© Yeni Arayış

Görünmez olmak: Hiçleşmek mi, hükmetmek mi?

Gyges’in yüzüğü ile iktidarın yüzüğü arasında fark yoktur aslında. İktidar da görünmezlik gibi cezadan azadedir. Yargılanmayacağını bilmenin kudretiyle herkesin üzerine basabilir. Gyges yüzüğü takınca önce yasaları çiğner, sonra cana kıyar, sonunda tahta oturur.

Birinin görünmezliği onu hiçleştirir, diğerinin görünmezliği onu kudrete boğar! Biri açlığından görünmez olur, diğeri görünmezliğinden doymak bilmez. İkisinin hikayesi de insanın, kendine bile itiraf edemediği karanlık gerçeğini ortaya çıkarır: Görünmez olmak, bazısını hiç eder, bazısının da kendini her şey sanmasına neden olur.

Benim için kitaplar, hayatta sormaya cesaret edemediğim soruları kendi dillerinde sorar. Knut Hamsun’un Açlık’ını ilk okuduğumda, sayfaları çevirdikçe midemde ince bir sancı hissetmiştim. Çünkü o kitap, sadece edebi bir metin değil, benim çocukluğumun da tercümanıydı. Annemle yaşadığımız tek göz, tuvaleti bile olmayan, kapısı bir ahır kapısını andıran o toprak evde, açlığı yalnızca karnımızda değil, duygularımızda, hayallerimizde de yaşadık. Soğuğu battaniye ile değil dualarla savuşturduğumuz o geceleri hatırladım. Hamsun’un isimsiz kahramanı gibi, insanın karnı açken bile gururunu tok tutmaya çalışmasının ağırlığını düşündüm. Açlık insanı görünmez kılar. Kimse aç insanın varlığını hatırlamak istemez, çünkü aç insan, başkalarının doyduğunu hatırlatır.

Hamsun’un Açlık romanındaki adam, yoksulluktan fazlasıdır. O, insanın kendisine yabancılaşmasının, gurur ile zillet arasında salınmasının, yok olma ile kendini Tanrı sanma arasında gidip gelmesinin hikayesidir. Açlığı yalnızca midede değil, zihnindedir. Her geçen günle, bir yandan insanlıktan kopar, bir yandan bütün insanlığa hükmedebileceğini sanır. Aç insan gururunu korumak ister; ama açlığın, insanın en son elinden aldığı şeydir gururu. Ve o adam, açlığın onu görünmez kıldığı sokaklarda, bazen Tanrı’ya yakın hisseder kendini, bazen bir böcek kadar aşağıda.

Platon’un Devlet’indeki Gyges yüzüğü ise, toprağın altından çıkarılan bir sır gibi durur zihnimde. Gyges, o altın yüzüğü takınca görünmez olur. Görünmezlik ona korkunç bir kudret kazandırır. Kraliçeyi baştan çıkarır, kralı öldürür, tahtı ele geçirir. Platon’un binlerce yıl önce sorduğu soruyu düşündüm: İnsan görünmez olursa, yine de adil kalabilir mi? Yoksa erdem, sadece başkalarının bakışı olduğu için mi vardır?

Gyges’in yüzüğü ile iktidarın yüzüğü arasında fark yoktur aslında. İktidar da görünmezlik gibi cezadan azadedir. Yargılanmayacağını bilmenin kudretiyle herkesin üzerine basabilir. Gyges yüzüğü takınca önce yasaları çiğner, sonra cana kıyar, sonunda tahta oturur. İktidar da önce kuralları büküp, hakikati öldürüp, sonunda o tahtı sahiplenir. Gyges’in görünmezliği insan olma sınırlarını kaldırır. İktidar da aynısını yapar. Görünmez olduğunu bilen, kendini Tanrı sanmaya başlar.

Yüzük, Gyges, görünmezlik, güç, açlık, erdem… Hepsi aynı zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır. Her biri diğerini doğurur. Yüzük görünmezliği getirir, görünmezlik gücü, güç iktidarı, iktidar açlığı, açlık erdemin sınavını, sınav yine görünmez olmayı…

Ve şimdi daha iyi anlıyorum: Açlık insanı çıplaklaştırır, yüzük insanı görünmez kılar. Açlık insanı kendi gerçeğine, yüzük insanı kendi yalanına büründürür.

Çocukluğumun toprak kokan tek göz odasından bugüne bakınca, bu zincirin her halkasını tanıyorum. Annem, en bayat ekmeği bile bölüp verirken başını eğmezdi.

Başı dik bir yok oluş!

Ülkemde bugün, açlığın ve görünmezliğin bin bir türü var. İnsanlar ekmeğe aç, adalete aç, merhamete aç, kendini anlatmaya aç. Ama en çok görülmeye aç. Açlık insanı görünmez kılıyor burada da.

Ve kimse açları görmek istemiyor.

Sebebi malum… 

O zaman anlıyorum, Hamsun’un aç adamıyla Gyges’in görünmezlik yüzüğü, bambaşka hikayelerde aynı soruyu soruyor: Biri açlığı ile görünmez olur, küçülür, silinir diğeri yüzüğüyle… Nihâyetinde ikisi de her şeyi kendine ait sanır. 

Birinin görünmezliği onu hiçleştirir, diğerinin görünmezliği onu kudrete boğar! Biri açlığından görünmez olur, diğeri görünmezliğinden doymak bilmez. İkisinin hikayesi de insanın, kendine bile itiraf edemediği karanlık gerçeğini ortaya çıkarır: Görünmez olmak, bazısını hiç eder, bazısının da kendini her şey sanmasına neden olur.

Hangisi daha tehlikeli? 

Açlık mı, görünmezlik mi? 

İktidar açlığı mı, ekmek açlığı mı? 

Bir yüzüğümüz olsaydı, kim olurduk? Eğer görünmez olsaydın, kim olurdun? 

Eğer herkes seni görseydi, kim kalırdın?

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER