İktidar partisi, 2024 yerel seçimlerinde yaşadığı ilk büyük yenilginin muhasebesini; 23 yıllık iktidarın yorgunluğu, yıpranmışlığı, güven kaybı ve bunların seçmen davranışında yarattığı erozyonla yüzleşmeden yapınca, Türkiye’deki rejim krizinin kronikleşmesine yol açtı. Böylece her türden siyasal sorun çözümsüzlüğe mahkûm edilmiş oldu. İktidar, yönetim tarzı ve anlayışı olarak kendini tekrarlamaya devam ediyor.
AK Parti, iktidarın farklı evrelerinde seçim kazanmanın ve toplumsal rıza üretmenin stratejisi olarak hep “iç düşman” tarif etti. Bu tanımladığı kesimlere karşı hukuk dışı, kural dışı ve akla gelmeyecek yöntemlerle mücadele etmeyi; iktidarda kalmanın meşru bir yolu olarak gördü ve bunun rızasını seçmeninden almayı çoğu kez başardı.
2007 sonrasında e-muhtıracılar ve askerî vesayet; 2010 referandumunda 12 Eylül askerî darbesi; ardından Ergenekon ve Balyoz davaları; 2015 Çözüm Süreci sonrası Kürt siyasal hareketi ve HDP karşıtlığı, iktidar partisinin ana siyasal rotaları hâline geldi. Her biri AK Parti’nin seçim başarılarında önemli rol oynadı.
Bu dönem ise hedefte CHP var. Asıl hedef ise İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in, İmamoğlu’nun CHP’yi ele geçirmek ve önümüzdeki seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olmak amacıyla “suç örgütü kurduğu” iddiasını içeren iddianamesi Türkiye’de hayretle tartışılıyor.
Bir partiyi ele geçirmek veya cumhurbaşkanı adayı olmak suç oluşturmadığından, iddianamede bu durumun gayri yasal yollarla gerçekleştirildiği iddiasıyla “kamu zararına yol açmak” dâhil 18 ayrı suçlama sıralanmış. Daha önceki siyasal yargı süreçlerinde olduğu gibi gizli tanık, itirafçı, sahte belge ve yandaş medya aracılığıyla algı yaratma yöntemlerinin bu kez daha yoğun kullanıldığı görülüyor.
Ancak iktidarın büyüsü artık bozulmuş durumda. AK Parti’yi AK Parti yapan toplumsal-siyasal dinamiklerin kimyası değişti.
Her şeyden önce, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın toplumun farklı kesimleriyle ilişki kuran siyasetçi kimliği ciddi biçimde yıpranmış görünüyor. Bir zamanlar taksi duraklarında simit–çayla kahvaltı yapan, çat kapı kalabalık ailelere misafir olan Erdoğan yok artık. Yerine, mitinglerinde atanamayan başörtülü öğretmenleri yalancılıkla suçlayan, azarlayan; korumalarının ardında ulaşılmaz hâle gelen ve kendisini yeni tip bir padişah gibi konumlandıran bir Erdoğan görüntüsü var.
Buna karşılık Erdoğan’ı İstanbul seçimlerinde dört kez yenen ve şimdi beşinci kez yenmeye hazırlanan; toplumun her kesimiyle barışık, İstanbul’un çehresini dönüştüren Ekrem İmamoğlu’nun güvenli ve kararlı yürüyüşü Erdoğan’ı paniklemiş görünüyor. Daha önemlisi, iktidarın yıllardır övündüğü “hizmet belediyeciliğinin en iyisini yaptığını” iddia ettiği İstanbul’da, bunun aslını İstanbulluların bizzat yaşamaya başlaması Erdoğan’ın beşinci yenilgisinin habercisiydi.
İmamoğlu–Özel İkilisi: Yeni Merkez Siyasetin Doğuşu
2023 seçimlerinde muhalefetin başarısızlığı sonrası tüm partilerde iç krizler yaşandı. Bu süreçte değişim iddiasıyla öne çıkan Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun beklenmedik biçimde CHP yönetimini devralması, gözlerin yeni yönetime çevrilmesine yol açtı. Parti kurultayından sadece dokuz ay sonra yapılan yerel seçimlerde CHP’nin 47 yıl sonra ilk kez Türkiye’nin ana partisi hâline gelmesi bunun en somut göstergesi oldu.
Bu başarının geçici olduğu yönündeki yaygın kanıyı Erdoğan da benimsedi. CHP’nin merkez siyasete yerleşmesini engellemek için eski taktiklerini güncelledi; iktidarın bekası adına Ekrem İmamoğlu’nu devre dışı bırakma çabası 19 Mart sabahı hız kazandı. Özel–İmamoğlu ikilisini ayrıştırma stratejisi devreye sokuldu.
Ancak süreç planlandığı gibi ilerlemedi. Muhalefeti bölme ve CHP içinde ikili yaratma çabası sonuç vermedi. Aksine, gelişen toplumsal direnç ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bu sürece liderlik edişi yalnızca AK Parti’nin kimyasını bozmakla kalmadı, Özel’in liderliğini de pekiştirdi. Toplumun farklı siyasal kesimlerinin CHP çevresinde toparlanmasına yol açtı. İç kriz şimdilik ötelendi.
Özgür Özel, kendisinden önceki CHP liderlerinden farklı olarak Cumhuriyetin yeni yüzyılında tüm farklılıkları ve toplumsal dinamikleri kapsayan, sorunları adıyla çağırabilen genç ve yeni tipte bir siyasetçi profili çiziyor. Seçmenle kurduğu dinamik ilişki ve toplumsal sorunlara cesur yaklaşımı iktidarın kâbusu olmaya başladı; hesapları altüst ediyor.
Özgür Özel, her hafta direniş ve iktidarı sallayan mitingleriyle, siyasal söylemi ve tutumlarıyla beklenmedik bir yüksek performans gösteriyor. Güven verici bir siyasal çizgi izliyor. Kendisi gibi samimi davranmış sergiliyor.
Bu nedenle iktidar partisi, CHP’nin bu iki isminin Erdoğan dönemini sonlandırmasını önlemek için her türden siyasi hamleyi denediği riskli bir yola girmiş durumda. AK Parti kendi konfor alanının çöktüğünü gördükçe siyaset üretme kapasitesi daralıyor ve daha büyük riskler alıyor.
Bu risklerin biri de, Kürt meselesinde izlenen taktikler oluşturuyor. CHP’yi yeni sürecin dışında tutma çabaları ve Kürt meselesini araçsallaştıran yaklaşımlar dikkat çekiyor.
CHP yönetiminin bu tabloyu görerek izlediği siyaset; siyasi ve yargısal saldırılara karşı iki ismin ortak tutumu, partiyi %25–30 bandında sıkışmış bir yapı olmaktan çıkarıp “merkez parti” olma yönünde güçlü bir irade ortaya koyduğunu gösteriyor.
Özgür Özel’in Kürt sorunu konusundaki devrimci nitelikteki söz ve yaklaşımlarının; Karar Gazetesi’ne verdiği “Önümüzdeki dönem milletvekillerimiz arasında mutlaka türbanlı milletvekili olacak. Biz yeni kuşak CHP’lilerin türbanlılarla bir sorunu yok” açıklamasıyla birlikte ele alındığında, CHP’nin yaşadığı güncel dönüşüm daha iyi anlaşılacaktır.
Bu dönüşüm, AK Parti’nin kimyasının —ya da büyüsünün— nasıl bozulduğunun hikâyesini oluşturmaktadır.























Yorum Yazın