Koçgiri ile başlayan ve Ümmete uzanan ilginç bir siyasal yolculuk
SİYASETYıllarca iktidarın ağır baskılarını hisseden, seçilmiş Belediye Başkanlarının, yerlerini kayyumlara terk etmek zorunda bırakıldıkları DEM Parti bir yol ayrımında.
Bu yaklaşım; bir yandan ırkçı-milliyetçi söylemlerle ayrımcılığı kurgularken, diğer yanda Bölgede Sünni-İslam çizgisini savunan yeni bir üst kimliği gündeme getirdi. Son günlerde afişlerle sokakları donatan; “Milletin adı: Türkiye” sloganı aslında, Yeni Türkiye söyleminin; Türk-Kürt ve Arap’lardan oluşan, İslamcı bir üst kimlik inşası olduğunu gösteriyor.
Kurtuluş Savaşının başlarında; Sivas-Erzincan ve Dersim’i kapsayan bölgede yaşayan, Kürt ve Alevi kökenli topluluklar bir ayaklanma başlattılar.1920-1921 yıllarında Koçgiri Aşiretinin yönetiminde süren ayaklanma, Cumhuriyet öncesinde, Ankara Hükumetine karşı ilk örgütlü kalkışmaydı.
İsyancılara karşı askeri güç kullanıldı. Sakallı Nurettin Paşa ve kendisine yardımcı olarak gönderilen, Topal Osman Ağa komutasındaki milisler, Bölge halkına ağır baskılar uyguladılar. Oysa Bölge Halkı ekinlerin toplama dönemi yaklaşırken, yetişkin bütün erkeklerin tümünün silah altına alınmasına tepki göstermişti. İstekleri Meclis Hükumetine karşı bir silahlı ayaklanma olarak değerlendirildi ve güç kullanılarak bastırıldı. Koçgiri Cumhuriyet döneminde başgösteren ayaklanmaların ilki kabul edilir.
Aynı bölgede 16 yıl sonra çıkacak ve Dersim İsyanı olarak bilinen olayları, o sıralarda hayatta olmayan Sakallı Nurettin Paşa doğal olarak bastırmakla görevlendirilmedi. Ama damadı Korgeneral Hüseyin Abdullah Alpdoğan, çok sert davranışları ve acımasızlığı ile Dersim İsyanını bastırdı. Halk arasında Kor Komutan olarak adlandırılan Korg.Alpdoğan, kayınpederi ile birlikte Koçgiri İsyanının bastırılmasında da görev almıştı..
Siyasal Tarihçiler; Kurtuluş Savaşının başlamasının ardından, 70’li yıllara kadar uzanan süreçte 12 Kürt İsyanından söz ederler. Örneğin Şeyh Sait İsyanı. Güç kullanılarak bastırılan önemli ayaklanmalardandır. Özellikle Lozan’da çözüme kavuşturulmayan konular arasında yer alan, Misak-I Milli kapsamında vazgeçilmez bölge olarak değerlendirilen, Musul ve Kerkük’ün T.C Sınırları dışında bırakılmasında bu isyanın etkili olduğu biliniyor.
PKK’nın kuruluşundan bir kaç yıl sonra, 1984 yılında silahlı ayaklanma ile başlattığı son isyan, üzerinden geçen 44 yıl boyunca Türkiye’de askeri rejim dahil, ağırlıklı olarak sağ iktidarların iç ve dış politikadaki çizgilerini belirleyecek kadar ağırlıklıydı.
PKK’nın aldığı pozisyon salt iç politikanın değil, ABD ve Rusya’nın da yer aldıkları “Ortadoğu Siyasal Denkleminin” de odağındaydı. Şimdilerde “kurucu önder” olarak nitelenen PKK liderinin, ABD’nin Kenya’da Mossad aracılığıyla Türkiye’ye teslim edilmesi, Türkiye’nin siyasal yol haritasında yeni bir dönemi başlattı.
Örneğin Türkiye’nin ekonomik politikasını IMF çizgisine teslim etmesi, Ecevit’in -MHP destekli iktidarında gerçekleşti. Bir IMF görevlisi Türkiye’de DSP’de Bakan kimliğiyle siyaset yaparak, görevini tamamladı ve ABD’ye döndü.
Ekonomideki gelişmeler; bir süre sonra MHP’nin desteğini çekmesiyle gidilen erken seçimde, Türkiye’de siyasetin merkezini “Siyasal İslamcı”çizgiye taşıdı. Uzun yıllar süren AKP İktidarını bu kez MHP desteklemeye başladı. Söylemleri anti demokratik ve ırkçılığı özendirecek kadar ayrıştırıcıydı. Ana çizgi “yerli ve milli” söylemleriyle, ülkede yıllar önce ABD desteği ile oluşturulan, “Türk-İslam Sentezinin” hayata geçirilmesiydi.
Bu yaklaşım; bir yandan ırkçı-milliyetçi söylemlerle ayrımcılığı kurgularken, diğer yanda Bölgede Sünni-İslam çizgisini savunan yeni bir üst kimliği gündeme getirdi. Son günlerde afişlerle sokakları donatan; “Milletin adı: Türkiye” sloganı aslında, Yeni Türkiye söyleminin; Türk-Kürt ve Arap’lardan oluşan, İslamcı bir üst kimlik inşası olduğunu gösteriyor.
Yıllarca iktidarın ağır baskılarını hisseden, seçilmiş Belediye Başkanlarının, yerlerini kayyumlara terk etmek zorunda bırakıldıkları DEM Parti bir yol ayrımında. Temsil ettiği Kürt Siyasal hareketi, MHP Genel başkanının başlattığı bu süreçte, Kürt Halkının çıkarlarını AKP ve MHP ile birlikte oluşturulacakları bir çizgide savunmaya hazırlanıyor.
Aslında BOP ile başlatılan yeni Ortadoğu yapılanması; Irak, Lübnan ve Suriye’nin parçalanmasıyla devam ederken, birden görüş değiştiren “Bahçeli’nin, birkaç ay önce MHP’li milletvekilleriyle gerçekleştirdiği kapalı toplantıda, Kürtler ve Alevilerin bürokrasiden dışlanamayacağını vurgulamak için söylediği öne sürülen; Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, biri Kürt, diğeri Alevi olsun.” İfadelerinden hayli etkilenmişe benziyor. Oysa salt söylemlere dayalı bir strateji geliştirmek gerçekçi olamaz. Asıl olan Türkiye’nin bütün sorunlarının tam demokrasi ile çözüleceğini benimseyerek, tavır almaktır.
İlginizi Çekebilir