Öcalan, DEM Parti, dağda kart kurttan Kürde
SİYASETBelki de haddimi biraz aşarak iddialı bir şey söyleyeceğim. Kanımca TBMM’deki DEM ve seleflerinin milletvekilleri bu rol çalma meselesi yüzünden Öcalan’dan aslında pek hoşlaşmıyorlar ama yapacakları bir şey yok. En nihai analizde siyasetçi bu arkadaşlar
Askerliğimi 1982 yazında dört aylık olarak Burdur’da topçu er eğitim tugayında yaptım.
Çok sıkı çalıştırıyordu bizi başımızdaki Adem Teğmen, ama Allah için hakkaniyetli bir gençti. “Gençti” diyorum çünkü biz 4 aylık erlerin yaş ortalaması otuz küsur iken; Adem Teğmen 22 yaşında, taze Harbiye mezunu bir teğmendi. Öğleden sonraları o cehennemi sıcakta bizi talime çıkarmıyor (hakkaniyetli diyorum çünkü 1982 yazı Evren günlerinde geçen sene İskenderun’da yaşanan facia yaşanmadı mesela bizde). Odeon adı verilen bir oditoryum benzeri bir yapı var, üstü kapalı, önü açık, o sıcak saatlerde biz orada balık istifi oturuyoruz; bir çavuş bize genelkurmay çıkışlı resmî belgeleri okuyor.
Ben, o tarihe kadar dağların buzlu bölgelerinde yürürken ayaklarından kart kurt sesleri çıkan Türklere Kürt dendiğini duymuştum ama bunun kötü bir şehir şakası, çirkin bir yakıştırma olduğunu zannederdim. Aynı tuhaf iddiayı, genelkurmay belgelerinden işittiğimde o oditoryumda donup kalmıştım. Ama itiraz ne mümkün, sene 82 ve ben Boğaziçi mezunu, doktora yapan bir acemi er statüsündeyim.
Ne yalan söyleyeyim, işlerin sarpa saracağını anlamak için kâhin olmaya gerek yoktu bu resmî belgeleri dinlediğinde.
1984 Ağustos’unda da, galiba 14 Ağustos idi, Eruh baskını yaşandı. Hafızam 15 askerin şehit olduğunu söylüyor bana bu baskında, arkasını herkes zaten çok iyi hatırlıyor muhtemelen.
Eruh baskını sonrası gazeteler, en başta da “Türkiye Türklerindir” gazetesi, biraz ürkek bir tavırla “bir etnik gruba ait teröristlerin” terör eylemi diye verdi Eruh Baskını haberini. Ancak bu eylemlerin sonu gelmedi, hatta olaylar büyüdü ve yaygınlaştı. 1989 idi galiba Şırnak merkez iki gece devletin kontrolünden çıktı. PKK ve Öcalan ülkenin tartışmasız en önemli konusu haline geldi ve nihayet bir aşamada da artık yine en başta “Türkiye Türklerindir” gazetesi olmak üzere “bir etnik grup” saçmalığından “bir Kürt grubu” yarı gerçekliğine döndüler.
Peki bu jargon dönüşümünü Kürtler, illaki de siyasileşmiş olmaları hiç gerekmiyor tabii, nasıl karşıladılar?
Kimse kendini aldatmasın, çok iyi hatta bir zafer olarak karşıladılar. Unutmayalım Demirel o tarihte, “bir etnik gruptan bir Kürt grubuna geçildiği dönem” yani, daha “Kürt realitesini tanıyoruz” dememiş idi.
Ve o büyük ekseriyetle siyasileşmemiş, hayatında şiddete de çocuklarını biraz sert azarlama dışında karşı olan Kürt bakkal amca, teyze, kendilerini “bir etnik gruptan” “bir Kürt grubuna” terfi ettiren örgütü ve ismi örgütle özdeşleşen Öcalan’ı çok sevdiler. Kimse bunu inkar ederek devekuşu misali başını kuma gömmesin.
Zaten çok basit bir sayısal araştırma yapın, PKK’ya katılan, dağa çıkan, Irak’a, Suriye’ye giden, bu uğurda hayatlarını yitiren Kürt gençlerinin sayısı Kürt bölgelerindeki hane halkları sayısının epey bir bölümüne yaklaşabilir.
Lafı uzatmayalım, Kürt bölgelerinde, Kürt seçmenin önemli bir bölümü Öcalan’ı seviyor. Kolay değil, eylemleriyle Kürde Kürt dedirtti adam.
Kürde ismiyle Kürt denmesinin önündeki en büyük engel de geçmişte, yakın geçmişte maalesef bizim mahalle oldu. Bizim mahalle de bundan sonra bunun ayıbı ile, Öcalan’a mağlup olmanın ezikliği ile yaşar. Bizim mahallenin sözde iyi okumuşları otuz sene önce Kürt yok, Kürtçe Türkçenin bir diyalektidir derken gazeteler, hayatın soğuk gerçekliği karşısında PKK’ya bir Kürt grubu demeye başladılar. Kürtler de zaten kendi aralarında Türkçe ile hiç alakası olmayan bir dil, yani Kürtçe konuşuyorlardı hep. Bizim mahalle pek akıllanmıyor. Hala Meclis’te bir Kürt milletvekili iki kelime Kürtçe laf ettiğinde zabıtlara “bilinmeyen bir dil” ayıbı yazılıyor. Bizim mahalleden kimse “bu ayıba artık bir son verin ya” demiyor.
Bizim aynı mahalle hala Anayasa 66. Madde’deki, “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” matematik yanlışında. Anayasa 42. Madde’deki Türkçe dışındaki anadillerde eğitim yasağında ısrarlı. Bunun sıkıntısını da daha çok yaşayacaklar muhtemelen.
Gelelim DEM Parti (geçmişteki tüm Kürt partileri) ve bu partinin yöneticileri meselesine. Doğrusu işleri zor. Neden mi? Kendi açımdan açıklayacağım.
DEM Parti ve selefleri çok önemli partiler, çok önemli oy oranlarına çıktılar, TBMM’de önemli oranlarda temsil ediliyorlar. Türk milliyetçiliği damarı çok kabarık Türkiye’de, MHP’den de çok oy alıyor ve Meclis’te daha çok milletvekili ile temsil ediliyorlar. Aralarında çok sayıda tanıdığım da oluyor. Her Meclis döneminde, yüzeysel gözlemim bu Kürt partilerinin milletvekillerinin beşeri sermaye düzeyinin Meclis ortalamasının üzerinde olduğu.
Ancak, bu partilerin milletvekillerinin bence önemli bir sorunu var.
Normal bir ülkede, demokratik bir hukuk devletinde Kürt sorunu bağlamında sorunların sözcüsü, taşıyıcısı olması gereken bu milletvekilleri, siyasi konu biraz zorlaştıkça, siyasi düzeyi dikenli hale geldikçe; “İmralı ne diyor bu konuda?” sorusunu kendi kendilerine soruyorlar muhtemelen.
Doğrusu siyasi meşruiyetleri tartışmasız bu milletvekilleri için zor bir durum. Kendileri adeta ikinci plana itiliyorlar ve son söz söyleyicinin Öcalan olduğu ihsas ettiriliyor kendilerine. Gerçekten sıkıntılı bir siyasi meşruiyet pozisyonu.
Belki de haddimi biraz aşarak iddialı bir şey söyleyeceğim. Kanımca TBMM’deki DEM ve seleflerinin milletvekilleri bu rol çalma meselesi yüzünden Öcalan’dan aslında pek hoşlaşmıyorlar ama yapacakları bir şey yok. En nihai analizde siyasetçi bu arkadaşlar. Son söz egemenliği seçmende. DEM ve seleflerinin seçmenleri de kendilerini “bir etnik gruptan Kürde” getiren malûm kişiyi, anayasal hak ve özgürlüklere, vatandaşlık hukukuna yaklaşımı ne kadar sorunlu, hatta çağdışı olursa olsun, kimse alınmasın, kızmasın, çok seviyorlar.
Benzer bir durumu yakın geçmişte az sayıda CHP milletvekilleri de yaşamadı değil. Bazı çıkıntı (çok olumlu anlamda kullanıyorum bu çıkıntılığı) CHP milletvekilleri resmî görüşün dışında bir şeyler gevelemeye başladıklarında, “bir düşün bakalım asker ne der bu konuda?” türünde saçma sapan tepkiler, uyarılar almıyorlar mı idi, unuttuk mu hemen?
Resmî görüşlerin dışına çıktıklarında DEM’lilerin Öcalan’ı var, halen var, CHP’lilerin de askeri var (idi), şimdi de kurucu ideolojileri var.
Ne gırgır bir paralellik değil mi?
2 haftadır ekseninde Öcalan olan yazılar gönderdim Yeni Arayış’a, Kürt sorunu için asla değil ama Öcalan için bu kadar yazı yeter kanımca.
İlginizi Çekebilir