MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Tivoli’nin çevresinde 

ANA SAYFAGEZİTivoli’nin çevresinde 
Tivoli’nin çevresinde 

Tivoli’nin çevresinde 

26 Şubat, 2024, Pazartesi 21:30
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Günün her saatinde bu bahçelerde yürüyüşe çıkan, köpeğini gezdiren ya da bisikletle dolaşan insanlar görmek mümkün. Bisiklet deyince, bu şehrin Avrupa’nın en “düz” şehirlerinden biri olduğunu da söylemem gerekiyor. Bu “düzlük”, her iki anlamıyla da, kimi durumlarda benim gibi bir İstanbullu’nun asabını bozabiliyor.Kopenhag’da, şubat ayında, “Işık Festivali” olurmuş.E ne güzel, 2’sinde dönelim de festivalin en azından açılışını izleyelim, dedik.Ama bu Kopenhaglıların bazı yaptıklarına akıl sır ermiyor, sanki 1’inde yaparlarsa suç işleyeceklermiş gibi festivali gidip 2’sinde başlattılar.Böyle olunca biz de göremedik tabii, bizim uçak İstanbul’a doğru giderken habis Kopenhaglılar festivalin tadını çıkarıyorlardı.Sadece bu kadarla kalsa iyi, Tivoli Bahçeleri’ni de bakıma almışlar, kapısına kadar gittim de mecburen kös kös geri döndüm.Ama kapının açıldığı meydanı anlatabilirim çünkü burası Kopenhag’ın en önemli meydanlarından birindeyiz.Belediye binası burada, yine meydanı çevreleyen pek çok güzel ve birbiriyle uyumlu bina burada, aynı zamanda masalcı Andersen’in tam kapının karşısında bir heykeli var.Belediye binasının 19. yüzyılda yapıldığını öğrenince şaşırdım, bana birkaç yüz sene daha eski gibi görünmüştü.Andersen gibi Tivoli’ye baktığınızı düşünün, eğer batıya doğru birkaç adım atarsanız resim ve heykel müzesi Ny Carlsberg Glyptotek’i görürsünüz, onun karşı sokağında Kopenhag Müzesi, onun az ilerisinde ise Danimarka Milli Müzesi yer alıyor.Bunlardan Glyptotek, dışarıdan da hayli etkileyici bir yapı -içini bir sonraki yazıda anlatacağım.Danimarka’nın medarıiftiharlarından mimar Dahlerup’un imzasını taşıyor, duvarlardaki heykeller içeride nasıl bir bolluk bereket ile karşılaşacağınızın habercisi gibi.Tivoli ile Glyptotek’in arasındaki Tietgensgade sokağına girelim.Sokağı bitirdiğimizde tarihi gar binasını görüyoruz.Aynı istikamette yürürsek şehrin Kodbyen dedikleri kısmına geliriz, ama biz acele etmeyelim şimdilik, biraz daha acıkalım.Yeniden ilk bulunduğumuz yerde, yani Andersen heykelinin yanında, olduğumuzu varsayalım ama bu kez Glyptotek’e doğru değil, Milli Müze’ye doğru yürüyelim.Milli Müze’ye geldikten sonra şehrin içine giren bir kanala geliyoruz, burası köprülerle anakaraya bağlanmış bir küçük adacık.Christiansborg Sarayı ve 130 metrelik geniş cephesiyle Borsa binası sayesinde bu adacık şehrin en değerli yerlerinden birine dönüşüyor.İçeri yürürsek Stroget’e, düz yürürsek Nyhavn’a çıkarız ama ben sizi biraz fazla yürütmek istiyorum, Nyhavn’dan Gothersgade tarikiyle Rosenborg Kalesi’ne gideceğiz.
Bizdeki “kaostan” yorulup, hatta helak olup söylenerek “düzen ve kural” arıyorum, Danimarka’daki düzen de bazen çok sıkıcı ve gereksiz olabiliyor, o da bıktırıyor. Bunun bir ortası bulunsa bence ideal şehir hayatı o noktada kurulabilir.
“Kopenhag’ın mimarı” diye ünlenen IV. Christian’ın yaptırdığı bazı binalarda “C4” simgesi vardır, Rosenborg da onun yaptırdığı binalardan biri.Ama kalenin önündeki geniş bahçeleri en az bina kadar etkileyici.Kale gibi bahçelerin banisi de IV. Christian.Günün her saatinde bu bahçelerde yürüyüşe çıkan, köpeğini gezdiren ya da bisikletle dolaşan insanlar görmek mümkün.Bisiklet deyince, bu şehrin Avrupa’nın en “düz” şehirlerinden biri olduğunu da söylemem gerekiyor.Bu “düzlük”, her iki anlamıyla da, kimi durumlarda benim gibi bir İstanbullu’nun asabını bozabiliyor.Şöyle ufukta bir dağ olsun, yok, tepe de yok, hatta koca şehirde bir tane yokuş yok.Dolayısıyla, pedal çevirerek gezmek yürümekten hem daha pratik hem de daha az yorucu olabilir.Dağ-tepe yoksa yoktur, bunu kabullenirsiniz, ama insanların düzlüğü bazen çok bunaltıcı oluyor.Trafikten lokantaya her şeyin çok kesin ve içselleştirilmiş kuralları var ve kimsenin herhangi bir konuda bu kuralların aksine bir şey yapmak aklına gelmiyor.Misal, tek şeritli bir yolda karşıya geçeceksiniz ama yayaya kırmızı yanıyor.Fakat görünürde bir tek araç yok, ne yaparsınız?Bir Danimarkalı olarak kesinlikle yeşilin yanmasını beklersiniz.Geç git işte, ne olacak?Yolu görüyorsun, hesaplayabiliyorsun, illa niye o ışığa tabi olasın?İçselleştirilmiş bu “aşırı düzenlilik” hali benim gibi “kaos diyarından” gelen biri için yer yer anlaşılmaz olabiliyor.Kuralsızlık harikadır, demiyorum, ama böylesine kuralcılık da bence şehrin dinamizmini yere düşürüyor.Bizdeki “kaostan” yorulup, hatta helak olup söylenerek “düzen ve kural” arıyorum, Danimarka’daki düzen de bazen çok sıkıcı ve gereksiz olabiliyor, o da bıktırıyor.Bunun bir ortası bulunsa bence ideal şehir hayatı o noktada kurulabilir.Çene çalmaya başlayınca, ara sokaktaki Mermer Kilise’den -Marmorkirken- bahsetmeyi atlamışım.Amalienborg Sarayı’nın hemen karşısındaki bu kilise, yeşil kubbesiyle insanda derhal Vatikan çağrışımı yapıyor.Aynı sokakta -Bredgade- esbabı mucibesini bilmediğim bir de Rus kilisesi var.Danimarka deyince “tasarım” öne çıkarmış, ben bunlardan hiç anlamam, ama meraklısına söyleyeyim, Tasarım Müzesi de Rus kilisesinin çaprazında.Son olarak, “av meraklılarının” bileceği Laksen diye çok şık bir giyim mağazasından bahsedeyim -bu da Bredgade’da.Avcılıktan nefret ederim, günahsız hayvanları spor adı altında zevk için öldüren avcılardan da hiç hazzetmem ama bu Laksen’in her şeyinin birbirinden güzel olduğunu söylemezsem eksik kalır.Gene de, avcıların bu kadar fiyakalı giyinmeye neden ihtiyaç duyduklarına bir mana veremiyorum.Danimarka Yazıları serisinin ikinci yazısını okumak için lütfen tıklayınız...
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

Yeni Arayış
    Yeni Arayış

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Bora Şahin
    Bora Şahin Baba – oğul politik rollerine yeni bir soluk: Nişanyanlar
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk Çerçioğlu olayı ve belediyelerin çözülüşü
    Kübra Evliyaoğlu
    Kübra Evliyaoğlu Eksilen pay, çalınan rıza
    Özgür Öğütcen
    Özgür Öğütcen “Liyakat”: Sahte bir kavram
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Yeni çözüm Süreci için üç parti imkânsızı başarabilmeli
    Erol Katırcıoğlu
    Erol Katırcıoğlu Ekonomik gelişme, demokratikleşme ve Kürt Sorunu
    Emir Berke Yaşar
    Emir Berke Yaşar Manifest düşmanlığı kadın düşmanlığıdır
    Hasan Bülent Kahraman
    Hasan Bülent Kahraman Sol dönüşüm ve kültür
    Akın Özçer
    Akın Özçer Seyfettin Çilesiz’in çilesi
    Eser Karakaş
    Eser Karakaş İhale kanununun iki, üç maddesi Türkiye’yi bitirdi
    Yüksel Işık
    Yüksel Işık 17 Ağustos’tan alınması gereken hisse
    Murat Kartalkaya
    Murat Kartalkaya Program tıkır tıkır Maşallah!
    Cengiz Kapmaz
    Cengiz Kapmaz Rojava süreci bozar mı?
    Mustafa Ergen
    Mustafa Ergen Büyük Dil Modellerinin Ateşi Çıkarsa
    Fahri Bakırcı
    Fahri Bakırcı “Yeter söz milletindir” sloganı üzerine (2)
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı