Kemal Kılıçdaroğlu, Mayıs 2023 seçimlerini kaybettiğinde yenilginin faturasını içerisinde bulunduğu ittifak sistemine çıkaran ciddi eleştiriler almıştı. O tarihlerde altılı masa olarak da nitelendirilen Millet İttifakı’nın, birbirine uyumsuz partiler tarafından kurulduğu ve dolayısıyla kan uyuşmazlığı nedeniyle ittifakın tüm bileşenlerinin birbirini aşağı çektiği konuşuluyordu.
Oysa altılı masa etrafında buluşan partiler, kendi özgül ağırlıklarıyla siyaset yapabilseler durum çok daha farklı olabilirdi diyenler vardı.
Seçimlerden sonra ortamın yatışmasını bekleyen Kılıçdaroğlu, pek kamera önüne geçmemeye özen gösteriyordu. Ancak altılı masa eleştirileri söz konusu olunca, seçimlerden yaklaşık bir ay sonra düzenlediği bir grup toplantısında bombayı patlatıverdi.
Gerekirse altılı değil, on altılı masa kuracağını söyledi.
Yani Türkçesi; bütün eleştirilere rağmen tezimde ısrarcıyım, geri adım atmıyorum ve iktidarın salt geniş tabanlı bir ittifakla değişebileceğini savunuyorum diyordu.
Sorun altılı masada değilse, o zaman seçimi niye kaybettiniz diye sordular.
E şey… Montaj videolarımı yaptılar, TRT’ye çıkarmadılar, ha bir de TRT ekranlarında görünmeyince kırsaldan oy alamadım dedi.
Altılı masa o zamanlarda rağbet görmediği gibi on altılı masa da rağbet görmedi. Hatta bir eleştirildi ki sormayın.
Şimdilerde gelin görün ki aynı siyaseti başkaları takip etme peşinde.
İktidar kanadı, Kılıçdaroğlu’nun on altılı masası gibi bir yapının peşine düşmüş gibi görünmüyor mu sizce de?
Kamuoyuna açık biçimde yayınlanan anketlere ve son yerel seçimlerden çıkan tabloya göre, iktidarın toplumsal tabanı önemli ölçüde eridi. Buna rağmen iktidarda kalma çabası veren AKP, CHP’yi bin bir türlü kargaşaya boğup diğer partilerle yoluna devam etmek istiyor.
Bu illa ki partilerin aynı ittifakta buluşacağı anlamına gelmiyor elbette.
Ancak CHP’nin siyasal operasyonlarla marjinalize edilip yalnızlaştırıldığı bir iklim düşleniyor.
Bunun ilk işaretlerini, TBMM açılışında çekilen fotoğraflarda gözlemledik. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eski yol arkadaşları ve muhalefetin diğer paydaşlarıyla görüntülendi. Hepsi de halinden memnundu.
Fotoğraflar gündemden düşmeyince, liderler birbirinin peşi sıra açıklama yapma telaşına düştüler. Acaba iktidara mı yanaşıyorlar eleştirilerine karşılık; olur mu efendim, biz muhalefetteyiz. İktidarla birlik olmak, anayasayı değiştirmek gibi bir gayemiz olamaz minvalinde ifadeler kullandılar.
Her ne kadar bunları söyleseler de iktidarın CHP’yi yalnızlaştırma ve ötekileştirme stratejisine omuz vermeye başladılar.
İyi Parti, kimi konularda CHP’ye karşılık MHP ile aynı tavrı takınmaktan geri durmuyor. Ağız birliği yapmışçasına açıklamalarda bulunuyorlar.
Ali Babacan’ın zaman zaman göndermeleri çok dikkat çekiyor.
En son Ahmet Davutoğlu, CHP’nin iktidara gelmesi durumunda devleti yönetecek bilgi, tecrübe ve kadrolarının bulunmadığı bağlamında bir konuşma yaptı. Kürsüden çok sert yüklendi.
Dış politikada stratejik sığlığın kitabını yazan birisi için sözleri oldukça gülünçtü.
Bunlar son birkaç haftanın mevzusu.
Makarayı biraz geri sarıp, kabaca son bir yılın muhasebesini yaparsak durum biraz daha netleşiyor.
İktidar, milliyetçi ve muhafazakâr partilerin CHP’yle olan irtibatını kesti. İyi Parti, kantara çıktığında tek başına fazla çekmediğini görse de CHP’ye yakınlaşma gereği duymuyor. Onun yerine kimi zaman MHP ile aynı dili kullanmayı tercih edebiliyor.
Genel başkanı kamuoyunun ikna edilemediği gerekçelerle içeri atılan Zafer Partisi’nin, CHP’ye yakınlaşabileceği konuşuluyordu. En nihayetinde CHP’yi bir ara desteklemişti ve iktidar tarafından deyim yerindeyse aynı kuyuya atılmışlardı. Ama beklendiği gibi olmadı.
DEM zaten seçimlerden sonra iktidarı sinyallemeye başlamıştı. Mesajı alan iktidar, DEM’i oradan çekip kendi saflarına kattı.
Tabi burada DEM iktidarı desteklese bile, tabanını taşıyamayacağını dile getirenler var. Kanımca iktidar, eriyen toplumsal tabanına karşılık geniş bir siyasal zemine oturmak istiyor. O nedenle toplumsal taban gelmiş veya gelmemiş, çok ilgilendiğini zannetmiyorum.
Artık siyaseten rekabet koşullarını da kendisi belirlediği için muhtemelen seçim kaygılarını asgariye indirecektir.
Bu noktada tarihsel bakımdan ezeli ve ebedi düşmanı CHP’yi köşe sıkıştırıp öteki haline getirmeyi deniyor. İktidar veya muhalif olsun, diğer tüm kalan partileri kendi saflarına çekmeye çalışıyor ki ilanihaye koltuğunu koruyabilsin.
CHP’nin kendi iç sorunlarıyla boğuşmaktan kafasını kaldıramadığı, sürekli kargaşalarla anıldığı ve Türkiye’nin ötekisi haline geldiği bir denklemde iktidar aynı kalır. Fakat yeni ana muhalefet değişebilir.
Yeni ana muhalefet kelimesi, CHP’yi yalnızlaştırma siyasetinde iktidara odun taşıyan partiler açısından son derece sihirli. Belki de cazip desek daha doğru olur.
İktidara yürümenin külfetine katlanmaktansa –ki öyle bir dinamik de yok- uysal ve yeni bir ana muhalefet onlar açısından kulağa hoş geliyor olmalı.
Uzun sözün kısası, yeni on altılı masa iktidar ve mücavirinde vücut buluyor gibi duruyor.
CHP’nin burada sorgulaması gereken, Türkiye’nin birinci partisi olmasına rağmen özellikle küçük partilere niye çekim yaratamadığıdır. Her gün biraz daha eriyen iktidara neden halen göz kırpıldığıdır. Bunun üzerine biraz düşünmek gerekiyor.
Diğer taraftan altılı masadaki uyumsuzluklar partilerin birbirini yıpratmasına yol açmıştı. On altılı masada ortaya çıkabilecek fikir ayrılıkları bakalım iktidarı tüketecek mi?

Yorum Yazın