Dün Bakanlar Kurulu toplantısından sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamalarda bulundu.
Yaptığı açıklamalar arasında, “Yüzyılın Konut Projesi” olarak lanse edilen 81 ilde 500 bin sosyal konut yapılması yönündeki proje de vardı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde TOKİ aracılığıyla yapılacak projede; şehit ve gazilere, emeklilere, gençlere ve 3 çocuğu olan ailelere özel kontenjan ayrılacakmış.
Erdoğan’ın bu vaadi bana 6 Şubat 2023'te Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında vaat edilen 600 bin konut geldi.
Vaadin üzerine geçen 2.5 yıldan fazla sürede verilen 600 bin konut sözüne rağmen sadece 305 bin konut teslim edildiğini düşünürsek; TOKİ eliyle 81 ilde 500 bin konutun yapımına, ne zaman başlanacağı, ne zaman biteceği gibi büyük belirsizliğin ortada durduğunu ifade edelim.
Ancak burada mesele, konutların ne zaman teslim edileceği değil proje vaadinin kim tarafın yapıldığı ve vaadin kendisidir.
Hatırlayalım; 6 Şubat depreminden sonra Altılı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, depremzedeler için ücretsiz konut vaat ettiği halde seçmenler, kendilerine 20 yıl vadeli satılacak konutların vaadini yapan Cumhurbaşkanı adayı yani Erdoğan’a oy verdiler.
Neden?
Neden seçmeneler, kendilerine ücretsiz konut vaat eden adaya değil de 20 yıl vadeli ödeme ile sahip olacakları evleri vaat eden adaya oy verdi?
Açık ki, seçmenlerin bu tercihinde, Erdoğan’ın iktidarda olması ve doğal olarak yapma gücüne sahip olduğuna olan inancın payı büyüktür.
***
Dün Erdoğan’ın açıkladığı 81 ilde 500 bin konut vaadine bu gözle bakmak gerekiyor.
Bakmak gerekiyor çünkü, ülkenin içinde olduğu tüm olumsuz koşullara rağmen araştırmalarda AKP’nin halen yüzde 30’lar civarındaki oyunu anlamakta önemli olduğunu düşünüyorum.
Daha açık ifade edersek; AKP kimlerden yani hangi toplumsal kesimlerden oy alıyor; buna ayrıntılı bakmak gerekiyor.
Ancak bu analiz sağlıklı yapıldığında bu seçmen kitlesini ikna edecek politikalar, projeler üretmenin mümkün olabileceğini düşünüyorum.
Elbette, AKP’nin bu yüzde 30’luk oyu içinde parti ile ideolojik bağı olan seçmen sayısının o oranda olmadığı çok açıktır. Hatta bu seçmen kitlesi içinde AKP’den çok Erdoğan’a yakın olanlar, oransal olarak daha fazla olduğu da açıktır.
Çok kabaca baktığımız bu seçmen kitlesini 4-5 grubu ayırmak mümkündür. Elbette kimi seçmen grubu birden fazla grupta yer alacaktır.
DOĞRUDAN YARDIM ALANLAR
AKP’nin seçmen kitlesi içinde sanırım en büyük grup, iktidar üzerinden devletten farklı kalemlerde sosyal yardım alanlar geliyor.
İktidarın bu yardımları, anayasal bir “hak” değil, “lütuf” gibi sunması, yardımlardan eksiksiz faydalanmanın kriterinin “ihtiyaç”değil, “partililik” halini alması ve yardımlar sadece devlet kurumları üzerinden değil, iktidara bağlı yerel yönetimler ve bu çevrede kurulan dernek ve vakıflar üzerinden kurulan ağlar üzerinden yapılmasının payı büyüktür.
KADINLAR
Elbette bu yardımların muhatabı yani ana aktörü çoğunlukla kadınlardır. Çoğu yardım kalemlerinde yardımların doğrudan alıcısı olan kadınlar üzerinden oluşan sosyal ağ ve bu ağın hala işler olması siyasi iktidarın en büyük avantajıdır.
Kadınlar özellikle ev kadınları, iktidar blokunun oyunu korumasında önemi bir toplumsal kesimdir.
“DIŞ GÜÇLER” KORKUSU
İktidarın dış politikası bizi neredeyse Türkiye’nin her masadan dışlanmasına yol açtı. Ancak savunma sanayisi alanında yapılan önemli hamle, aynı zamanda Türkiye’yi oyun kurucu olması oyun bozucu aktör olarak dikkate alınmasını sağladı.
Ancak şu da bir gerçek ki bozulan her ilişkinin tamiri (Rusya, Mısır vs.), bize ağır maliyet çıkardı.
Bu siyasi iklimde iktidar, “hamasi” söylemleri ve bunu yaydığı kapalı devre yayın sistemi yani medyası üzerine toplumu ikna etmede başarılı oldu. Bu söylemler, “ulusalcı” bir damar üzerinden oluşturulan “ulusal çıkar” söylemi üzerinden birer güvenlik sorunu olarak sunularak; ekonomik kriz başta olmak üzere gerçek sorunların ikincilleştirilemesini sağladı.
Bu algı başarılı oldukça seçmenlerin oy tercihi kolayca ekonomiden güvenliğe kayarak iktidar için bir güvence oluşturdu.
KİMLİK TEMELLİ KORKULAR
Son olarak iktidarın gündemdeki pek çok konuyu kültürel kimlik temelli tartışmalara çekerek kendi tabanını bir anlamda korkutarak konsolide etmesi de bu oyu korumasında etken.
Bu grup içinde AKP ve ondan daha çok Erdoğan’a ideolojik bağlı olanların oranı kuşkusuz fazladır.
Kuşkusuz irili ufaklı farklı toplumsal kesimleri buna ekleyebiliriz.
"SAHİP OLDUKLARINIZI KORUMAK"
Peki iktidar tüm bu farklı toplumsal kesimleri nasıl ikna ediyor?
İktidar, farklı toplumsal kesimlere kabaca şu mesajı veriyor; “Biz iktidardan gidersek, sahip olduğunuz haklar, imkanlar ve özgürlükler gider. Bunların teminatı biziz. O yüzden bize oy verin.”
Gerçek olmasa da bu mesaj, kapalı devre yayın sistemi ve farklı mecralarda seçmenlere sıkça iletiliyor.
İşte CHP’nin ve muhalefetin veri alması gereken tablo budur.
CHP NE YAPMALI?
İktidarın bu söylemine karşı sadece toplumu değil, AKP’nin yüzde 30’a yakın oy aldığı toplumsal kesimleri de ikna edecek somut projeleri, bunların hangi takvimde, hangi kaynakla ve nasıl yapılacağını da topluma açıklayacak bir siyasal program, Türkiye hikayesi, vizyonu ortaya konmalıdır. Ve en önemlisi de bunları yapma konusunda toplumu ikna edebilecek bir dile ve kadroya ihtiyaç vardır.
Özetle kamuoyu araştırmalarında önde olmak CHP’yi rehavete sürüklememelidir.
CHP, ancak tüm toplumsal kesimlerde (yukarıda saydıklarım dahil olmak üzere) önde olduğu zaman birinci parti olabilir. Aksi durumda her ana ikinci parti olabilir. Çünkü iktidarda değil.

Yorum Yazın