Dün akşam gerçekleşen Erdoğan-Trump görüşmesi özellikle basınla olan soru-cevap bölümüyle sosyal medyada çok tartışıldı ve medyada yer buldu. Bunların detaylarını dünden bu yana okuduğunuzu düşünüyorum.
Görüşme sonrası basına açık bölümde Trump, özellikle Erdoğan’ı övdü ve onun kişisel özelliklerine referans vererek ilişkilerinin özel olduğunu ima etti.
Trump bunu; “Hileli seçimleri herkesten daha iyi bilir. Ama ben sürgündeyken bile biz hâlâ dosttuk. Erdoğan dünyada çok saygı duyulan bir insan. Muazzam bir askeri güç inşa etti. Ekipmanlarımızı sıklıkla kullanılıyor. Kendisini konuk etmek büyük bir mutluluk. Öğlen yemeği yiyeceğiz. F-16 almak istiyorlar, F-35 almak istiyorlar, başka şeyler almak istiyorlar. Bu adama çok büyük saygım var. Çok iyi bir ilişkimiz var. Rahip Brunson'ı serbest bıraktı ve 35 yıllığına hapse atılmıştı, bunu durdurması gerekiyordu; onu aradım ve kendisini serbest bıraktı. Bunu asla unutmam. 35 yıllık hapis cezasından kurtardı kendisini. Kendisini burada konuk etmek gerçekten büyük mutluluk" cümleleriyle ifade etti.
Kuşkusuz bu bölümden çıkan somut sonuçlar da var. Bunların özeti, Trump Erdoğan’dan başta ticari alanlar olmak üzere Rusya’ya mesafe almasını istedi. Bunun karşılığında Türkiye’ye uygulanan yaptırımların kaldırılması basta olmak üzere ticari ilişkilerin ABD lehine geliştirilmesi söz konusu.
Kuşkusuz bu görüşme öncesi ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack’ın Trump ile yaptığı görüşmede geçen; “Erdoğan’a ‘meşruiyet’ sağlanması” konusu da, tartışıldı ve tartışılmaya devam edecek.
Bu görüşmenin siyasi ve ticari yansımalarını önümüzdeki günlerde tartışmaya devam edeceğiz.
Ama şu bir gerçek, Erdoğan, Trump ile yaptığı görüşme, verdiği fotoğraf ile tabanına güçlü bir mesaj vermiş olduğu açıktır.
Bu açıdan bu görüşme Erdoğan ve AKP için önemli bir PR başarısı olduğunu kabul etmek durumundayız.
***
Peki bütün bunlar olurken CHP başta olmak üzere muhalefet ne söylüyor, bu görüşmeye nasıl bakıyor, bunu nasıl okuyor?
Görüşme öncesinde CHP’nin dış politika alanındaki isimleri takip edebildiğim kadarıyla bu yazı yazılırken; görüşme sonrasına ilişkin bir açıklama yapmamışlardı. Bu görüşme ile ilgili yaptıkları açıklamalar, Barrack’ın ifade ettiği “meşruiyet” konusunda. Ona da haklı olarak eleştirel bakıyorlar.
***
Şuradan başlayalım; dış politikada, bir ülkenin başarılı olmasının bazı koşulları vardır.
Bunlardan ilki toplumsal meşruiyet yani toplumsal desteğinin belirli bir güçte olması.
İkincisi, eğer bir belirsizlik ortamı var ise siyaseten yükselmek için siyasi risk alması.
Ve üçüncüsü bunu yapabilecek bir ekonomik güce sahip olmasıdır.
Erdoğan ve Türkiye’ye bu çerçeveden baktığımızda, bu şartların hiç birini sağlamadığını söylemek mümkündür. İçerde toplumsal meşruiyeti düşük. Belki Barrack’ın ifade ettiği meşruiyeti bu bağlamda okumak da mümkün. İkincisi bir belirsizlik ortamı yok ve proaktif bir politika izlemesi mümkün değil.
Ve son olarak ekonomik durumumuz iyi olmadığı için de dış politikada her masaya elimiz zayıf oturuyoruz.
Nitekim Trump’la görüşmenin bedelinin kamuoyuna yansıdığı kadarıyla 300 Boing olduğunu biliyoruz. Bilmediklerimiz de mutlaka vardır.
Mesela Erdoğan’ın Trump’tan Halkbank dosyası konusunda yardım istediği gibi.
Bütün bunlar, Erdoğan hükümetinin dolayısıyla Türkiye’nin zayıf noktaları.
***
Peki hiç güçlü tarafı yok mu Erdoğan ve Türkiye’nin? Var elbette. Bu güçlü taraf/lar/ı, yukardaki üç alandaki zayıflığı tam olarak örtmese de önemli.
Kuşkusuz güçlü alanın başında, savunma sanayi alanında son yıllarda elde edilen başarı. Bu başarı Türkiye’yi uluslararası alanda kabul gören güç haline getirdi.
Nitekim Trump dünkü görüşmede bunu; “Muazzam bir askeri güç inşa etti.” sözleriyle ifade etti.
Ve Erdoğan bu gücü ile uluslararası alanda olumlu anlamda oyun kurucu olamasa da, oyun bozucu bir güç olarak her masada bir biçimde yer alabiliyor.
İç siyasette muhalefet, “Erdoğan karşıtlığı” üzerinden toplumsal mobilizasyon ve konsolidasyon yaratabilir ama bu seçimi kazanmasına tek başına yetmeyebilir.
Bu yüzden CHP –ve muhalefet- buna ek olarak topluma, bir hikaye, vizyon, gelecek sunmak ve toplumu da buna inandırmak zorundadır.
Bu yazı bağlamında dış politikada da, benzer biçimde kat etmesi gereken yol uzundur.
Dış politikada da CHP, iç politikada olduğu gibi bir politik vizyon, bakış ortaya koymak durumundadır.
Ortaya konacak bu dış politik vizyonun, bakışın ABD, AB Başkenti Brüksel’de, Almanya, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, Arabistan, Mısır gibi ülkelerin başkentlerinde güçlü biçimde lobisini yapmak CHP’nin önceliği olmalıdır.
CHP, Türkiye’de Erdoğan dışında güçlü bir muhalefet ve onun da farklı bir dış politika anlayışı olduğunu zaman kaybetmeden anlatmaları gerekiyor.
Özetle CHP, sadece iç politikada değil dış politikada da Erdoğan karşıtlığı üzerinden değil Erdoğan yönetim anlayışına ve siyasi pratiğine alternatif bir politika, bakış, vizyon, hikaye ortaya koymak zorundadır. Geçen gün de ifade ettiğim gibi bunu zaman kaybetmeden yapmaları gerekmektedir.
Sonuçta, CHP elitlerinin ve dış politikadan sorumlu yöneticilerinin dünkü Erdoğan-Trump görüşmesinden çıkaracakları çok ders var.
Peki ya Bahçeli?
O bu görüşmeyi ve sonuçlarını nasıl değerlendirecek?
Yarından itibaren onu da izleyeceğiz.

Yorum Yazın