© Yeni Arayış

Aşırı değerli TL, yüksek enflasyon ve Türkiye Turizmi: Ekonomi politikalarının sektörel etkiler

Turizm sektörünün yaşadığı gelir ve kârlılık yaratma sorunlarına yönelik olarak, kur politikası ve enflasyon yönetiminde TL’nin gerçek piyasa değerine yakınlaşması sağlanmalıdır. Kitle turizminden çok, yüksek gelirli turist segmentlerine odaklanılmalıdır.

Türkiye’nin izlediği ekonomi politikaları kısa vadede bazı makro göstergelerde iyileşme sağlasa da, turizm gibi döviz kazandırıcı sektörlerde yapısal sorunları derinleştirmektedir. Yüksek enflasyon ve aşırı değerli TL, Türkiye’nin rekabet gücünü azaltmakta ve sürdürülebilir büyümeyi tehdit etmektedir. Turizmin geleceği, yalnızca tanıtım stratejilerine değil; aynı zamanda para politikalarının öngörülebilirliğine, kur rejiminin gerçekçiliğine ve sektörel desteklerin kalitesine bağlıdır.

Yeni Arayış okurlarına merhaba. Kuruluşuna bizatihi şahit olan bir kişi olarak uzun bir süre sonra yazısal olarak katkı koyabilmek için oldukça geç kalınmış bir merhaba olsa da, arada belirli periyotlarda belki buradan düşüncelerimizi paylaşma imkanı bulabiliriz sevgili Murat Aksoy aracılığıyla.

Bu yeni merhaba yazısında, Türkiye'nin son yıllarda izlediği ekonomi politikalarının –özellikle düşük faiz, baskılanan döviz kuru ve yüksek enflasyon üçlüsünün– turizm sektörü üzerindeki etkilerine yer vermeye çalışacağım özetle. Türk Lirası’nın reel değerinin üzerinde tutulması, enflasyonist baskılarla birleştiğinde turizm gelirlerinin sürdürülebilirliğini ve rekabet gücünü tehdit etmekte. Avrupa’daki başlıca rakip ülkelerle yapılan karşılaştırma, Türkiye’nin fiyat avantajını kaybetmeye başladığını ortaya koyarken, çözüm olarak politika uyumu, yapısal reformlar ve değer odaklı turizm stratejileri önerilmektedir.

Türkiye ekonomisi, son beş yılda alışılmışın dışında bir ekonomik deney sürecinden geçmiştir. "Türkiye Ekonomi Modeli" adı altında uygulanan düşük faiz–yüksek büyüme politikası, döviz kurunun kamu müdahaleleriyle baskılanması ve buna rağmen artan enflasyon, ekonominin farklı alanlarında çarpan etkisi yaratmıştır. Turizm sektörü, bu dönüşümden doğrudan etkilenen en stratejik alanlardan birisi oldu. Türkiye’nin cari açığını kapatmakta önemli rol oynayan turizm gelirleri, ekonomik istikrarsızlık koşullarında sürdürülebilirliğini yitirme riskiyle karşı karşıyadır. Bu yazıda, Türkiye’deki ekonomi politikalarının turizm üzerindeki etkileri değerlendirilmekte ve rekabet avantajının kaybına dair somut deneyimsel ve karşılaştırmalı bulgulara yer vermeye çalıştım.

Ekonomi Politikalarının arka planında, 2021 sonrası dönemde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın politika faizini düşürmesiyle başlayan süreçte, döviz kuru üzerindeki baskı artırılmış, Türk Lirası'nın aşırı değerli kalması sağlanmıştır. Aynı dönemde tüketici fiyatları endeksi (TÜFE), TÜİK verilerine göre yıllık % 50-70 bandında seyretmiş; buna karşın döviz kurundaki artış sınırlı tutulmuştur. Bu politika, ihracatçılar ve turizm sektörü açısından kısa vadede öngörülebilirlik sağlasa da, orta ve uzun vadede maliyet baskıları nedeniyle sektör üzerinde olumsuz etkiler doğurmuştur.

Yüksek enflasyon turizm üzerindeki etkileri açısından ise Turizm sektöründe maliyet kalemleri (gıda, enerji, personel, kira) hızla artarken, fiyatlandırmalar döviz üzerinden yapılamamakta veya baskılanan kur nedeniyle yetersiz kalmaktadır. 

Bu durum:

- İşletmelerin kârlılığını azaltmakta,
- Hizmet kalitesinde düşüşe neden olmakta,
- Yatırım iştahını zayıflatmakta,
- Kalifiye iş gücünün sektörden uzaklaşmasına yol açmaktadır.

Aşırı değerli TL’in fiyat rekabetine etkilerine bakacak olursak, Türkiye’nin uzun yıllardır sahip olduğu "uygun fiyatlı tatil" imajı, döviz kurunun piyasa değerinin altında tutulması nedeniyle zayıflamaktadır. Özellikle Avrupa'dan gelen turistler açısından Türkiye, artık "ucuz" değil; benzer fiyatlara sahip ancak daha istikrarlı alternatiflerin olduğu bir destinasyon haline gelmektedir. Rekabet halinde olduğumuz Akdeniz çanağındaki İspanya, İtalya, Yunanistan ve Hırvatistan ile kişi başı turizm gelirleri, yıllık enflasyon ve kur dalgalanmalarına baktığımızda ise sektör ve sektör oyuncularının işinin kolay olmadığını çok daha net görebiliriz.

(Tabloda yer verilen veriler “ Eurostat, Avrupa Turizm Gelirleri ve Enflasyon Verileri" ve  “UNWTO (2024) World Tourism Barometer." Raporlarından alıntılanmıştır.)

Avrupa’daki rakip ülkeler ile karşılaştırmalı değerlendirmede en temel 4 noktada ayrışma yaşadığımızı söyleyebiliriz.

• Kur istikrarı: Rakip ülkelerde döviz kuru dalgalanmaları çok düşük olduğu için tur operatörleri ve yatırımcılar uzun vadeli planlama yapabiliyor. Türkiye’de ise döviz kuru politik müdahalelere açık olduğu için belirsizlik yüksek.

• Enflasyon: Türkiye’deki yüksek enflasyon işletme maliyetlerini sürekli artırırken, Avrupalı rakipler enflasyonu kontrol altında tutarak fiyat istikrarını sağlıyor.

• Kişi başı gelir: Türkiye’ye gelen turist sayısı yüksek olsa da, kişi başı gelir hala rakip ülkelerin oldukça altında. Bu, "ucuz ama çok turist" modelinin sürdürülebilirliğini sorgulatıyor.

• Marka ve algı yönetimi: Avrupa ülkeleri, turizmde yalnızca fiyat değil, kalite ve kültürel miras üzerinden rekabet ederken; Türkiye hâlâ fiyat bazlı rekabete bağımlı durumda. Bu da aşırı değerli TL nedeniyle avantajı ortadan kaldırıyor.

Turizm sektörünün yaşadığı gelir ve kârlılık yaratma sorunlarına yönelik olarak, kur politikası ve enflasyon yönetiminde TL’nin gerçek piyasa değerine yakınlaşması sağlanmalıdır. Kitle turizminden çok, yüksek gelirli turist segmentlerine odaklanılmalıdır. Gastronomi, sağlık turizmi, kültür rotaları, eko-turizm gibi niş alanlar desteklenmelidir. Döviz kazandırıcı hizmet statüsü kapsamındaki turizm yatırımlarına özel teşvikler sağlanmalıdır. Finansmana erişimde sektör önceliklendirilmeli, TL bazlı gelirlerle döviz borçlanmanın riski azaltılmalıdır.Türkiye’nin turizm markası sadece "ucuzluk" üzerine değil; tarih, doğa, mutfak ve misafirperverlik üzerine kurgulanmalıdır. Dijital tanıtım ve veri odaklı pazarlama stratejileri geliştirilmelidir.

Türkiye’nin izlediği ekonomi politikaları kısa vadede bazı makro göstergelerde iyileşme sağlasa da, turizm gibi döviz kazandırıcı sektörlerde yapısal sorunları derinleştirmektedir. Yüksek enflasyon ve aşırı değerli TL, Türkiye’nin rekabet gücünü azaltmakta ve sürdürülebilir büyümeyi tehdit etmektedir. Turizmin geleceği, yalnızca tanıtım stratejilerine değil; aynı zamanda para politikalarının öngörülebilirliğine, kur rejiminin gerçekçiliğine ve sektörel desteklerin kalitesine bağlıdır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER