© Yeni Arayış

2025’te RTÜK yaptırımları eleştirel alanı daraltmaya devam etti

Dr. Necdet İpekyüz'ün 2025 raporu, RTÜK'ün düzenleyici rolünü nasıl bir baskı mekanizmasına dönüştürdüğünü gözler önüne seriyor. Oysa düzenleyici kurumların asli görevi, basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı adımları çoğaltmak değil, Dr. İpekyüz'ün ifadesiyle, "toplumsal çeşitliliği görmek ve bu çeşitliliği adil bir denge içinde korumaktır.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Üyesi Dr. Necdet İpekyüz'ün 2025 yılı yaptırım panoramasını ortaya koyan yazısı'nı okudum yıl bitmeden. Yazı, Türkiye'de medya özgürlüğünün içinde bulunduğu duruma dair çarpıcı bir tablo sunuyor. Veriler, iktidarı eleştiren televizyon kanallarının 2025 yılı boyunca diğer kanallara kıyasla tam 7 kat daha fazla yaptırıma maruz kaldığını gözler önüne seriyor. Daha da vahimi, uygulanan toplam yaptırımların %87'si, eleştirel yayıncılıklarıyla bilinen sadece 5 kanal üzerinde yoğunlaşmış. Bu tablo, RTÜK'ün anayasal düzenleyici rolünün ötesine geçerek, medya özgürlüğünü daraltan ve toplumsal çoğulculuğu yaralayan bir denetim mekanizmasına dönüştüğüne yönelik tartışmaları harlıyor.

Rakamlarla Yaptırım Tablosu: Hedefteki Kanallar ve Orantısız Cezalar

2025 yılına ait somut veriler, RTÜK yaptırımlarının dağılımındaki derin dengesizliği ve belirli bir yayıncı grubunun nasıl sistematik olarak hedef alındığını net bir şekilde ortaya koymakta. Bu rakamlar, medya özgürlüğüne yönelik eleştirilerin soyut iddialardan ibaret olmadığını, aksine ölçülebilir ve somut bir gerçekliğe dayandığını kanıtlamakta.

Yaptırımların Adresi: Eleştirel Yayıncılık Yapan 5 Kanal

Analiz edilen verilere göre, 2025 yılında uygulanan yaptırımların ezici bir çoğunluğu, iktidara yönelik eleştirel bir yayın çizgisi benimseyen kanallara yöneltilmiştir. Toplam yaptırımların %87'si, SZC, TELE 1, HALK TV, NOW ve FLASH HABER olmak üzere sadece beş kanal arasında paylaştırılmış.

Bu tablo, RTÜK'ün denetim gücünü belirli kanallar üzerinde bir baskı aracına dönüştürdüğüne dair ciddi bir gösterge.

Mali Baskı ve Ekran Karartma

Yaptırımların türü incelendiğinde, RTÜK'ün üç temel yöntemle kanallar üzerinde baskı kurduğu görülmektedir. 2025'te uygulanan toplam 70 müeyyidenin 60'ı "İdari Para Cezası", 7'si "Program Yayını Durdurma" ve 3'ü "Yayın Durdurma" olarak kayıtlara geçmiştir. İdari para cezaları, %86'lık oranla en sık başvurulan yöntem olup yayıncının gelirine oranlanarak hesaplandığı için, özellikle bağımsız medya kuruluşları üzerinde ciddi bir finansal baskı yaratıyor Daha da kritik olan ise en ağır yaptırım türü olan "Yayın Durdurma" cezası uygulamaları. 2025'te verilen 3 yayın durdurma cezasının tamamı, yine aynı iktidara yönelik eleştirel yorumların olduğ kanallara yönelik.

Geniş Yorumlanan ve Muğlak Hükümler

Yaptırımların hukuki temeli incelendiğinde, 6112 sayılı Kanun'un belirli maddelerinin nasıl esnetilerek eleştirel yayıncılığı sınırlayan bir araca dönüştürüldüğü ortaya çıkmakta. Özellikle kanunun 8. maddesinde yer alan ve yoruma son derece açık olan hükümler, bu sürecin merkezinde yer almaktadır.

Madde 8/1-f: "Milli ve Manevi Değerler" Kalkanı

Dr. Necdet İpekyüz'ün analizine göre, 2025 yılında en sık başvurulan gerekçelerden biri, Madde 8/1-f'de düzenlenen "Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz." hükmü olmuştur. Bu madde, yıl içinde tam 17 kez yaptırım gerekçesi olarak kullanılmıştır.

İpekyüz'ün de tespit ettiği gibi, "kâğıt üzerinde masum ve koruyucu gibi görünen bu ifade, uygulamada son derece geniş, muğlak ve yoruma açık bir alan yaratmaktadır." Bu muğlaklık, maddeyi iktidarı rahatsız eden yayınları cezalandırmak için elverişli bir araca dönüştürmekte ve İpekyüz'ün ifadesiyle, "zorlayıcı ve tartışmalı alanlardan kaçmanın konforlu bir sığınağına" dönüşmektedir.

İkili Mekanizma: Madde 8/1-ç ve Madde 8/1-f Kombinasyonu

Yaptırım gerekçelerinde dikkat çeken bir diğer nokta, Madde 8/1-ç'nin ("İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz...") Madde 8/1-f ile birlikte sistematik bir şekilde kullanılmasıdır. Madde 8/1-ç, yıl içinde 22 kez kullanılmış ve bu iki madde birlikte toplam yaptırımların %37,5'ini oluşturmuştur.

İpekyüz'ün analizine göre, eleştirel yayınlar önce 8/1-ç hükmüyle "tartışmalı hale getirilmekte", ardından 8/1-f'nin geniş yorumuyla yaptırıma uğratılmaktadır. Bu durum, ifade özgürlüğünün iki muğlak hüküm arasında fiilen daraltıldığını göstermektedir.

Seçici Hassasiyet: Göz Ardı Edilen Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği

RTÜK'ün denetim pratiğindeki çifte standart, Kurul'un önceliklerinin sorgulanması açısından kritik bir alan yaratmaktadır. "Milli ve manevi değerler" konusunda gösterilen aşırı hassasiyetin, kanunda açıkça yasaklanan kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konulardaki ihlaller karşısında neden gösterilmediği sorusu, bu çifte standardın en belirgin olduğu alandır.

6112 sayılı Kanun'un 8/1-s bendi, "toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programları" açıkça yasaklamaktadır. Hüküm bu kadar net olmasına rağmen, Dr. İpekyüz'ün de dikkat çektiği gibi, özellikle "gündüz kuşağı programlarında kadınların mahremiyetini zedeleyen, şiddeti ve istismarı sıradanlaştıran içeriklerin büyük ölçüde görmezden gelindiği" görülmektedir.

Yoruma son derece açık olan 8/1-f bendinin bu kadar sık kullanılırken, kadın haklarını korumaya yönelik açık ve net olan 8/1-s bendinin İpekyüz’ün de aktardığı üzere "istisnai şekilde işletilmesi düşündürücüdür." Bu durum, RTÜK'ün denetim pratiğinde bir seçici hassasiyet uyguladığını ve önceliklerinin toplumsal cinsiyet eşitliğini korumak olmadığını dair yorumları pekiştiriyor. Bu seçici yaklaşım, denetim alanının dijital platformlara genişlemesiyle yeni bir boyut kazanmaktadır.

Denetimin Yeni Sınırları: Dijital Platformlar ve YouTube Kanalları

RTÜK'ün denetim yetkisini geleneksel yayıncılığın ötesine taşıyarak dijital dünyaya genişletmesi, ifade özgürlüğü için yeni riskler ve belirsizlikler barındırmaktadır. Kurul'un denetim ağı, artık sadece televizyon kanallarıyla sınırlı kalmayıp internet yayıncılığını da kapsayacak şekilde evrilmektedir.

2025 verileri, Netflix, Prime Video ve HBO Max gibi uluslararası yayın platformlarının da RTÜK yaptırımlarından muaf olmadığını göstermektedir. Bu platformlara yönelik müeyyidelerde, yine tanıdık bir gerekçe öne çıkmaktadır: Madde 8.1.f. Bu madde, dijital platformlara yönelik toplam 10 yaptırımın gerekçesi olarak kullanılmıştır. Bu durum, "milli ve manevi değerler" gibi muğlak kavramların, evrensel içeriklere de yerel bir denetim merceğinden bakılarak uygulandığını ve sansürün sınırlarının dijital alana taşındığını kanıtlamaktadır.

RTÜK'ün attığı en endişe verici adımlardan biri, internet üzerinden düzenli yayın yapan YouTube kanallarından lisans talep etmeye başlamasıdır. Lisans talep edilen kanallar arasında FLU TV, Fatih Altaylı, Birgün TV, Cumhuriyet TV, Babala TV, Onlar TV, Basın Kulübü ve Balıkesir Posta gibi sadece eleştirel ve bağımsız yayın mecraları bulunmakta Lisans alan bu kanallar, artık 6112 sayılı RTÜK Kanunu'ndaki yayın ilkelerine uymak zorunda kalacak ve uymadıkları takdirde müeyyide ile karşılaşacaklar. 

2026'ya Girerken Medya Özgürlüğü ve Demokratik Sorumluluk

Dr. Necdet İpekyüz'ün 2025 raporu, RTÜK'ün düzenleyici rolünü nasıl bir baskı mekanizmasına dönüştürdüğünü gözler önüne seriyor. Oysa düzenleyici kurumların asli görevi, basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı adımları çoğaltmak değil, Dr. İpekyüz'ün ifadesiyle, "toplumsal çeşitliliği görmek ve bu çeşitliliği adil bir denge içinde korumaktır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER