MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

\"360\" derece seçim

ANA SAYFAGENEL\"360\" derece seçim
\"360\" derece seçim
08 Eylül, 2024, Pazar 07:11
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Çağatay Arslan
Çağatay Arslan
yazı içi reklam

Filmlere dair bir önceki yazımda bir sonraki yazıda seçimlerden bahsedeceğim demiştim. Fernando Meireless’in 2011 yapımı filmi 360 bize seçimlere dair düşünme şansı veriyor:

Bu sonsuz olasılık evreninde belki de en iyisi her seçimin aslında en doğrusu olduğuna inanmak.

Eğer hayatımızın senaryosundan bir film yapılmış olsa ve bu filmi seyretme şansı bulsak ne olurdu? Hatta daha da ileri gidelim. Filmi istediğimiz yerde durdurup geri alabilsek ve yaptığımızdan farklı davransak ne ile karşılaşırdık. Tabii ki filmi durdurup o sahneye döndüğümüzde artık filmin geri kalanı yeniden çekilecek demektir. Dolayısıyla yepyeni bir film başlar ve sonrası bambaşka bir şekilde devam eder.

Beğenmediğimiz kararlarımızı değiştirerek yeniden yazdığımız filmi tekrar izlesek muhtemel ki yine bir şeyleri beğenmeyecek ve tekrar senaryoyla oynayacağız. Bu sonsuz olasılık evreninde belki de en iyisi her seçimin aslında en doğrusu olduğuna inanmak.

Sartre “Seçimlerimiziz” diye özetlemişti bu yalın gerçeği. Eğer seçimlerimizle barışmıyorsak ve onlarla mutlu değilsek aslında kendimizle kavgadayız diyebiliriz.

Herkesin çok iyi bildiğini düşündüğüm; “Tanrı Şehir”’in Brezilyalı yönetmeni Fernando Meireless’in 2011’de yönettiği 360 bize seçimlerin hayata nasıl anlam kattığını gösteren bir seyirlik.

Yönetmenin sonraki işi Two Popes’u izlemeyen varsa onu da şiddetle tavsiye ediyorum. O da aslında yoğun bir seçim hikayesi. Ancak hikayenin kahramanları o kadar ünlü kişiler (papadan söz ediyoruz, hem de 2 tane!) ki ve hikaye öylesine iyi yazılmış ki önceliği ister istemez tarihsel sürece veriyorsunuz.

Tek amacınız para ise ya da anlık mutluluk ise ya da güç ise yanında bonus olarak huzur beklemeyin.

360’ın kahramanları ise çok daha sıradan. Birbirine geçmiş hikayeler Viyana, Paris, Londra ve Colorado’da insanları birbirine bağlıyor. Bu bağlar kimisinde sımsıkı, kimisinde gevşek ve kırılgan. Kimisinde anlık ve unutulmaya mahkum, kimisinde ömür boyu zihne işlenecek kadar Derin. Filmi izlediğim Korona günlerinde ilaç gibi gelen dünya şehirlerinin görüntüleri, havaalanında beklemenin bile keyifli olacağını anımsatan sahneler filmin kurgusunda dair ilk akla gelenler.

Ama konumuz seçmek. Hayatları birleştiren ve ayıran seçimler. Yanlış ve doğru bilgiye dayanan seçimler. En doğru ve en yanlış seçimler. Doğru bilgiye dayanan yanlış, yanlış bilgiye dayanan doğru seçimler.Anthony Hopkins, Jude Law ve Moritz Bleubtrau gibi ünlülerin de arzı endam ettikleri filmin seçmeye dair verdiği mesaj Sartre’ın meramını bize sunuyor.

Parayı, inancı, anlık mutluluğu, gücü, konforu, macerayı, tepki göstermeyi, aileyi, huzuru, yardımseverliği, hayatı tanımayı seçersiniz hayatınız da seçiminize göre şekillenecektir.

Attığınız adım seçiminizin sonucu olacak ama size sadece ve öncelikle amaçladığını getirecek. Yani tek amacınız para ise ya da anlık mutluluk ise ya da güç ise yanında bonus olarak huzur beklemeyin.

Rio de Janeiro’nun karanlık sokaklarını anlatma becerisi Avrupa’nın aydınlık caddelerindeki bu hikayeyi anlatma şansı vermiş Meireless’e. Dünyanın en zor sosyolojilerinden birini yalın biçimde anlatması ona tanınırlığın kapısını açabilmiş. Brezilya’nın gerçek dertlerine nazaran Avrupa’nın keyfe kederliği de akla gelen kıyaslardan. Ama ne fark eder. Hepimiz aynı hayatı yaşamıyor muyuz? Gök kubbenin altında yaşayan herkesin derdi aynı değil mi aslında. Bu bile başlı başına bir hikaye. Filmi ben ilham verici buldum ama eleştirenler de var. Bense yönetmenin Brezilya’dan Avrupa’ya gelişi ile filmde Londra’dan Brezilya’ya dönen kız arasında gördüğüm paralellikle dahi izlemeye değer buluyorum. Yönetmenin kaderi Brezilya’nın huzursuzluğunu resmeden Tanrı Kent’in başarısı ile şekillenmişti ama bazen seçimlerimiz bize mutluluğun geri dönmekte olduğunu da söyleyebilir. Hikayenin detaylarının çok da önemi yok aslında. 

Seçimlerimiz bize yön verir. Her seçim bizi biz yapar. Ne olmak istiyorsak seçimlerimizle oluruz. Ama hayat bu seçimleri bize bir sıra ile vermez.

AMA HAYAT BU SEÇİMLERİ BİZE BİR SIRA İLE VERMEZ

360 hem dünyayı hem de görmediğimiz yönleri temsil ediyor. Önümüzü görsek de ardımızdakini kaçırabiliriz. Ya da sağı solu göz ardı edebiliriz. Seçimlerimiz hep gördüklerimiz içindir. Oysa görmediklerimiz de seçimimizle elimizden kaçar ya da karşımıza çıkar. Seçimlerimiz bize yön verir. Her seçim bizi biz yapar. Ne olmak istiyorsak seçimlerimizle oluruz.

Ama hayat bu seçimleri bize bir sıra ile vermez. Önce hayatımın tek amacı şu olsun, sonra başka amaçların peşinden giderim diyerek ulaşacağımız yer bizi bir sonraki amacımızın olanaksız olduğu bir noktaya taşıyabilir.

Peki doğru seçim nedir?

Bu sorunun cevabı belki de hayatın anlamı olacaktır. Bakırı altına çeviren bir simyacı gibi cevap üretmek mümkün mü? Bence hayır. Ancak insan iç sesine uygun davranırsa seçimleri ile ve kendisi ile barışabilir diyebiliriz.

Hayatımızın tüm aşamalarında iç sesimizde huzur varsa, sözünü dinlemekten kaçmayalım. İç sesimizi huzurlu hale sokmanın yolu nedir? Bunu herkes kendi bulacak. Ama seçimlerimiz bize huzursuzluk veriyorsa bilin ki mesele de bizdedir.

Seçimlerimiz biziz. Biz seçimlerimiz.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
Çağatay Arslan
Çağatay Arslan

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz CHP’nin direniş maratonu ve Türkiye’nin yol ayrımı
Erol Katırcıoğlu
Erol Katırcıoğlu Parti değiştiren başkan, başkanlığı da bırakmalıdır!
Murat Aksoy
Murat Aksoy CHP yönetiminin hiç mi suçu yok?
Hasan Çetin
Hasan Çetin Bunsen Komite Raporu: David Koridoru ve Suriye’de Adem-i Merkeziyet
Sema Erder
Sema Erder Yolsuzluktan isyana: Devlet-Toplum ilişkilerinde meşruiyetin sorgulanması*
Eser Karakaş
Eser Karakaş Voleybol, basketbol, futbol, Ali Koç, liyakat, rekabet
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş 6-7 Eylül Sergisi’ne yapılan saldırı kendisini nasıl deşifre etti?
Akın Özçer
Akın Özçer Yanlışta ısrar
Yüksel Işık
Yüksel Işık 12 Eylül’ü yenersek, geleceği kazanırız
Murat Kartalkaya
Murat Kartalkaya Beleş darının güvercini çok olur!
Çağhan Uyar
Çağhan Uyar Kemal Bey’e açık mektup
Bahattin Yücel
Bahattin Yücel Düyunu Umumiye ve Reji Deneyi
Reha Çamuroğlu
Reha Çamuroğlu Değişen savaşlar, değişen insanlar
Fahri Bakırcı
Fahri Bakırcı  “Bilimci” ve “Yiyimci” Makyavelizm üzerine (3)
Tunay Şendal
Tunay Şendal Karşı-Devrimci hafızanın intikamcı tarih anlatısı
Mustafa Ergen
Mustafa Ergen Yeni Aracılar Çağı: Reklamdan akademiye, Agentic Web ve ArXiv’in yükselişi
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı