İnsan aklının “Yapay Zekayı” yarattığı günlerdeyiz. Bu düzey öyle bir düzey ki insanlığın bugüne dek önemli olarak değerlendirdiği ve benimsediği fikirlerin neredeyse tümünün sapır sapı döküldüğü bir zamanı bize yaşatıyor. Serbest piyasa imiş, serbest ticaret imiş, temsili demokrasi imiş bu kavramlarının hiçbirinin gerçek dünyayla bir ilişkisinin kalmadığını söylüyor bize. Tabii biraz sert söylüyorum ama durum bence böyle.
Alın iktisattan bir konuyu! Serbest Piyasa Ekonomisi kavramını!
Serbest piyasa kavramının en önemli zaafiyeti onun özgürlük kavrayışı. Bu teoriye göre, refahlarını arttırmak isteyen bireyler, bu amaçlarını gerçekleştirmek için “özgürce” rekabet ederler ve bunu yaparlarken de hiç amaçlamamış olsalar bile toplumun genel çıkarlarını da ençoğa çıkarırlar. Ne güzel değil mi? Herkes kendi çıkarını ençoklaştırmak için birbirleriyle rekabet ediyor, ama bu rekabet sürecinde kimse kimsenin “özgürlük alanına” girmiyor ve sonunda da bütün toplumun yararına bir refah artışı gerçekleşiyor!
Aslında burada söylenen “Bir bireyin özgürlük alanı diğer bir kişinin özgürlük alanının başladığı yerde biter!” klişesi. Yani özgürlüğü tümüyle bireye ait, bireyi sarmalıyan ve diğerlerinin özgürlük alanına asla müdahale içermeyen bir kavram olarak kabul ediyor. Peki ama birbirlerinin “özgürlük alanına” müdahale etmeden bu bireyler birbirleriyle nasıl “rekabet”edecekler?
Olmuyor sevgili okuyucum! Olmuyor! Böyle bir dünya ve böyle bir ekonomik mekanizma yok. Ve hiçbir zaman da olmadı. Ama ne var ki kapitalist dünyanın üniversitelerinde yıllardır bu saçmalıklar okutulmakta. İnsanlar tam olarak ne anlama geldiğini anlamadıkları halde “serbest piyasa” diye tutturup duruyorlar. Bu anlayışın üzerine inşa edilmiş diğer başka teorilerle de toplumların zenginler-fakirler dünyasını zenginler adına yönetiyorlar ve bu çarpıklık bugünlerde giderek daha bir açığa çıkmış durumda.
Dedim ya son günlerde iktisatta olduğu gibi başka alanlarda da gelenekselleşmiş anlayışlar yıkılmakta. Alın mesela “temsili demokrasi” kavramını. Kimliklere bölünmüş bir dünyada temsili demokrasi artık ondan amaçlanan sonuçları üretemiyor. Toplumları yönetemiyor. Bunun en açık kanıtı bugün dünyanın “krallar” ve “padişahlar” tarafından yönetiliyor olduğu gerçeğidir.
Bu nedenle de yeni yönetim biçimleri mesela “güç paylaşımcı” ya da “azınlık kimliğin veto hakkının olduğu” ya da “katılımcı” yönetim modelleri gibi yeni demokrasi arayışları yaygınlaşıyor.
Bütün bu değişim içinde biz neyle uğraşıyoruz dersiniz. Biz 3-4 bin sayfalık iddianame hazırlayarak ülkenin en büyük şehrinin Belediye Başkanı’nın Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarını siyasetten yok etmek operasyonlarıyla uğraşıyoruz. Açık söyleyeyim: ağzınızla kuş tutsanız bu iddianamenin bir çöp olduğu gerçeğini değiştiremezsiniz. Bunu hazırlayan savcı (ya da savcılar) bu iddianemenin okunamayacağını bilmezler mi? Bal gibi bilirler! Bu kadar uzatmaya ne gerek var. Bu insanların aldıkları rüşvet, çaldıkları bir kamu malı varsa koyun ortaya! Olsun bitsin! 4 bin sayfaya ne gerek var?
Uzatmayayım. Yazının başında dedim ya “Yapay Zeka” ile başlayan bu dönem, bize insanlığın bugüne dek önemli gördüğü ve benimsediği fikirlerin neredeyse tümünün sapır sapı döküldüğü bir dönem. Bu operasyon ve bu iddianame de, zaten tarihi bir antika olan demokrasimizin “başkanlık” versiyonunun da yerlerde süründüğünün resmini çiziyor. Yazık!























Yorum Yazın