durumda Şam yönetiminin elini güçlendiriyor.
Şimdilik taraflar görüşmelere devam ediyor ama bu görüşmelerin sonucundan bir hayır çıkacağa benzemiyor.
Belki çıkar diye yine ümitlenelim.
Gelelim bu gelişmelerin Türkiye’de sürmekte olan “çözüm süreci” üzerindeki etkilerine…
Her şeyden önce farklı sorun ve çözüm yolları olduğu düşünülse de ve meclis komisyonu üyelerinin son Öcalan ile görüşmelerinde “SDG silah bıraksın” anlamında Öcalan tarafından ifade edilmediği söylenmiş olsa da iktidar tarafı sözcüleri Öcalan’ın “PKK’nın silah bırakması kararı tüm bileşenleri kapsıyor” demeye durumu getirdiğini iddia ediyorlar.
Buradaki mantık SDG’yi PKK bileşeni olarak görülmesi ki bu mantık SDG tarafından ret ediliyor.
Bu durumda ortaya çıkan tablo şu, biryanda süren Şam ve SDG görüşmeleri diğer yanda iktidar ve İmralı görüşmeleri…
Bu durumda ne olacak?
Ya Eş Şara’dan yeni bir Esad çıkaracaklar ya da komşu Irak anayasasında olduğu gibi bir federatif devlet yapısında uzlaşacaklar.
Irak’ta bugün tek bir ordu yok farklı bölgesel askeri yapılanmalar bulunuyor. Ve Türkiye Irak Kürdistan yönetimi ve Bağdat yönetimiyle ilişkileri gayet iyi gidiyor.
Bu durumun Suriye’de olmamasının hiçbir nedeni yok.
Türkiye, Suriye’de özgürlükleri, demokratikleşmeyi ve barışı savunması gerekiyor.
Yoksa eş Şara’dan yeni bir Esad ortaya çıkar.
























Yorum Yazın