© Yeni Arayış

Atina’da Doğu Akdeniz üstüne bir konferans

Mısır’ın eski Dışişleri Bakanı olmasının yanısıra Arap Ligi’nin efsanevi Genel Sekreteri unvanını taşıyan Amre Moussa’yı ikinci kez canlı dinleme imkânı buldum. Amre Moussa, Filistin meselesi çözülmeden bölgeye huzur gelemeyeceğini, buradaki huzursuz ortamın da her yere sirayet edeceğini olanca sarih cümlelerle anlattı; “Biz Ortadoğu’da İsrail’in yaşama ve varolma hakkını kabul ettik ama İsrail hâlâ bu yönde bir adım atmadı,” diyen Moussa’nın şu sözlerini not ettim: “Eğer İsrail de Filistin’in yaşama ve varolma hakkını kabul ederse bir şeyler değişebilir. Aksi takdirde, maalesef, hiçbir şey değişmez. Çözüm de olmaz, barış da olmaz. Filistinliler, İsrailli olamazlar çünkü.”

Ortadoğu karıştığında Doğu Akdeniz’in kendini bundan münezzeh tutması mümkün değildir.

Doğu Akdeniz ülkeleri şöyle bir çalkalandığındaysa Avrupa için tehlike çanları çalmaya başlamış demektir.

Dolayısıyla, Ortadoğu’nun mahut çatışmalarına sürdürülebilir ve kalıcı bir çözüm bulunması, sadece bölge ülkeleri için değil, başta Batı olmak üzere dünyanın geri kalanı için de hayati önemi haizdir.

Demokrasi fikrinin toprağa düştüğü şehir olan Atina, “ölmez ağaç” denilen zeytinin binlerce yıl meyve vermesi gibi, demokrasi talebini ve arayışını asırlardır sürdürüyor.

Atina’ya bu kez, Doğu Akdeniz üstüne yapılan bir konferans vesilesiyle geldim.

Tabii 2025’in bu kanlı günlerinde Doğu Akdeniz deyince akıllara evvela Gazze’de yaşanan vahşet geliyor, Filistin sorunu kalıcı şekilde çözülmeden kimse huzurdan söz edemiyor.

En basitinden, Trump’ın Gazze’yi “Doğu Akdeniz’in şatafatlı sahil kenti” yapma projesi bile Gazze’de yaşayan 2 milyonu aşkın insanın oradan nasıl sürüleceğine dayanıyor -uluslararası hukukun ayaklar altına alınıp çiğnenmesinden bahsetmiyorum bile.

Delphi Economic Forum’un Yunanistan’ın en eski gazetelerinden To Vima ve The Council ile ortaklaşa düzenlediği “Doğu Akdeniz Yolunu Arıyor” (“Eastern Mediterranean in Flux”) başlıklı konferans, en güncel ve yakıcı mesele olan Gazze başta olmak üzere bölgeye kalıcı huzur ve barışın nasıl getirilebileceğini tartışmak üzere toplanmıştı.

Mısır’ın eski Dışişleri Bakanı olmasının yanısıra Arap Ligi’nin efsanevi Genel Sekreteri unvanını taşıyan Amre Moussa’yı ikinci kez canlı dinleme imkânı buldum.

Amre Moussa, Filistin meselesi çözülmeden bölgeye huzur gelemeyeceğini, buradaki huzursuz ortamın da her yere sirayet edeceğini olanca sarih cümlelerle anlattı.

“Biz Ortadoğu’da İsrail’in yaşama ve varolma hakkını kabul ettik ama İsrail hâlâ bu yönde bir adım atmadı,” diyen Moussa’nın şu sözlerini not ettim: “Eğer İsrail de Filistin’in yaşama ve varolma hakkını kabul ederse bir şeyler değişebilir. Aksi takdirde, maalesef, hiçbir şey değişmez. Çözüm de olmaz, barış da olmaz. Filistinliler, İsrailli olamazlar çünkü.”

Amre Moussa şöyle devam etti.

“Önce bu fikre gelmek lazım. Ama İsrail resmen bunu reddediyor. Tek devlet olmuyor, iki devletli çözümü de istemiyorlar. Ne demek bu? Filistinliler için hep ikinci sınıf vatandaşlık demek, dolayısıyla da çatışma demek. Netanyahu ve hükümeti gitmeli. Filistin’de de çok zayıf bir yönetim var. Meşruiyet sorunu var. Seçim olmalı ve Filistinliler kendi yöneticilerini seçmeli. Uluslarası toplum destek vermeli. İsrail de sonucu tanıyıp kabul etmeli.”

Filistin meselesinin nasıl çözüleceği bütün panelistlerin gündemindeydi, eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert de konuşmasını tamamen bu konuya ayırmıştı.

Donald Trump’ın tanışmadığı yegane Amerikan Başkanı olduğunu söyleyen Olmert, “kalıcı bir çözüm, bölgede birbirini tanıyan ve iyi ilişkiler kurmayı amaçlayan hedefleyen iki devletin varlığından geçiyor” diyerek Netanyahu yönetiminin politikalarına karşı olduğunu dile getirdi.

“İki devletli çözümü getirebilecek dünyada tek bir insan var: Donald J. Trump. Bu işi başka hiç kimse başaramaz. Yapabilirse o yapar. Şahsi fikrim, Trump’ın o gücünün var olduğu yönünde. Konjonktürün getirdiği fırsat da onun yanında. Şurası çok açık ki, bugün çok uzak ya da hayal gibi gözükse de iki devletli çözüm tek çözümdür. Ama tarihe bakın, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kim Almanya ile Fransa’nın böylesine yakınlaşacağını düşünebilirdi? Onlar yapabiliyorsa, İsrail ile Filistin neden yapamasın? Bunu yolu da bence, eğer bu işi kalıcı olarak çözmek istiyorsa, Donald Trump’tan geçiyor. Netanyahu’yu çağıracak Oval Ofis’e, kilitleyecek kapıyı. Çıktıklarında Netanyahu ‘ben zaten siyasi kariyerim boyunca hep iki devletli kalıcı bir çözüm istemiştim!’ diyecek. Tarihteki barışlara bakmak beni iyimser kılıyor. Ama çözümün tek adresi Trump, başka kimse yapamaz.”

Ehud Olmert, Netanyahu’nun nereye varmak istediğini bilmediğini söylerken onun da bir anlamda sürüklendiğini ve bu savaşı nereye götürmek istediğini bilmiyor olabileceğini ifade etti.

Donald Trump’ın Filistin meselesindeki barış planının bir barış getirmeyeceği herkesin dilinde olsa da gerek elde başka plan olmaması gerekse de Trump’ın dahil olmadığı bir planın hiçbir şekilde başarıya ulaşma imkânının bulunmaması herkesi bu planın bir parçası olmaya itiyor.

“Bu plan değil, iyi de değil, barış da getirmeyecek gibi gözüküyor ama işlemesi için elimizden geleni yapmalıyız,” diye özetleyebileceğim bu düşünce yapısı, bölgeye, dolayısıyla da Doğu Akdeniz’e huzur gelebilmesi için ateşkesin kalıcı hale gelmesini ve Filistin meselesinin çözülmesini şart koşuyor.

Pek tabii ki Doğu Akdeniz’deki sorunlar Filistin’den ibaret değil; Suriye’nin belirsizliği, Libya’daki çalkantılar, Lübnan’ın bir türlü huzura eremeyişi de ele alınan diğer gündem maddeleriydi.

Türkiye’nin Suriye’deki büyük oyuncu olduğu hususunda genel bir kabul varken çözümsüzlüğe bırakılan Kıbrıs da Doğu Akdeniz’in başlıca sorunları arasında.

Kapanış konuşmasını yapan Başbakan Miçotakis, “Donald Trump, bu sorunu çözmeyi kararlaştırmış gözüküyor,” diyerek Olmert’e hak verdiğini ifade etti.

“Filistin meselesinin çözümü konusunda bir dönüm noktasındayız,” diyen Miçotakis, İsrail’le, daha doğrusu Netanyahu hükümetiyle yakın ilişkileri nedeniyle eleştirilmesine de karşı çıktı.

“İsrail’le yıllara dayanan bir ilişkimiz var. Bakın şurası çok açık: Hamas’ın terörist saldırısına karşı müdafaa meşrudur. Ama İsrail’in cevabı orantısız oldu. Evet, İsrail’le ilişkilerimizi hep koruduk, korumaya da devam edeceğiz ama Yunan Hava Kuvvetleri yiyecek attı Gazze’ye. Sadece İsrail de değil, Başbakanlığım döneminde Körfez ülkeleriyle de çok iyi ilişkiler geliştirdik, yakında oradan bazı yatırımlar çekeceğimizi düşünüyorum. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar… Ortadoğu’da etkinliğimiz artıyor. Bu önemli, zira bizim varlığımız ancak kalıcı huzurun garantisi olabilir.”

Dünyadaki vizyoner lider eksikliği kendini her gün biraz daha belli ediyor.

Tek umudumuz Trump ise…

Ve Trump’ın geliştirildiğinden başka elimizde alternatif plan yok ise…

Halimiz pek de iç açıcı olmasa gerek diye düşünüyorum.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER