© Yeni Arayış

Antroposen’de Fargo: Kasaba ya da Karaağaç

Tarım toplumunun bizi getirdiği sınıf toplumunda parasız bir hayatı çok da önermesem de, “Antroposen’de Fargo”yu yani Kasaba’yı izlerken paranın eşitsiz dağılımının çok da matah bir şey olmadığını ve acilen yok edilmesi gerektiğini bir kez daha düşündüm. Para,  dışarıdan geldiğinde önce huzuru bozar, sonra kan döker; ve herkesin içindeki karanlığı gün yüzüne çıkarır.

Türk filmlerine/dizilerine olan önyargımı beni takip edenler (eğer varsa tabi) iyi bilir. Politik olarak itiraz ediyorum apolitik ve anakronik günümüz Türk film sektörüne(*).

Netflix’de zirveye çıkan Türk dizisi Kasaba’nın fişek gibi geçen ilk 3 bölümünden sonra 4. Bölümün ortasında senaryonun yalpalaması üzerine izlemeye ara verdim. Hatta hikayeyi “yapay zekaya yazdırmışlar” eleştirisini de yapmaktan geri durmadım.

Yine de diziye kaldığım yerden devam ettim ve 6. Bölüm sonuna geldiğimde tüylerim diken diken bu aslında Fargo dedim.

Fargo adını olayların geçtiği kasabadan alıyordu. Bizim filmimizin adı da Kasaba idi ama Karağaç olsa da yanlış olmazdı.

Francis Mc Dormand’ın hamile polis rolüyle döktürdüğü Fargo’dan bu zamana neredeyse 30 yıl geçti. Kasaba’da da tuhaf biçimde Dormand’ın 18’li yaşlarını andıran karakterin adının Kar olması da Fargo’ya gönderme değilse ben de bu filmlerden hayatlar çıkarma mesleğimi  sorgulamaya hazırım.

Tesadüfen bulunan kirli  para, kapalı devre kasaba ilişkileri, aile darlamaları, geçmişin hayaletleri, dışarıdan gelen bela... Paralellikler mekânsal konumlanmanın ötesine geçiyor Senaristlerin bu denli zeki oldukları ve bilardo tabiriyle  ince gördükleri bir işte karmaşıklaşan olayları anlatırken yeterince ikna edici olmamalarını zaman darlığına, zaman darlığını da para darlığına bağlıyorum.

Netflix’in gururla 1 numara diye övündüğü diziye tahsis ettiği ses sisteminin 1970’li yıllardan kaldığına eminim ama ispat edemem. Sesini iyi duyamayacaklar ama sen yine de iyi iş çıkaracaksın “Brief”i ile yola çıkan yapımcılar Netflix’den zaman=para istemeye cesaret etmemiş olmalı.

Koca Netflix’in az para ile büyük iş yapma talimatını en iyi anlayan yönetmen olmuş ve oyuncularına bunu çok iyi anlatmış. Oyuncularsa Seren Hanım anlatmana gerek yok “O iş bizde” demişler.

Bu dizinin casting’ini her kim yaptıysa   Beşiktaş’a scout olarak transfer edesim geldi. Karakterlerin daha sahici olduğu bir Türk dizisi seyretmek için bu ekibin yeni bir fikrinin gelmesini beklemek gerekecek.

Diğer taraftan bu ekip istese  mainstream kanallarda gecede 10 tanesi yayınlanan dizi formatını serçe parmağı ile çekeceğini de kanıtlıyor. Hikayenin merkez karakterleri sahici insanlar olarak yaşarken, onları kovalayanlar ATV yada Kanal D dizisinden ödünç alınmış gibi hikayeye eklemleniyor. Jöleli saçlar, siyah ayakkabılar, takımlar, pahalı arabalar, malikaneler yolunu şaşırmış Türk dizisi seyircisi için  spin olta tadında.

Tabi bu gerçekliğin şanzıman sistemi hikayenin durduğu yerden geliyor.  Edirne’nin burnunun dibindeki Karaağaç istesen de  kentsel dönüştüremeyeceğin bir yer. Türkiyenin hangi kasabasına gitsen karşılacağın rantsal dönüşümü Karaağaç’ta görmek teknik olarak (en azından şimdilik) mümkün değil.

Edirne, Leva’nın Türk Parasını Kırkpınar başpehlivanı misali yere vurmasının da etkisiyle geçmişini betonun altına gömerken Karaağaç  beton mikserlerine belki de Türkiye’de en uzak Kasaba olmanın huzuru ile dedelerin dedesinin bıraktığı gibi duruyor.

Paranın Karağaç civarına gelmesi bu nedenle kolay değil. Arsalar bire üç vermiyor Karaağaç’ta. Para tesadüfen  geldiğinde de tıpkı Fargo’daki gibi işler karışıyor. Hayatlar dağılıyor. Ölüm paranın diğer yüzü oluyor.

Bir süredir hayatımı para kazanmak için geçirmiyorum. Aristo’nun yüksek faaliyet dediği işlerle uğraşıyorum. Karşılığında para alınmayan işlerdir bunlar. Yazmak, bisiklete binmek, yemek yapmak, yakınlarınla ilgilenmek, karşılığında para almadan tarla bahçe işlerine yardım etmek, masa tenisi oynamak, film seyretmek, yeni arkadaşlar edinmek. Liste uzar gider. İnsan çok parası olduğu için değil, gerçekten para karşılığı olmayan işler daha çok haz verdiği için bunu denemeli.

Tarım toplumunun bizi getirdiği sınıf toplumunda parasız bir hayatı çok da önermesem de, “Antroposen’de Fargo”yu yani Kasaba’yı izlerken paranın eşitsiz dağılımının çok da matah bir şey olmadığını ve acilen yok edilmesi gerektiğini bir kez daha düşündüm. Para,  dışarıdan geldiğinde önce huzuru bozar, sonra kan döker; ve herkesin içindeki karanlığı gün yüzüne çıkarır.

Karaağaç’ın beton mikserlerinden kurtulmuş sessizliği ya da Fargo’nun karlı sonsuzluğu fark etmiyor; açgözlülük aynı açgözlülük, ihanet aynı ihanet, vicdan aynı vicdan.

Kasaba, otuz yıl sonra bile Coen kardeşlerin o evrensel uyarısını Türkçe yeniden kuruyor ve bunu iyi yapıyor. Bu yüzden, bu ekibin bir sonraki projesini heyecanla beklerken, ben kendi “yüksek faaliyetler” listeme bir madde daha ekledim: İyi bir hikâyenin peşinden gitmek.

 

 

(*) Gassal’ın kendine özgü gerekçeleri vardı. Do Not Disturb, Cumhuriyet Şarkısı ve Sen Ben Lenin  ise zaten önyargının dışındaki işlerdi. Bunları izledim ve yazdım. Meraklısı için linkler:

https://cagatayarslanfilmlerhayatlar.blogspot.com/2025/02/gassal-turk-isi-six-feet-under-olunce.html

https://cagatayarslanfilmlerhayatlar.blogspot.com/2023/09/turkiye-uzerine-cmylmz-tezleri.html

https://cagatayarslanfilmlerhayatlar.blogspot.com/2022/05/requiem-for-ahmet-abi.html

https://www.yeniarayis.com/yazi/sirri-sureyya-onderin-son-sirri-11000

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER