© Yeni Arayış

Simi’den

Simi’de yapılacak en güzel şey, kedi gibi girilmedik sokak bırakmadan yürümek-yürümek ve adanın insanı büyüleyen mimarisinin tadını çıkarmak.

Simi’de yapılacak en güzel şey, kedi gibi girilmedik sokak bırakmadan yürümek-yürümek ve adanın insanı büyüleyen mimarisinin tadını çıkarmak.

Simi, Yunan adalarının sanırım en İtalyan’ı.

Onu diğer bütün adalardan ayıran mimarisini feribottan gördüğünüz anda, dalgalanan mavili-beyazlı bayrak da olmasa, Yunanistan’ın değil de İtalya’nın bir limanına yanaşmakta olduğunuzu düşünmeniz işten değil.

İnsanın içi kıpır kıpır oluyor, bir an önce cepheleri rengârenk evlerle süslenmiş masalsı adaya ayak basmak istiyor.

Osmanlı’nın Sömbeki dediği Simi’nin adı Poseidon’dan çocuk yapan bir periden geldiğine göre, evet, bu “peri adasına” hayran olmak için pek çok sebebiniz olacaktır.

Simi dağlık bir ada, evler de bu dağların koya bakan yamacına sıralanmış.

Dolayısıyla, eğer şansınız yaver gitmediyse kalacağınız yere çıkmak için epey bir merdiven tırmanmanız gerekiyor.

Bereket, biz çarşının içindeki mavi merdivenlerin yanında düz ayak bir evde kaldık da sarı sıcaklarda basamaklarla boğuşmadık.

Bizi Kos’tan Simi’ye getiren feribot koyun sağ başındaki iskeleye, yani saat kulesinin yanına yanaştı.

Şimdi bu indiğimiz noktadan çarşıya doğru yürümeye başlayalım.

Sol tarafımız deniz ama sudan çok park etmiş devasa yatları görüyoruz.

Biraz ileride Los adlı deniz mahsullerinde iddialı bir bar çıkıyor karşımıza.

Burada biraz soluklanalım, zira burası, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar teslim olduktan sonra, Oniki Adalar’ın faşizmden kurtulduğu anlaşmanın imzalandığı bina -yanda da büyük bir anıt yapmışlar.

Madem oturduk, bulmuşken biraz hovardalık yapma pahasına deniz tarağı ısmarlayabiliriz.

Biraz ileride Simi’nin en meşhur balıkçısı Manos’un lokantası var.

Manos, keyfi yerindeyken ansızın sirtakiye başlayıp müşterileriyle birlikte sokağa taşarak tabakları ardı ardına kırmasıyla bilinen biri.

Maalesef, Simi’de geçirdiğimiz beş gece boyunca keyfi herhalde yeterince yerinde değildi ki bir gün bile dansa yeltenmedi.

Simi’de yemek demek, deniz ürünü demek.

Ama bunların başında “Simi karidesi” geliyor.

Bizim çimçim dediğimiz, minnacık karidesler.

O kadar küçükler ki kabuğu bile ayıklanmıyor.

Simi karidesini Manos’ta değil de meydanın tam ortasında yer alan Vasilis’te yedik.

Buraya kadar gelmişken Simi karidesi yemeden dönülmez ama insanı mesteden bir lezzete sahip olduğunu söyleyemeyeceğim.

Manos’ta ise yine Simi’nin alametifarikalarından olan iskaroz -papağan balığı- yedim -siz yemeseniz de pek bir şey kaçırmış sayılmazsınız.

Manos’la Vasilis arasında iki adet heykel görüyoruz.

Ayrıca, artık çarşıya geldik sayılır, etrafımızdaki hediyelik eşyacıların tamamında çeşit çeşit sünger satılıyor.

Belli ki Simi de Bodrum gibi bir süngerci köyüymüş.

Zaten Simi’nin heykeli yapılan medarı iftiharları da şaşaalı üniformaları içindeki komutanlar ya da devlet adamları değil, süngerciler.

Süngercilerin hayatında vurgun yemek ve zaman içinde duyma yetisini tümüyle yitirmek sıradandır.

Heykeli yapılan ilk kişi, Foris Kaptan’ın cesur karısı Evgenia Mastoridis.

Mastoradis, suya ilk defa ağırlaştırılmış kasklı dalgıç kıyafetiyle dalan kişi olarak adanın tarihine geçmiş.

Böylece, teknolojinin gelişmesiyle beraber hem süngerciliğin hacmi artmış hem de süngercilerin sakatlanmasının bir miktar önüne geçilmiş.

Heykeli yapılan ikinci kişi ise “dalgıçlığın efsane ismi” olarak anılan Statis Hatzis.

Suya çıplak dalan Statis Hatzis, döneminin en bilinen sünger avcısıymış.

16 Temmuz 1913 tarihinde, Statis’ten Karpathos'un Pigadia Körfezi'nin dibinde kaybolan İtalyan zırhlısının çapasını bulup zinciriyle bağlaması istenmiş.

Statis efsanelere konu olacak şekilde yalınkılıç daldığı denizin seksensekiz metre dibine inmiş ve bütün bu işleri yaparken nefesini tam 3 dakika 58 saniye boyunca tutmayı başarmış.

Simi’nin efsanevi süngercilerinin oluşturduğu bu kültür, bugün adanın her yerinde göze çarpıyor.

Sünger ile Simi birbirinden ayrı düşünülemeyecek ölçüde iç içe geçmişler.

Heykelleri bulduğumuza göre çarşıya geldik sayılır.

Bu hilalin diğer ucuna doğru yürürsek adanın yine bilinen tavernalarından Panthelis’e gidebiliriz.

Simi’de yapılacak en güzel şey, kedi gibi girilmedik sokak bırakmadan yürümek-yürümek ve adanın insanı büyüleyen mimarisinin tadını çıkarmak.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER