MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

2025 model demirperdenin ekonomiye zararları

ANA SAYFAEKONOMİ2025 model demirperdenin ekonomiye zararları
2025 model demirperdenin ekonomiye zararları

2025’in demirperdesi, elbette 20. yüzyılın kaba şiddete dayalı reel sosyalizm deneyimlerinden daha ince detaylar içerecek.

06 Ağustos, 2025, Çarşamba 08:20
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Çağatay Arslan
Çağatay Arslan
yazı içi reklam

Doğu Alman Markı’nın Alman Markı’na dönüşümünde kullanılan 2’ye 1 oranından adını alan  film, toplumu kendi doğrusu çerçevesinde yönlendirmek isteyen tüm rejimlerin izlediği yolları ve vardığı çıkmaz sokağı anlatan evrensel bir hikâye sunuyor. Bizde “tuvalet eskiden 1 milyondu” söz oyunuyla yaratılan iktisadi belirsizlik, Doğu Almanya’nın oyuncağa dönüşmüş parasına dayanan iktisadiyatla bağ kuruyor. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyerek ekonomiye kural dikte etmek, bu yönüyle tarihin tekerrür ettikçe komikleştiğine işaret ediyor

Türkiye’nin politik ortamını nasıl tarif edebiliriz? Olmaz denen her şeyin olduğu günlerden geçiyoruz. Muhalif olmak yasak değil, ancak iktidarın güç sınırlarını tehdit ettiğiniz anda hakkınızda “hukuksal” işlemler başlaması işten bile değil.

Seçilmişler, uzun süre bitimsiz bir  etnik çatışmaların sonucu olarak oyun dışı bırakılmaya çalışıldı. Sonra, çatışmanın anlamsızlığını savunanların yıllara yayılan itirazlarını canavarlaştıranlar, bir sabah yeni bir güne uyandılar. Eskiden hakaret ettiklerinin yerini alıp bir de fütursuzca onları suçladılar.

Demokrasinin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığı ortadan kalktı; dördüncü kuvvet olan haber alma süreci de bu birliğe dahil oldu. Böylece Türkiye, kocaman bir oyun alanına dönüştü. Bu alanda, her yerde at koşturan bir iktidara karşı, sorunlu zeminlerde ayağı takılan muhalifler var. 2025 Türkiye’si, üç aşağı beş yukarı böyle.

Bir de eski Türkiye ile karşılaştırma üzerinden yargı dağıtan bir manzume var; sanki bu iktidar, eski Türkiye’nin basamaklarından tırmanmamış gibi. Sistemden sonuna kadar beslenmemiş gibi.  Tarihte örnekleri olan bir durum bu. İlk değil, ama son olmasını dilediğimiz bir keyfilik.

Tarihe döndüğümüzde, bu tür toptancı yapıların en uzun soluklu devamlılığını reel sosyalist deneyimde görmüştük. Ekim Devrimi ile başlayan tarihsel perde, 1945’te bünyesine yeni toplumları katarak tam 45 yıl boyunca dünyaya kapalı, halkını sınıflayan bir düzen sergiledi.

2025’in demir perdesi, elbette 20. yüzyılın kaba şiddete dayalı reel sosyalizm deneyimlerinden daha ince detaylar içerecek. Dünya, Demirperde’nin yıkılışından bu yana 35 yaz ve 35 kış gördü; bu işlerin başladığı zamanlardan beri ise 80 yıl geçti. Yine de bir toplumu baskı altında tutmanın formülü değişmez: Kuvvetleri birleştir, basını ele geçir.

Demirperde’nin 45 yıllık özetinde, sosyalizm diye yutturulan rejimin sırrı buydu.2025 Türkiye’sini Demirperde’nin hangi ülkesine eşleyebiliriz desek, yanıt tereddütsüz Doğu ya da Demokratik Almanya olurdu. Bizim eski/yeni Türkiye masalı gibi, kendisini Batı Almanya aynasında gören bu ülke, eski ile kendini ayrıştırmak için bir duvar dahi dikmekten geri durmamıştı. Bizim ülkemizde alınamayan vize randevuları da sanal bir Berlin Duvarı değil mi?

Halkın belirli bir kesimini az tüketimle, artık 1 litre bile etmeyen 50 liralık benzinle, üç harfli marketlerin raflarında gezinme imkanı veren karnelerle,  kömür torbaları, paket makarnalar ve Mercedes marka cenaze arabalarına binme taahhüdüyle ikna etmek, Demokratik Almanya’nın naif halkının sosyalizm algısına benzemiyor mu? Örnekleri çoğaltmak mümkün.

İşçilerimizin gidişiyle yakından tanıdığımız Batı Almanya’nın yanı başında, kendi halinde yaşayan Doğu Almanya’ya dair her okuma, bize bugünlere dair bir anahtar sunar. 2’ye 1 adlı filmin, Doğu Almanya’nın son günlerini anlatan hikayesi de bu anahtarlardan biri. (Filmin fragmanını izlemek için buraya tıklayınız.)

Sürdürülemez sosyalizmin son günlerinde, Batı ile birleşme arifesinde, Doğu’nun yıllarca para olarak gördüğü kâğıtların sonu gelmiştir. Bu paralar halktan toplanır ve günün sonunda Batı Alman Markı’na dönüşecektir. Sosyalist sistemin doktrinleriyle yetişmiş kahramanlarımız, eski markların saklandığı depoyu keşfeder. Paraların yapıldığı kâğıtlar o kadar kalitelidir ki yakmak ya da yırtmak mümkün değildir. O yüzden bu saklama çaresi bulunmuştur. Paranın alım gücüne değil malzemesine öncelik vermek de ortak bir hastalık değilse nedir…

Bu hazinenin alım gücüne dönüşmesi için imkânlar kısıtlı, zaman daha da azdır. Bu aşamada, batılı kapitalist soydaşların para kazanma hırsları devreye girer. Paralar, Batı Almanya’nın tüketim ürünleriyle değiştirilir ve yüzlerce kahve makinesi, elektrikli süpürge, tost makinesi, artık tüm mahalleye yayılan bir projenin çıktısı olur.

Akıllı kapitalist komşular ise paraları dönüştürmek için eski sosyalist dostlara nazaran biraz daha zamanları olmanın güvenindedir. Alman birleşmesinin sağlığını tehdit eden bu kolektif dolandırıcılık keşfedildiğinde, dönemin kudretli siyasetçisi Genscher bile yüzünü gösterir ve işlerin daha da berbat olmaması için tezgahın  üstünü örtmek en iyi çare görülür.

Doğu Alman Markı’nın Alman Markı’na dönüşümünde kullanılan 2’ye 1 oranından adını alan bu film, toplumu kendi doğrusu çerçevesinde yönlendirmek isteyen tüm rejimlerin izlediği yolları ve vardığı çıkmaz sokağı anlatan evrensel bir hikâye sunuyor. Bizde “tuvalet eskiden 1 milyondu” söz oyunuyla yaratılan iktisadi belirsizlik, Doğu Almanya’nın oyuncağa dönüşmüş parasına dayanan iktisadiyatla bağ kuruyor. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyerek ekonomiye kural dikte etmek, bu yönüyle tarihin tekerrür ettikçe komikleştiğine işaret ediyor.

Türkiye’nin 2025’teki bu oyun alanında, sanal demirperdeler ekonomik tıkanıklıkla yükseliyor gibi görüldükçe, tarih bize öğretir ki ne duvarlar ne de sürdürülemez ekonomi politikaları sonsuza dek ayakta kalabilir.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Süreç neden ağırdan ilerliyor?
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Güce duyulan saygı mı, onun karşısında ezilip ona öykünme mi?
    Bilgehan Uçak
    Bilgehan Uçak OAKA bir çılgınlıktır
    Alican Uludağ
    Alican Uludağ Son bir yılda yaşananlar: Saray rejimini tahkim etmek
    Erdem Bağcı
    Erdem Bağcı Türkiye'nin önünde duran ekonomik fırsatlar
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Çocuklardan çok mu şey istiyoruz?
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Taşkent: Tarihle modernitenin avlusu
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk Türk-Amerikan ilişkilerinde son durum
    Kübra Evliyaoğlu
    Kübra Evliyaoğlu Hiper-gerçekliğin gösterge oyunları: Baudrillard ve Saussure’ü bugüne taşımak
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı