Bir beyitin gölgesinde
SİYASETTwitter'a girip ülke gündemini takip etmek bile diyor ki sevmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Olsun… O gazeldeki gibi seviyoruz diyip veda ediyorum, “Fuzûlî rind-i şeydâdır, hemîşe halka rüsvâdır / Sorun kim bu ne sevdâdır, bu sevdâdan usanmaz mı?”
Bir ağacın dalı yeri geliyor direniş simgesi oluyor, üç beş ağaç için diyorlar, yılmıyoruz. Alkol zammına karşı çıkıyoruz çünkü uyuşturucu bağımlılığının önünü açıyor. Hayat pahalılığı dost sofralarını, muhabbetleri tarihimize gömdü sayılır. Aynı sofrada buluşup aynı ekmeğin bölüşüldüğü dostlukları hasretle anıyoruz, sofra bir kültürdür, kaybolmasını istemeyecek kadar seviyoruz bu ülkeyi.
Burada yazmaya başladığım ilk günden beri bildiğim ve sevdiğim en iyi şeyi yapmaya çalışıyorum. Güncel olanı, sanat eseriyle paralel olarak inceliyorum. Bu yöntemi seçmemin bazı sebepleri var elbette. En başta bugün yaşadığımız, hangisini sayacağımı bilmediğim, acı dolu günlerin dünya tarihinde ilk ve son olmadığını bilmeyi mücadele kılavuzu olarak görüyorum.
Kötülüğün defterinin ilmek ilmek iktidar tarafından işlendiği yıllardan geçiyoruz. Arkadaşlık, flört, iş ilişkilerindeki kötülüğe hayretle bakıyoruz. “Neden insanlar bu kadar kötü oldu” minvalindeki soruları birbirimize sorup duruyoruz. Oysa herkesin önünde şahane bir kötülük kılavuzu olduğunu unutuyoruz. Takıldığı yerde açıp kitaba bakıyor insanlar. Öyle güzel yazılmış ki, her kötülüğün ve pisliğin bir kılıfı var. İçimizdeki küçük iktidarı besleyip büyütmemiz çok da zor olmuyor haliyle.
Kendime ve okura kısa bir özet geçmek gerekirse; 15 Temmuz 2008’de babası tarafından eşcinsel olduğu için öldürülen Ahmet Yıldız’ı 2024’te Misket oyunuyla tiyatro sahnesinde gördüm. “Hayvanlar konusunda kimse bize merhamet dersi vermeye kalkmasın” diyen Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde sokak hayvanlarıyla ilgili yasa teklifini Fehér Isten (2014) filminde izledim. İzmir yangınının külleriyle yüreğimiz dağlanırken Latife Tekin’in Sürüklenme romanını hatırladım. Aslı Özge’nin Faruk’uyla Covid 19 pandemisiyle hayatımıza dalan yaş ayrımcılığını, Ansızın’la Defne Joy Foster’ı... Fırsat bulduğum ve bulmadığım her an feminizm konuştum, aileyi eleştirdim. Onur duyarım.
Sosyolojik olarak okuması; psikolojik olarak yaşaması zor bir memlekette nefes alıyoruz, özellikle son yirmi yıldır. İçinden geçtiğimiz karanlık günler de o nefesi zorlaştırıyor. Sırrı Süreyya’nın gidişiyle kalbimizde büyüyen oyuk; Ferdi Zeyrek’in ardından iyiliğe duyulan hasretle büyüdü. Arkadaş sohbetinde kucağımda kalan ve ne yapacağımı bilemediğim o cümle vicdanı olan herkesi yaralardı, “Gazze’nin hali içimizin hali.” Tarihi, doğayı, kültürü katleden talancı zihniyete karşı Akbelen’de direnen seksen iki yaşındaki Şerife teyzenin gözyaşları. Geçim sıkıntısı diye adlandırmanın hafif kaldığı açlık - yoksulluk, gelecek ve güven kaygısı. Kapitalizmin sonuçlarından duyduğumuz bireysel suçluluk duygusu. Öldürülen kadınlar, istismar edilen çocuklar, gözümüzün önünde katledilen hayvanlar. İklim krizi, iklim krizi ve iklim krizi. Saymakla bitmiyor. Yaşar Kemal’in uçsuz bucaksız Torosları gibi bu ülkenin kötülük silsilesi, öyle zengin öyle sonsuz.
Bu kötülüğün çetelesini tutmak hatta unutmamak için direnmek neden diye düşünüyorum. Orhan Pamuk’un “Hafıza bir bahçedir” diyen Celâl’ine sormak istiyorum. Görüp görebileceği kötülük olan bahçeyi yine de sulayalım mı? Başladığım yere dönecek olursam; kötülüğün çetelesini bazen sanat eseriyle bazen tarihle bazen siyasetle tutuyoruz. Çünkü bana kalırsa en temelde bu dünyayı seviyoruz. Irmağının akışına ırmağı kurutarak ölenlerin karşısında güçlükle durarak yapıyoruz bu eylemi.
Bir ağacın dalı yeri geliyor direniş simgesi oluyor, üç beş ağaç için diyorlar, yılmıyoruz. Alkol zammına karşı çıkıyoruz çünkü uyuşturucu bağımlılığının önünü açıyor. Türkiye Uyuşturucuyla Mücadele Raporu'na göre; bağımlılık başvurularında metamfetamin yüzde 37 ile ilk sırada yer alıyor. Sahte alkolle ölenler konusuna girmek bile istemiyorum. Hayat pahalılığı dost sofralarını, muhabbetleri tarihimize gömdü sayılır. Aynı sofrada buluşup aynı ekmeğin bölüşüldüğü dostlukları hasretle anıyoruz, sofra bir kültürdür, kaybolmasını istemeyecek kadar seviyoruz bu ülkeyi.
Twitter'a girip ülke gündemini takip etmek bile diyor ki sevmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Olsun… O gazeldeki gibi seviyoruz diyip veda ediyorum, “Fuzûlî rind-i şeydâdır, hemîşe halka rüsvâdır / Sorun kim bu ne sevdâdır, bu sevdâdan usanmaz mı?”
Hafıza bahçesini birlikte suladığım herkese sımsıkı sarılıyorum.
İlginizi Çekebilir